Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    2071’de Türkiye çöl olacak

    Güven Sak, Dr.21 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 3954

    Siz nelerle ilgileniyorsunuz bilemem ama bu hafta benim en çok ilgimi çeken haber incir üzerineydi. İngiliz The Guardian gazetesinde çıkan habere göre İngiltere’de incir üretimi artıyordu. Haber öyle uzun filan değildi. Esasen düne kadar yalnızca özel olarak tasarlanmış seralarda zevk için üretilmekte olan incirin, artık normal şartlarda ve ticari olarak üretiminin yapılabildiği anlatılıyordu. Küresel ısınma sayesinde İngiltere’nin güneyinde bitki örtüsü değişiyordu. Artık incir üretilebiliyordu. Dün yoktu ama bugün olabiliyor. Küresel ısınma için öyle bilimsel kanıt bulmak filan gerekmiyor. Küresel ısınma zaten hayatımızı etkiliyor. Bundan bir süre önce de aynı tür bir haberi şarapçılık konusunda okuduğumda bir kenara not etmiştim. İngilizler artık kendi üzümlerini yetiştirip, kendi şaraplarını yapabilecekleri için memnun görünüyorlardı. Doğrusu ya, incir konusundaki haberde de negatif bir tını yoktu. Bir nevi “yahu artık incir bile yetiştirebileceğiz” havası vardı. İngilizler durumdan memnunlardı. Küresel ısınmaya uyum sağlıyorlardı. Malum, vakıa ile kavga edilmez, onunla nasıl bir arada yaşanır bir bakılır. Bir kapı kapanırsa, açılacak diğer kapıyı aramaya başlamakta fayda vardır.

    Şimdi böyle bir haber okursanız ne yaparsınız? Ben o andan itibaren acaba bize neler oluyor ve daha önemlisi neler olacak diye merak etmeye başladım. Siz olsanız etmez misiniz? Madem daha kuzeydekiler için iklim ılımanlaşıyor, peki biz güneydekiler ne oluyoruz? Malum memleketin incir çekirdeğini doldurmayan bir gündemi var. O gündemin içinde bizim böyle küresel ısınma, çevre sorunları üzerine düşünmeye ve de konuşmaya pek vaktimiz olmuyor. Türkiye’de varsa yoksa bir sonraki seçimi ilgilendiren bir şeyler konuşuyoruz. Bilmem farkında mısınız? Türkiye giderek miyoplaşıyor. Miyoplaştıkça da stratejik düşünme kabiliyetini kaybediyor. Analizi, vakıa üzerinden değil hayallerinizle yaparsanız hep böyle olur. Ama üzülmeyin, bu bir tek bize özgü bir durum değil. Bütün başarısız eski imparatorluklar böyle galiba. Haliyle bir eziklik oluyor, kaybedilenlerin acısından bir sekel mutlaka kalıyor. Bu aralar Meksika üzerine okuyorum. Aynı biz. Onlar da geçmişle bugün arasına sıkışmışlar. Tıpkı bizim gibi dünün meselelerini konuşarak debeleniyorlar. Debelenmekten, değil stratejik düşünmek, ileriye bakacak vakitleri bile olmuyor. Bir ara örneklerle anlatacağım, dinlemeniz lazım.

    Neyse lafı uzatmayayım. Sonunda internette iki metin buldum konu ile ilgili. Biri bizim Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın bir dokümanı, diğeri ise İngiltere Çevre Bakanlığı’nın. İngilizlerinki her ülke içindi. Bizimki bir tek bizim için tasarlanmıştı. “Emperyal olmak işte böyle bir şey” dedim kendi kendime. Gelecek felaketin bir tek sizin ülkenize etkilerine baktırmıyorsunuz, herkes için sonuçlarını tek tek inceliyorsunuz. Baktım, bundan 60-70 yıl kadar sonra işimizin hayli zor olduğuna kanaat getirdim. “2071’de Türkiye çöl olur mu?” sorusu da oradan aklıma takıldı. Ben size söyleyeyim, 2071 yılında, Türklerin Anadolu’ya gelişinin 1000’inci yılında, Anadolu’nun bugünlerde yaşadığımız önemli bir bölümü çöl olacak. Şimdilerde 2023 hedefi, yetmedi 2071 hedefi diye konuşup duruyoruz ama bu küresel ısınma bahsine bir türlü gelemiyoruz. Hâlbuki ben 2023 hedeflerinin son derece faydalı bir koordinasyon mekanizması olduğu kanaatindeyim. Birbiri ile çalışmaya alışmamış, birbirine selam vermeyen kamu idarelerini dışarıdan hedeflerle aynı doğrultuda buluşturmak son derece akıllıca bana kalırsa. 2023 hedefleri artık pek işe yarayacak gibi durmuyor. Şunun şurasında 9 yıl kaldı. 9 yılda milli gelirini ikiye katlamış bir ülke tarihte hiç olmadı. Olursak biz ilk olacağız. Zaten son yedi yıldır aynı yerde debelenip duruyoruz. 10 bin dolara takıldık kaldık. Ama bari 2071’i heba etmeyelim. Daha iyi çalışalım. Dün yapamadığımızı bugün daha iyi yapalım.

    Bakın bir eldekilere: Ben doğduğumdan beri, son 50 yıldır, Türkiye’de serin geceler azalırken, sıcak gecelerin frekansı artıyormuş. Memlekette bugünlerde pek yakındığımız sellerin sayısının ise önümüzdeki 40 yılda önemli ölçüde azalması bekleniyormuş. Türkiye’de artık öyle sel baskını olmayacak demek bu. Neden? Yağışların sistemli bir biçimde azalmasından elbette. Artık neresinden bakarsanız, sel baskını olmayacak ama bu, ortada yağış olmadığı için böyle. Mesela güneyde yağışların yüzde 20 azalması bekleniyormuş. Kuzeyde ise yüzde 10’a kadar azalma varmış. Rapor öyle diyor. Fırat ve Dicle’nin kaynağında yağışlar azalınca, o nehirlerin kendisini yenileme kapasitesi de bundan olumsuz etkilenecek herhalde. Su kıtlığı olmadan böyleyiz, bakalım kıtlıkla birlikte ne olacağız? Türkiye çöl olacak dediğim işte tam da bu. 2071 yılına daha bir 57 yılımız var. İlk 40 yılda, mesela Ege’de Menderes Nehri’nin suları yüzde 40 azalacak. Neden? Yağışların azlığından ve havanın artan sıcaklığından. Ekleyin onun üzerine bir otuz yıl daha. 60-70 yıla Anadolu’da geniş çöller görmeye başlayacağız. Hazır mıyız? Değiliz. Gelin anlatayım.

    2100 yılına doğru nüfusun yüzde 45’i su kıtlığını yakından hissetmeye başlayacak. Bunu hafifletmek, etkiyi yüzde 30’larda sınırlandırmak için sağlam bir göç politikasına ihtiyaç duyabiliriz. Bunu nasıl yönetebileceğimiz hakkında bir fikir geliştirmeye başladık mı? Daha mevcut göçleri doğru dürüst yönetemiyoruz, nerde kaldı bu doğal olanına hazırlık.

    Yapılan çalışmalar, küresel ısınma nedeniyle yükselecek su seviyesinin Akdeniz’de 428 bin kişiyi olumsuz etkileyeceğini söylüyor. Ege’de bu rakam 208 bin civarında. Marmara’da 842 bin kişi ve de Karadeniz’de 201 bin kişi. 1,5 milyonu aşkın kişinin kurulu yaşamı olumsuz etkilenecek. Bugün para eden topraklar su altında kalacak. Peki, ne yapacağız? “Allah’tan geldi” deyip, milleti sokağa mı bırakacağız? Burada neler yapacağımıza ilişkin bir fikir geliştirmeye başladık mı? Artık Türkiye’nin iç göç politikasını nasıl yöneteceğine karar vermesi gerekiyor. Yoksa nasıl olsa o güne daha çok var diye mi düşünüyoruz? Ben size söyleyeyim, o güne pek az kaldı. Bu yüzyılın içinde olacak her ne olacaksa.

    Yeter mi? Yetmez. Artan su kıtlığı, çölleşme ve de sular altında kalan ovalar, herhalde tarım ve hayvancılıkta da bir dizi tedbir almamızı gerektirecek. Eskisi gibi tarım yapmak giderek zorlaşacak. Türkiye’de iç göç desenine bakınca ortada bir kırsal kalkınma sorunu olduğu zaten hemen görülüyor. Türkiye’de her ilin kendi içinde bir iç göç akımı var. Vatandaşlarımız çevre ilçelerden merkez ilçeye doğru akıyor. Merkez ilçeden ise büyük illere doğru bir akım oluyor. Sonuçta Konya ili bir bütün olarak küçülüyor. Ama Konya ili içinde merkez ilçede yaşayanların sayısı artarken, Konya’nın çevre ilçeleri Konya’nın bütününden daha hızlı büzüşüyor. Aynı durum Erzurum için de geçerli, Edirne için de. Neden? Ben sorunun Türkiye’nin tarım ve hayvancılık politikalarında olduğunu düşünüyorum. Dünya, tarımda küçük işletmeler yılını kutluyor. Biz tam da bu dönemde bizimkileri bir nevi yok ediyoruz. Şimdi normal şartlarda yönetemediğimiz işi, bir de 2071’e doğru Türkiye çöl olurken yönetmek durumunda olacağız.

    Başka ne yapmak gerekir? Üniversitelerimizde daha fazla yakın geleceğin çetin şartlarında nasıl tarım yapılabileceğine ilişkin çalışmaya ihtiyaç var. Yapılıyor mu? Evet, ama çok az. Artık önceliklerimizi yeniden düşünmek zorundayız. Şirketlerimizin şimdiden o dönemin ihtiyaçlarına uygun tarımsal altyapı üzerine düşünmeye başlamaları gerekiyor. Hollanda’da, Orta Afrika’nın tarıma uygun hale gelecek tepelerinde nasıl tarım yapılabilir diye çalışılıyorsa, Türkiye’de de benzer bir biçimde şimdiden çalışmaya başlamak gerekmez mi? Karadeniz yaylalarında, tepelerinde ne yapılır bir düşünmemiz lazım. “Bak sen şu emperyalistlere” demeyin. Adamlar bugünden o günler nasıl olur, ne yapmak gerekir diye düşünüyor. Biz kum havuzunda şatolar inşa ederken başkaları oyun oynamıyor, geleceğe hazırlanıyor. Biz burada İsrail tarım teknolojisini bile merak etmiyoruz. Hani şu çölde çiçek yetiştirip Avrupa’ya ihraç eden teknolojilerden nasıl yararlanırız diye bakmıyoruz.

    İşte “İngiltere’de incir üretiliyor” haberi bana bunları düşündürdü. Dikkatinizi çekeyim, farazi bir eğilim değil bu. İngiltere’de incir ve üzüm üretiliyor, şarapçılık gelişiyor. Daha önce olmamış olanlar oluyor. Dünyanın sonu filan gelmiyor. Gezegenimiz insanların sayesinde değişiyor. Değişim bir ulusu diğerinden farklı bir yere de koymuyor. Hepimiz değişmek zorundayız. Hepimiz aynı biçimde etkileneceğiz.

    Olacak olan nasıl olsa olacak, önemli olan bizim, aslolanın, geçmişle hesaplaşmak değil, geleceğe bakmak olduğunu bir an önce idrak etmemiz. 2071 yılı Türklerin Anadolu’ya girişinin 1000’inci yılı olacak. 2071’de ne göreceğiz? Ben size bir trendi şimdiden söyleyeyim, Anadolu’nun bir bölümü 2071 yılında çöl olacak. O, nasıl olsa olacak. Biz ne yapacağız? 2071 hedeflerini bu çerçevede neyin etrafına örmemiz gerekecek? Ben yaman meraklanıyorum.

    2013 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün altındaki daire başkanlıklarının sayısını bir azaltmak gerekiyor. Çözüm hemen bulunuyor. İklim Değişikliği Dairesi kapatılıyor ve bir şubeye dönüştürülüyor. İklim değişikliği konusunda geriye doğru bir adım atılıyor. En kolay vazgeçilen daire iklim değişikliği dairesi oluyor. Geçtiğimiz aylarda bu yanlıştan dönülse de bu örnek, konuya verdiğimiz önemi açıkça gösteriyor.

    Dikkatinizi çekeyim, “küresel ısınmayı engellemek için ne yapalım?” demedim. “Küresel ısınmanın etkilerine hazır mıyız?” diye sordum yalnızca.

     

    Bu köşe yazısı 21.08.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır