Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Dış ticaret serbest ama işgücünün hareketi serbest değil

    Hasan Ersel, Dr.04 Ocak 2007 - Okunma Sayısı: 2275

     

    İktisat politikası uygulamalarının iktisat kuramının öğretilerini her zaman izlemediği pek de yabancı olmadığımız bir durum. Bunun çeşitli nedenleri olabiliyor. Karar alıcıların ufuklarının dar olması, hükümetlerin toplumun kısa ve uzun dönemli çıkarlarını dengeleyememesi, bir çıkar grubunun kendi isteklerini toplumsal gereksinim olarak kabul ettirme becerisini göstermesi ya da sadece iktisat politikası yapımcısının hata yapmaları bunlardan bazıları. Dolayısıyla farklı ülkelerde farklı zamanlarda iktisat politikası uygulamalarının iktisat kuramının öğretisinden farklı yönde ortaya çıktığına tanık oluyoruz.

    Ancak bir konu var ki uygulamalar öğretiyle hep çelişiyor. O da "işgücünün serbest dolaşımı". Dış ticaret kuramı işgücünün serbest hareketinin, yani göçün, serbest olması durumunda hem göç veren ve hem de göç alan ülkelerde refahın artacağını söylüyor. Oysa uygulama tersine. Son örneği de Bulgaristan ve Romanya'nın Avrupa Birliği'ne (AB) kabulünde yaşandı. Finlandiya ve İsveç dışındaki AB ülkeleri bu ülkeler işçilerinin serbest dolaşım haklarını kısıtladılar.

    Dış ticaret kuramı mı yanlış sonuca ulaşmış? Eğer öyleyse aynı dış ticaret kuramının diğer önermeleri niçin doğru kabul ediliyor ve "dış ticaret serbest olsun" diye uğraşılıyor? Daha da garibi, nasıl oluyor da işgücünün serbest hareket etmesinden tüyleri ürperenler, "sermayenin serbest hareketinin" herkesin refahını artıracağından o kadar eminler?

    Uluslararası ticaret kuramının temel önermesi "ülkeler arası ticaretin tüm tarafların gönencini artıracağı". Bu kuram iki sağduyulu gözleme dayanıyor. Bunlardan ilki ülkelerin bazı malları üretmede karşılaştırmalı üstünlüğü olacağı, başka bir deyişle bazı malları "görece" daha ucuza üretip, diğerlerini "görece" daha pahalıya üretebileceği. Burada görecelik, doğal olarak, 'diğer ülkeler'e göre tanımlanıyor. İkinci gözlem ise ticaretin özgür tercihle yapılan bir eylem olması. Dolayısıyla hata yapmadığı sürece, bir ülke bir başka ülke ile ticaret yapmaktan bir kazanç sağlamıyorsa, ticaret yapmaz. Dolayısıyla dış ticaretin zarar vermesi olanaksızdır. İktisatçılar, özellikle 25 yıl içinde, bu çerçevenin rekabetçi olmayan ekonomiye genelleştirilmesi durumunda ne olacağını da incelemişler.

    Dış ticaret kuramının bir ilginç bulgusu var. "Faktör fiyatlarının eşitlenmesi teoremi" olarak bilinen bu sonuç dış ticaretin serbest bırakılması durumunda üretim faktörlerinin (emek, sermaye) kazançlarının da ülkeler arasında eşitlenmeye doğru gideceği. Özetle söylenmek istenen şu: Bir ülkede herhangi bir üretim faktörü görece bol ise onun fiyatı daha düşük olacaktır. Örneğin Çin'de işgücü bol olduğu için ücretler, ABD'de sermaye bol olduğu için faiz oranı görece düşük olacaktır. Bu nedenle, her ülke kendisinde bol bulunan üretim faktörünü görece daha fazla kullanan malları üretecektir. Bu durumda Çin emek, ABD ise sermaye yoğun mallarda uzmanlaşacaktır. Bu durumda da dış ticaretin yapılması faktörlerin fiyatlarının (ücret, faiz) eşitlenmesine yol açacaktır. Başka bir deyişle, uluslararası ticaretin yapılıyor olması, emek ve sermayenin ülkeler arasında serbestçe hareket ettiğinde ulaşılacak sonuçları verecektir. Sonuçta Çin'de ücretler artacak, ABD'de düşecek, faizlerde de tersine bir gelişme olacaktır.

    Uygulamada durum nasıl? Açık ki, dünyada bu sürecin çalışmasını engelleyen pek çok neden var. Ticaret pek de o kadar serbestçe yapılmıyor, dış ticarette engeller var. Ülkelerin üretim teknolojileri ve kaynakları çok farklı. Ama yine de kuramın öngördüğü yönde gelişmeler olabileceğine ilişkin bazı göstergeler var. Örneğin NAFTA Meksika ve ABD için serbest[çe] ticaret ortamı yarattı. Bunun sonunda düz (niteliksiz) emeğin ücretinin ABD'de düşüp, Meksika'da yükseldiği görüldü.

    O halde, dış ticaretin serbest olması ve üretim faktörlerinin de serbestçe hareket etmesi, ülkelerin refahı üzerinde aynı yönde etki yapıyor. Sermaye hareketlerinin serbestisini savunan görüşün temel dayanak noktası da zaten bu. Peki aynı gerekçe emek hareketlerinin serbest bırakılması için neden geçerli olmasın? Dış ticaret kuramı yanıtı zaten açık; "Geçerlidir" diyor. Gözlemler de işgücü hareketinin serbestçe olduğu, yani göçe izin verilen 1870-1913 döneminde, göç veren ülkelerde ücretlerin, Kanada dışındaki göç alan ülkelerden çok daha hızlı arttığını gösteriyor. Yani işgücü hareketliliği, dış ticaret kuramının öngördüğü yönde sonuç vermiş. [Jeffry G. Williamson: The Evolution of Global Labor Markets Since 1830-Background Evidence and Hypotheses, Explorations in Economic History, 32, 1995, s. 141-196].

    Geçen yıl, bu konuyu kuramsal bir çerçeve içinde kapsamlı biçimde ele alan bir çalışma yayımlandı: Peter J. Hammond & Jaume Sempere: Gains From Trade versus Gains From Migration-What Makes Them So Different, Journal of Public Economic Theory,8(1), 2006, s. 145-170.

    Teknik bakımdan oldukça güç olan bu yazının, konumuz açısından önemli olan temel bulguları şöyle özetlenebilir: (1) Serbest ticaretin yanı sıra işgücünün serbest hareketi de sağlanırsa ülkelerin refahları artar, (2) İşgücünün serbest dolaşımı aleyhine gösterilebilecek her gerekçe dış ticaretin serbest bırakılması için de geçerlidir. Demek ki birileri "AB ile Türkiye arasında gümrük birliği, serbest ticaret olanaklarını artırdığı için, her iki taraf için de olumludur. Ama Türk işçilerinin serbest dolaşımına Türkiye AB üyesi olduğunda bile izin verilmemelidir. Çünkü bu AB'nin refahını olumsuz yönde etkiler" diyorlarsa ya "iktisadi" açıdan tutarsız bir şeyler söylemektedirler ya da "iktisadın dilini" kullanarak "iktisat dışı" bir öykü anlatmaktadırlar.

     

    Bu köşe yazısı 04.01.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır