Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Avrupa Birliği vatandaşı mühendis ve usta arıyoruz

    Güven Sak, Dr.24 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 3217

    Avrupa Birliği (AB) üyelik süreci ile birlikte Türkiye ekonomisi, Avrupa Birliği ekonomisinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. 1996 yılında Gümrük Birliği düzenlemesi tam da bu amaçla yapılmıştı. Bir nevi, hem Türkiye’de hem de Avrupa’da, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine taraftar bir kitle oluşturulmak isteniyordu. Gümrük Birliği bu işlevini bir biçimde yerine getirdi. Dış ticaretimizin yaklaşık yüzde 65’i artık AB ile ilişkilerimizden oluşuyor. Anketler, şirketler kesiminin her iki tarafta da Türkiye’nin tam üyeliği konusunda daha iyimser olduğunu gösteriyor.

    Türkiye, dünya ekonomisinin ayrılmaz bir parçası ise, bunun nedeni, öncelikle ve özellikle, Türkiye ekonomisinin,  AB ekonomisinin ayrılmaz bir parçası olmasıdır. Önce bu noktayı bir teslim edelim. İkincisi, Gümrük Birliği sürecinde, pazarımızı Avrupa’nın sanayi mallarına açtık, onlar da öyle yaptılar. Sonuçta orta teknolojili bir sanayi ülkesine dönüşen Türkiye’ ye rekabet iyi geldi. Bu da herhalde artık ayan beyan görünüyor. Üçüncüsü,  Türkiye ekonomisi yalnızca, AB’yi kuran ilk 15 ülkeye entegre değildir. Türkiye ekonomisi, yeni ve de eski, 27 AB üyesi ile iktisadi entegrasyonunu başarılı bir biçimde gerçekleştirmiştir. Bu da ayrıca iyidir. Diğer taraftan, Türkiye ekonomisinin AB ekonomisi ile entegrasyonu, sonradan karşımıza dikilen vize engeline rağmen gerçekleştirilmiştir ve bu vize meselesi, bundan böyle, Türkiye ekonomisinin, Avrupa ekonomisine daha derin bir biçimde entegre olmasını zorlaştırmaktadır.  Müsaadenizle bugün bunun ne manaya geldiğini açmak ve aklımdakileri paylaşmak isterim.

    Grafik: Türkiye’nin AB Bölgelerine İhracat Kompozisyonu (1995 ve 2010) (milyar $)

    gs2407

    Geçenlerde, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın da içinde yer aldığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Ekonomi Bakanlığınca yapılan ve TEPAV tarafından yürütülen Makine Sektöründe Rekabetçiliğin Geliştirilmesi URGE Projesi notlarını okurken, Bursa’daki temaslara ilişkin bir bölüm dikkatimi çekti. AB pazarına makine satan şirketlerde genellikle Bulgar göçmeni ustabaşı ve mühendisler çalışıyor. Şirketler, Avrupa’ya sattıkları makineler için satış sonrası destek hizmeti de sunuyorlar. Sonuçta, makineyi satıyorsanız bakımını da yapacaksınız. Bu servis ağlarını merkezden kontrol etmek için, Avrupa Birliği vatandaşı, Bulgar göçmeni mühendisler kullanılıyor. Göçmenler, mesela Bursa’da daha çok olduğu için, bu yöredeki makine üreticileri, Avrupa pazarına daha kolay mal satabiliyor. Neden? Bulgar göçmeni, Avrupa Birliği vatandaşı mühendisler vize engeline takılmadan, rahatlıkla operasyonel olabiliyorlar. Seyahat hürriyeti işe girmeyi kolaylaştırıyor. Şirketler ise, batıda toplanıyor.

