Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Ankara’dan İstanbul’a gitmek, Ramallah’tan Beytüllahim’e gitmek gibidir

    Güven Sak, Dr.25 Temmuz 2014 - Okunma Sayısı: 1666

    Ramallah ve Beytüllahim Batı Şeria’daki Filistin kentleridir. Batı Şeria’da Filistin kentleri, Filistin Devleti’nin sivil ve askeri kontrolü altındadır. Ancak kentleri birbirine bağlayan yollar İsrail İşgal Yönetimi’nin denetimindedir. Ramallah’tan Beytüllahim’e giderken, İsrail askerlerinin yola kurduğu “uçan kontrol noktaları”na rastlayabilirsiniz. Uçan kontrol noktaları, adı üstünde, hareketlidir. “Durum”a göre sayısı artar azalır, hangi yolun üzerinde, nerede karşınıza çıkacakları belli olmaz. Ağırlıklı olarak Yahudi yerleşimcilerin kullandığı yollar üzerinde kontrol hızlı, yalnızca Filistinlilerin kullandıkları yollarda ise son derece yavaştır. Beytüllahim’le Ramallah’ın arası esasen yaklaşık 20 kilometredir. Ama bu uçan kontrol noktaları nedeniyle, Beytüllahim’den Ramallah’a karayoluyla kaç saatte varabileceğinizi önceden kestirebilmeniz mümkün değildir. Onu ancak o gün yola çıktıktan sonra anlarsınız. “Durum”a bağlıdır.

    Bugünlerde Ankara’dan İstanbul’a havayoluyla gitmeye kalkmak, aynı Beytüllahim’den Ramallah’a gitmek gibi ne kadar süreceği belli olmayan bir yolculuğa çıkmaktır. O da tıpkı diğeri gibi “durum”a bağlıdır. Beytüllahim’den Ramallah’a kaç saatte varabileceğinizi İsrail İşgal Yönetimi nedeniyle önceden kestirebilmeniz mümkün değildir. Ankara’dan İstanbul’a kaç saatte varabileceğinizi ise Türk Hava Yolları (THY) Yönetimi nedeniyle önceden tahmin edebilmeniz mümkün değildir. Ramallah’tan Kudüs’e giderken de mutlaka İsrail işgali altındaki Filistin topraklarından geçmeniz gerekir. Ankara’dan İstanbul Atatürk Havalimına’na gitmek isterseniz mutlaka THY uçaklarını kullanmanız gerekir. Devlet Hava Meydanları İdaresi, Atatürk Havalimanı’na THY’nin rakiplerini özenle sokmamaktadır. Durum böyleyken de Ankara’dan İstanbul’a varmak, Beytüllahim’den Ramallah’a gitmeye benzemeye başlar.

    Ben uçağa binmeyi hiç sevmem ama ne var ki çok sık binmeye de mecburum. Dolayısıyla, bugünlerde THY’nin ani tarife değişiklikleri hayatımın bir bölümünü etkilemeye başladı. Ankara’dan İstanbul’a giden uçaklar artık ya geç kalkıyor ya da sefer bir sonraki uçuşla birleştirilerek iptal ediliyor. Bu benim adıma roman okumak için iyi bir fırsat ama neticede Ankara’dan İstanbul’a kaç saatte gidebileceğinizi öngörememenin son derece rahatsız edici bir durum olduğunu da kabul etmek lazım. THY bugünlerde Allah’ın unuttuğu, adını bile bilmediğim bir dizi yere uçak uçuruyor. Fakat Ankara’dan İstanbul’a tarifeli uçağını zamanında kaldıramıyor. Ben burada ciddi bir problem alanı görüyorum. Size de anlatmak isterim.

    Birincisi, Ankara-İstanbul uçuşlarında THY’nin rakiplerini artırmak gerekir. Rekabet olmazsa, rehavet artar. Bugünlerde olan tam da budur. Atatürk Havalimanı öncelikle THY’nin tahakkümünden kurtarılmalıdır. THY’nin rakipleri olan yerli havayolu yolcu taşımacılığı şirketleri de Atatürk Havalimanı’nı kullanmaya başlamalıdır. Zaten geçmişte bu devlet destekli rekabet avantajı meselesi Rekabet Kurumu’nun ilgisini çekmişti. Bu yolla yaratılan rekabet kısıtı raporlara girmiş, ama bir sonuç çıkmamıştı. Artık çıkmalıdır. Atatürk havaalanı THY’nin tahakkümünden kurtarılmalı ve Ankara-İstanbul uçuşları rekabete açılmalıdır.

    İkincisi, ben iç hat uçuşlarının yalnızca yerli havayolu yolcu taşımacılığı şirketleri tarafından yapılması zorunluluğunun da yanlış olduğunu düşünüyorum. Havayolu yolcu taşımacılığını yabancılara kapatan bu bir nevi kabotaj kararı, iç hat yolcu taşımacılığında önemli bir rekabet kısıtına neden olmaktadır. İç hat bilet fiyatları yüksek tutularak, THY’nin Allah’ın unuttuğu, adını bilmediğimiz yerlere uçuşları finanse edilmektedir. Bunun dış politikamız açısından bir manası olabilir ama o vakit bu işin devletten sağlanacak ayrı bir fonla finanse edilmesi gerekir. Dış politikamızın gerekleri adına yalnızca havayolu yolcularının ek bir vergi ödemesi yanlıştır. Halka açık olan THY’nin küçük hissedarlarının dış politika hedeflerimizden etkilenmesi de yanlıştır. Etkin kaynak dağılımına yol açmaz. Kötüdür.

    Bu çerçevede, Türkiye’nin “açık gökler”(open skies) politikasına bir an önce geçmesinde fayda vardır. Bugün nasıl İspanyol şehirleri arasında İngiliz uçakları, Londra ile New York arasında Hindistan uçakları uçabiliyorsa, açık gökler politikasıyla Ankara – İstanbul arasında da mesela Alman havayolları uçabilecektir.

    THY özelleştirmesi havayolu yolcu taşımacılığı piyasasını rekabete açmış ve bu yolla da büyütmüştü. Şimdi havayolu yolcu taşımacılığında yeni bir özeleştirme hamlesine ihtiyaç vardır. Zira hızla faaliyetlerini genişleten THY, bir kapasite kısıtına toslamış gibi görünmektedir. Bu nedenle bulunan çözüm yolu, havayolu yolcu taşımacılığında THY tahakkümünü artırmak, rekabeti azaltmak gibi görünmektedir. Kapasite kısıtına çarpan THY’yi yeniden canlandırmanın yolu rekabeti azaltmak değil, artırmaktır. Bir nevi yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın yani.

     

    Bu köşe yazısı 25.07.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır