Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Odalardan Başbakan'a yüzde 80 evet
    Güven Sak, Dr. 20 Nisan 2010
    Ben geçen perşembe Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) oda ve borsa yönetimleri ile yaptığı toplantıyı baştan sona izledim. Doğrusu ya benim toplantıdan edindiğim izlenim, gazete manşetlerinden farklıydı. Odalardan Sayın Başbakan'ın teklifine yüzde 80 evet vardı. Ama bakın nasıl bir evet vardı? Türkiye'nin en önemli meselesi işsizliktir. Peki, geldiğimiz noktada, bu alanda, ekonominin bir an önce ve hızla toparlanmasına dua etmek dışında alınabilecek somut bir tedbir, atılabilecek sürdürülebilir bir iktisadi adım yok mudur? Eğer ortada somut bir tedbir alternatifi yoksa o vakit, meseleye, artan ümitsizlik nedeniyle sosyal dayanışma açısından bakmaktan başka bir yol kalmaz. Yapılabilecek olan tek atımlık olur ama yine de bir yol bulunur. En azından seçime kadar bulunur. [Devamı]
    İki krizin ihracat öyküsü
    Fatih Özatay, Dr. 19 Nisan 2010
    Yolculuğumuza devam ediyoruz: Bugün sıra küresel kriz ile 2001 krizi sırasında yaşanan ihracat gelişmelerinde. Bu karşılaştırmaların amacı sadece geçmişi incelemek değil. En önemli amacı da değil. Önümüzdeki dönemin olası gelişmeleri hakkında ipucu elde etmek asıl amaç. Bakalım yolculuk sonunda ileriye yönelik çıkarsamalar yapabilmek mümkün olacak mı? Bugün ele aldığım ihracat verisi, sadece mal ihracatı değil. Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) hesaplarında yer aldığı şekliyle mal ve hizmet ihracatı. Bir anlamda Türkiye'nin döviz gelirlerinin toplamı. Bir diğer farklılık da, bu verilerin fiyat çeşitli kur hareketlerinden arındırılmış gerçek (reel) veriler olması. İlk grafikte, 2001 krizinden önce GSYH'nin ulaştığı tepe noktası (2000'nin son çeyreği) ile krizden sonra tekrar aynı n [Devamı]
    Krizden çıkmak ve kamu açıklarını düşürmek
    Hasan Ersel, Dr. 19 Nisan 2010
    Küresel kriz, yapacağını yaptı. Şimdilerde ikincil, belki de üçüncül etkilerini yaşıyoruz. Bu etkilerin yerel kalacağı varsayımı (ya da umudu) altında, krizden çıkış için neler yapılması gerektiği üzerinde durulmaya başladı. Galiba 2010 yılının gündeminde bu konu yer alacak. Ancak iktisat politikası yaklaşımlarında geçen yıla oranla bir fark var. 2009'da kriz ortamının yarattığı korku, dayanışma gereğini artırmış gibiydi, uluslararası işbirliği vurgulanıyordu. G-20'nin kendi kendine yeni sorumluluklar üstlenmeye kalkışması, IMF'nin etkinliğini artırmaya yönelik adımlar bu tutumun sonuçlarıydı. Bu yıl gözlediğimiz hava ise kriz öncesine benziyor. Herkes uluslararası işbirliğinden yana görünüyor ama sadece kendi sorunuyla uğraşıyor. Yunanistan krizinde takınılan tavır buna bir örn [Devamı]
    İki krizin dış kaynak öyküsü
    Fatih Özatay, Dr. 18 Nisan 2010
    Küresel kriz ile 2001 krizi sırasında yaşananları karşılaştırmaya devam ediyorum. Daha önce işsizlik, üretim ve enflasyon açısından bu karşılaştırmayı yapmıştım. İşsizlikteki yükseliş açısından iki kriz de aynıydı. 2001 krizinde işsizlik bir önceki döneme göre 3.5 puan kadar artarak yüzde 10.5 platosuna oturmuştu. Bu krizde yüzde 14'ler dolayına sıçradı. Artış aynı, ama düzey daha yüksek. Milli gelir açısından bakılınca da benzer hareketler vardı. Kriz öncesi tepe noktasından dip noktasına geçen süre her iki krizde de aynıydı. Krizden çıkış süresi ve biçimi de benzer görünüyor. Buna karşın tepe noktasından dip noktasına geçen sürede küresel krizde yaşanan üretim kaybı daha fazla oldu. Son krizde üretimin hızla düşüp işsizliğin bu kadar artmasına yol açan unsurlardan biri de şirke [Devamı]
    Merkez Bankası'nın açıklaması ne anlama geliyor?
    Fatih Özatay, Dr. 15 Nisan 2010
    Merkez Bankası (MB) dün önemli açıklamalarda bulundu. Yaptığı açıklamalar çerçevesinde para politikasında oluşacak değişiklikler şirketleri ve tüketicileri nasıl etkileyecek? Etkilemeyecek. Ortada bizleri ilgilendiren fazla bir şey yok. Ama ben yine de tartışmak istiyorum açıklamayı. Neden diye sorarsanız, elbette haklısınız; ama ekonomi sayfalarında bugünden itibaren bol bol tartışılacak, eksik kalmayayım istedim. Biraz da teknik bir yazı olacak. Af ola. Küresel krizin ekonomimizde oluşturduğu olumsuz etkilere yönelik ilk politika tepkisi MB'den gelmişti. Para otoritesi krize yönelik ilk önlemlerini 2008'in ekim ayında açıklarken, maliye politikası çerçevesinde ilk tepki 2009'un mart ayında geldi. Bu farklılığı not ederken şu gerçeğin de altını çizmek gerekiyor: Muhtemelen bu za [Devamı]
    Sizce bu kur nereye gider?
    Güven Sak, Dr. 15 Nisan 2010
    IMF'nin Küresel Finansal İstikrar Raporu'nu (Global Financial Stability Report) gördünüz mü? Raporu ve raporla ilgili değerlendirmeleri IMF'nin web sitesinden bulabilmek mümkün. Raporun öne çıkarılan tarafı ise, içinde bulunduğumuz süreçte, sermaye hareketleri ve döviz kurları konusunda içerdiği uyarılar, esas olarak bakıldığında. Söylenen esas itibariyle şu: Bugünlerde dünyamız kriz sonrası asimetrik bir toparlanma süreci ile karşı karşıya, bazı ülkeler diğerlerinden daha önce toparlanıyorlar. Bu durumda, normal dışı koşullarda ortaya çıkan likiditenin önceden toparlanan ve faiz oranı göreli olarak daha yüksek ülkelere doğru yönelerek, hızlı bir kur değerlenmesi ihtimaline karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. Mesaj aşağı yukarı böyle. Bir süre önce benzer bir noktanın üzerinde dur [Devamı]
    Yunanistan'ın sorunları bundan sonra başlayacak
    Hasan Ersel, Dr. 14 Nisan 2010
    Euro Bölgesi ülkeleri, sonunda Yunanistan krizine ilişkin tutumlarını netleştirebildi. Bu noktaya gelinceye kadar, hem Yunanistan hem de Euro Bölgesi ülkeleri, piyasa mantığı ile uyuşmayan istekler etrafında gezinerek zaman kaybetti. Yunanistan'ın ortaya koyduğu görüş şöyleydi: "Ciddi önlemler alındı. Ancak dış borcun yenilenebilmesi için piyasanın talep ettiği faizin ödenmesi durumunda bunlar boşa gidecek. Yüksek faiz ve daralan bir ekonomi, bütçe performansının daha da kötüleşmesine yol açacak. Bu durumda, Yunanistan'ın zaten sürdürülebilir olmayan kamu borç dinamiği daha da bozulacak. Bütün bunlar siyasal sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde, Yunanistan'ın yüksek faizle borçlanmasını sürdürmesinin uygulanabilir bir strateji olmadığı açık. O halde Yunanistan'a düşük faizle bo [Devamı]
    Sanal meselelerle ilgilenmeye devam ediyoruz hâlâ
    Güven Sak, Dr. 13 Nisan 2010
    Müsaadenizle bugün Sayın Başbakanımızın geçen hafta 'yapısal değil sanal' bir mesele olduğunu iddia ettiği işsizlik meselesi üzerinde durmaya devam edelim. Çıkan kısmın özetinden aklınızda ne kaldı? Birincisi, "Türkiye'nin en önemli meselesi işsizliktir" demiştik ve hâlâ da öyledir. İkincisi, "İşsizlik yapısal bir problemdir" demiştik ki hâlâ da öyledir. Şimdi gelelim bir üçüncü noktaya işsizlik doğrudan eğitim sistemimizle alakalıdır: Türkiye'de artan orta yaşlı ve eğitim düzeyi düşük insanlarımızın işsizliğidir. Bu yapısal değil de nedir? Yapısaldır. Rakamların gösterdiği budur. Peki, Sayın Başbakanımızın dediği doğru değil midir? Doğru değildir. Sayın Başbakanımız siyaseten öyle konuşmaktadır. Rakamların söylediği ile siyasetin gerektirdiği her zaman birbirine uymayabilir. İş [Devamı]
    Kendi işini güçleştirmek
    Fatih Özatay, Dr. 12 Nisan 2010
    Bazı durumlarda faiz politikasında değişikliğe giderek enflasyonla mücadele etmek çok zorlaşır. Özellikle enflasyonun yurtdışındaki gelişmelere bağlı olarak yükseldiği dönemler için geçerlidir bu. Hele ithal etmek zorunda olduğunuz enerji ürünlerinin fiyatları sıçramışsa mesela, ne yapacaksınız? Genelde bu durumdaki davranış biçimi şudur: Olumsuz dışsal gelişmelerin enflasyonun ileride alacağı değerlere yönelik bekleyişleri etkileyip etkilemediğine bakılır. Etkiliyorsa, yani enflasyonun ileride artık daha yüksek olacağı düşünülüyorsa, sözleşmeler bu yeni duruma göre yapılacaktır; ücret, faiz ve girdi fiyatları yükselmeye başlayacaktır. Bunu engellemek için faizlerin artırılması yoluna gidilir genellikle. Böyle bir politika değişikliğinin "o merkez bankasının yapması gerekeni yap [Devamı]
    Görüşmeci demokrasi
    Hasan Ersel, Dr. 12 Nisan 2010
    Demokratik bir toplumda, toplumsal kararlar bireylerin tercihlerine bağlı olarak ve sadece bu yolla alınır. Bunun en uygun biçimde nasıl yapılacağı sorusuna ise verilen yanıt, genelde 'oylama' biçiminde olur. Ancak bir sorun var: Bireylerin tercihlerini mükemmel bir biçimde toplumsal tercihlere dönüştürecek bir oylama sisteminin tasarlanamayacağı uzun süredir bilinmektedir. Ama bu, demokrasiden vazgeçilmesi gerektiği anlamına gelmez. Oylama, demokrasinin temel bir öğesidir; ama demokrasi oylamadan ibaret de değildir. Öte yandan kişilerin tercihlerine saygılı olunması ile bunların veri alınması aynı şey değildir. Aslında demokratik mekanizmanın işleyişinde, kişilerin tercihlerini değiştirme çabaları büyük önem taşır. Siyasal propaganda bunun en somut örneğidir. Bu bağlamda, son [Devamı]