    Doğrusu ya, makine sektörü ile ilgili bu notu okuduktan sonra, Avrupa’nın bu vize engelinin düşündüğümüzden çok daha büyük bir problem olduğunu daha iyi görmeye başladım. Bugüne kadar, vize engeli denildiğinde aklımızda neler olduğunu hatırlatayım. Birincisi,  “malını satacak tüccar-sanayici hareket özgürlüğüne sahip olmazsa, nasıl olacak da numune göstermeye, iş bağlamaya Avrupa’ya gidip gelebilecek?” diyorduk.  İkincisi, “Avrupa’ya mal taşıyan kamyon şoförlerinin hareket serbestisi yoksa mallar Avrupa’ya nasıl taşınacak?” diye soruyorduk.  Şimdi bu örnekleri hem çoğaltabiliriz hem de bu engelin ne denli önemli olduğunun altını daha somut çizebiliriz. Üçüncüsü, Avrupa’ya mal satan Türk şirketleri, özellikle de makine üretenler, bu şartlar altında, malını sattığı ülkeye servis ve bakım hizmetini nasıl götürecek? Dördüncüsü, mesela Avrupalı ortakları ile yeni bir ürün geliştirmeye çalışan Türk şirketlerinin ARGE mühendislerinin seyahat hürriyeti vize ile zorlaşırsa bu, Türk sanayii için bir ek maliyet unsuru olmayacak mı? Olacak ve de oluyor. Beşincisi, Türkiye’deki araştırma kurumları Avrupa’daki muadilleri ile ortak projeler geliştirirken fazladan bir engelle karşılaşmayacak mı?

    Ben bir süreden beri hep merak ediyorum. Yanı başında yüksek teknolojili ürünlere canlı bir talep olan Türkiye neden bir türlü yüksek teknolojili ürün ihracatının toplam ihracat içindeki payını artıramıyor? Bakın işte yüzde 5’in altında dolanıp duruyor. Hâlbuki orta teknolojili ürünler bahsinde iş böyle olmamıştı. Orta teknolojili sanayi, ticaret vasıtasıyla ülkemize yerleşti. Avrupa’nın sanayisi, ticaret vasıtasıyla oradan buraya geldi. Fena olmadı. Ama bakın şimdi aynı durum yüksek teknolojili ürünlerde ortaya çıkmadı. Bunun elbette birden çok nedeni var. Ancak ben Türk firmalarının Avrupa pazarlarındaki faaliyetlerinin daha fazla derinleşememesinde, şirket çalışanlarının hareket serbestisini zorlaştıran bu vize engelinin de bir rolü olduğunu düşünüyorum. Şirketlerimizin Avrupa’da daha fazla yer edinmesi için, Avrupalı muadilleriyle daha yoğun ilişkiler içinde olmaları gerekiyor. Birbirlerini daha iyi tanıyacaklar ki daha yoğun ilişkiler içinde olsunlar.  “Avrupa Birliği vatandaşı mühendis” arayışının bu açıdan önemli bir probleme işaret ettiği kanaatindeyim.

    Geçtiğimiz günlerde TEPAV araştırmacılarından Ali Sökmen, “Yeteneği Çekebilmek Türkiye için Yenilikçilik Odaklı bir Göç Politikası” başlıklı notunda “girişimci vizesi” nden bahsediyordu. Orada söz konusu olan neydi? Yeni fikri olan, Türkiye’de ortaklık kurmak isteyen yabancıların Türkiye’ye daha kolay girebilmelerini temin etmekti. Vize söz konusu olduğunda üzerinde durulması gereken husus şudur: Birincisi, vize uygulamasının bütünüyle kalkması elbette en iyisidir. İkincisi, bu zamana yayılarak gerçekleştirilecekse, AB ülkesi şirketleri ile Türk şirketlerinin entegrasyonunu destekleyecek biçimde tasarlanmasında fayda vardır.

    Türkiye, Avrupa dönüşümünün bu aşamasına tek pazarda seyahat hürriyetini ortadan kaldıran vize engeline rağmen gelebilmiştir. Türkiye’nin vize engeli ile Avrupa dönüşümünü bir üst aşamaya sıçratabilmesi mümkün değildir. Konu, Türkiye ekonomisinin yakın geleceği açısından önceliklidir.

     

    Bu köşe yazısı 24.07.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır