Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Ne yapalım, döviz piyasası hızlı çalışıyor

    Hasan Ersel, Dr.25 Ocak 2007 - Okunma Sayısı: 1798

     

    Türkiye'de para politikası konusunda başlıca iki farklı görüş var: Bunlardan ilki para politikasının; enflasyonu düşürmek için faizin döviz piyasası yoluyla yarattığı etkiye, ikincisi ise doğrudan faiz etkisine dayandığı. Kuşkusuz bu, fazlasıyla basite indirgenmiş bir sunum biçimi. Bu karikatürleştirmeyi ana çizgilerin daha iyi görülmesini sağladığı için yaptım. Şimdi bu çerçevenin biraz ötesine geçmek istiyorum.

    Merkez bankalarından enflasyonu tam olarak denetlemeleri beklenemez. Bir kere enflasyonu, para politikası dışında etkileyen pek çok değişken var. Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeler gibi. Öte yandan ekonominin işleyişini mükemmel bir biçimde biliyoruz da diyemeyiz. Oldukça karmaşık bir kurumsal yapı söz konusu. Bunun işleyişini çözmek hiç de kolay değil. Bir de buna kayıtdışının bilinmezliğini eklersek, iş daha da zor. Son bir neden de para politikasının enflasyonu gecikmeyle etkilemesi.

    Bu son nokta üzerinde biraz daha durmak gerek. Çünkü, bu gecikmenin ne kadar olacağı para politikasının hangi yolla enflasyonu etkilediğine de bağlı. Para politikasının enflasyonu etkilemesinde döviz kuru yolu daha hızlı çalışıyor. Çünkü ithal fiyatları hızlı uyum sağlıyor. Böyle olunca da bizim gibi olayı gözleyenler, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB) faizleri yükseltmesi/döviz kurunun değişmesi/enflasyonun etkilenmesi sürecine tanık oluyoruz. Buna karşılık, faiz değişmesinin toplam talep (tüketim ve yatırım harcamaları) üzerindeki etkisinin ortaya çıkması ise daha çok zaman alıyor. Etraflı bir çalışma yapılmadıkça da bu ilişkiyi saptamak olası değil. O zaman da "TCMB döviz kurunu [düşük] tutarak enflasyonu düşürmeye çalışıyor" izlenimini edinebiliyoruz.

    Görüntüye kapılıp özü ihmal ettiğimizi mi söylemiş oluyorum? Sanırım hayır. Biraz daha yakından bakmak gerek. Mali sistemimizi ele alalım. Enflasyon hedeflemesine geçilmeden önce bankacılıkla ilgili bazı düzenlemeler yapıldı. Bunlardan birisi de bankaların açık pozisyonlarının düşürülmesiydi. Yapılması gerekiyordu. Bu, bankaların, döviz kurundaki değişmeler karşısında tavır almaları için pek bir neden kalmamasına da yol açtı. Esnek kur sistemi zaten TCMB'nin de tavır almamasını gerektiriyor. O halde, döviz piyasasında arz ya da talebin oynaması durumunda döviz kurunun hareket etmesini engelleyecek, hatta yumuşatacak hiçbir oyuncu yok. Döviz piyasamız, hızlı ve güçlü tepki verecek biçimde tasarlanmış.

    Oysa faize geldiğimizde durum öyle değil. Bir kere işin içinde "vade" unsuru var. Bankalar faizleri değiştirmeye karar verseler bile bunun müşterilere yansıması epeyce zaman alıyor. Öte yandan bankalar müşterilerine uyguladıkları faizleri kolayca değiştirmiyorlar. Bu kararı alırken müşteri ile olan ilişkilerinden piyasa paylarına kadar pek çok etmeni göz önüne alıyorlar. Öte yandan siyasal karar alıcı, tüketici kredileri ve kredi kartlarında olduğu üzere düzenleme yaparak, konut kredilerinde olduğu üzere de düzenleme yapmayarak faizlerin esnekliğini kısıtlıyor. Bir konu daha var. O da mali sistemimizin küçüklüğü. Bankalar faiz düzenlemelerini anında yapabilseler bile, bundan kaç iktisadi karar birimi ve ne ölçüde etkilenecek? Özetle, doğrudan faiz (toplam arz ve talep) yolunda katılığa yol açan epeyce engel var.

    Bu durumda para politikası fiilen sadece döviz piyasası yoluyla işlemiş olmuyor mu? Bu sonuç, para politikasını yürütenlerin tercihlerinden bağımsız değil mi? Faiz yolunun etkisinin daha güçlü, döviz kuru yolunun ise daha az etkili olduğu bir kurumsal yapı olsa durum biraz daha farklı olmaz mıydı?

     

    Bu köşe yazısı 25.01.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır