Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Önce kendi üzerine düşeni yapmak...

    Fatih Özatay, Dr.24 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 1492

    Uluslararası işbirliği talep edenlerin, bir de dönüp kendi ülkelerindeki işbirliğinin ne derece güçlü olduğunu dikkate almalarında yarar var. Zira yurtiçinde böyle bir işbirliği yoksa, "hangi hakla uluslararası işbirliği talep ettikleri" yüzlerine vurulabilir.

    Krizin ilk dönemindeki –kabaca 2008’in son ayları ile 2009’un büyük bir kısmı arasındaki- uluslararası işbirliği ortamı, sonraki aşamalarda, özellikle de 2010’un sonlarından itibaren her ülkenin giderek daha fazla kendi politikasını uyguladığı bir ortama dönüştü. İşbirliği ortadan kalktı.

    Bu olgu, yükselen piyasa ekonomilerinde büyük tepki yaratıyor. Başkalarının kendi ekonomilerini kurtarmak için yaptıkları, bizim gibi ülkelerin başına önemli belalar açıyor çünkü. Ancak şunu unutmamak gerekiyor. Krizin ilk aşamasında çıkarlar ortaktı. Sonuçta hemen her ülkenin ya ekonomisi daralıyordu ya da ekonomisi potansiyelinin oldukça altında büyüyordu. Dolayısıyla iç talebi artırıcı politikalar uygulanması gerekiyordu. Öyle de yapıldı: Bu anlamda ‘çıkarlar ortaktı’.

    Oysa durum şimdi öyle değil. ABD ekonomisi toparlandı; faiz artırmaya başlayacak yakınlarda. Avrupa ise tekrar resesyona girme emareleri gösteriyor. Bu nedenle ABD’nin tersine para politikasını daha da gevşetmesi söz konusu. İngiltere ABD’den de önce para politikasını sıkılaştıracak gibi görünüyor. Çin’in bankacılık sektöründe sorunlar var. Yükselen piyasa ekonomileri özellikle ABD’nin daha sıkı para politikasına erken geçmesinden ürküyorlar. Bu politikanın kendi ülkelerine gelen dış kaynağı (fon akımını) kurutması ve dolayısıyla finansal piyasalarda sert hareketler yaratması ihtimaline karşı işbirliği istiyorlar.

    Mesela, ilk akla gelen –zaten ne yazık ki biraz sonra değişeceğim öneri dışında pek başka bir şey de akla gelmiyor- ABD Merkez Bankası ile kendi merkez bankaları arasında -elbette gerektiğinde- dolar cinsinden bir tür borçlanma kolaylığı imkânı oluşturulması. ABD, sistemik olarak önemli birkaç ülke dışında böyle bir işbirliğine yanaşmıyor. Yanaşmayınca da alternatif olarak, IMF’nin böyle bir görev üstlenip üstlenemeyeceği tartışılıyor. Ama sadece tartışılıyor. Oysa Mayıs 2013-Mart 2014 arasında yükselen piyasa ekonomilerinde yaşanan önemli dalgalanmalar gerçekti. Üstelik ileride bu dalgalanmaların şiddetlenmesi olasılığı var. Tartışma iyi de, hayata geçirilecek bir politikaya dönüşmedikçe bir işe yaramıyor. Öyle bir olasılık da ortada görünmüyor.

    Öte yandan uluslararası işbirliği talep edenlerin, bir de dönüp kendi ülkelerindeki işbirliğinin ne derece güçlü olduğunu dikkate almalarında yarar var. Zira yurtiçinde böyle bir işbirliği yoksa, “hangi hakla uluslararası işbirliği talep ettikleri” yüzlerine vurulabilir. Mesela şu: Fiyat istikrarından sorumlu kurum ile (merkez bankası), finansal istikrardan sorumlu kurum(lar) arasında işbirliği var mı?

    Türkiye bu açıdan sorunlar yaşayan bir ülke. Mesela şu: Merkez Bankası, 2010’un son aylarından başlayarak zorunlu karşılıkları artırmaya başladı. Böylelikle bankaların topladıkları mevduatın daha az bir kısmını krediye dönüştürmelerini sağlamaya çalıştı. Oysa hızlı kredi artışını önleyici araçların ezici bir kısmı BDDK’da. Zorunlu karşılık oranları ile oynamak çok iyi bir politika değil. Ya da en azından şu söylenebilir: Kredi artışını engellemek için BDDK’nın elindeki araçlarla birlikte bir işe yarayabilir zorunlu karşılık politikası. BDDK 2010 sonunda dişin kovuğunu doldurmayacak bir önlem aldıktan sonra Haziran 2011’e kadar devreye girmedi. Oysa o tarihe kadar Merkez Bankası karşılık oranlarını peşi sıra yükseltti. 2013-2014 dönemi de örnek gösterilebilir. Ama uzatmaya gerek yok.

    Dikkat: Sorun, hangi kurumun haklı olup olmadığı değil. Sorun, işbirliğinin olmaması. Oysa aynı dönemde Brezilya’da ve Endonezya’da hızlı kredi artışına karşı çok çeşitli araçlar savaş alanına sürüldü, çok sayıda önlem alındı. Kısacası, yurtiçinde kurumlar arası işbirliği de en az uluslararası işbirliği kadar önemli. Üstelik ilkini sağlamak bir ülkenin elindeyken, ikincisini sağlamak elinde değil.

     

    Bu köşe yazısı 24.07.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır