Arşiv

  • Nisan 2024 (6)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Hisse senedi yatırımcısı sayısı, Suriyeli mülteci sayısından daha az.

    Güven Sak, Dr.29 Ağustos 2014 - Okunma Sayısı: 2060

    Türkiye’de Suriyeli mülteci sayısı ise 1,5 milyona yaklaşıyor. Hisse senedi yatırımcı sayısı 2002’den beri 1 milyonda dolanıyor. Hisse senedi bahsinde sanki yerimizde sayıyor gibiyiz. Peki, biz niye cüce kaldık?

    Haber, geçenlerde Wall Street Journal Türkiye’nin web sitesindeydi. Buna göre, Türkler hisse senedini sevmiyordu. Hâlbuki sabah akşam borsa ne oldu diye bir bakıyoruz. Konu, gazetelerde kocaman yer işgal ediyor. Ama bakın memlekette hisse senedi bakiyeli yatırımcı sayısı bugünlerde 1 milyon 85 bin civarında dolaşıyor. Aynı tutar, 2002 yılında 1 milyondan az biraz fazlaymış. Hisse senedi yatırımcı sayısını, saklama merkezindeki verilerden takip ediyoruz. 2002 yılından itibaren bakarsanız, toplam hisse senedi yatırımcı sayısı hep 1 milyon civarında. Üstelik bunların yüzde 65’i de yabancı.

    Türkiye’de Suriyeli mülteci sayısı ise 1,5 milyona yaklaşıyor. Hisse senedi yatırımcı sayısı 2002’den beri 1 milyonda dolanıyorken Suriyeli mülteci sayısı 2011’den beri artıyor da artıyor. Biri az, öteki ise çok. Türkiye 1980’lerden günümüze çok değişti. Ama bakın bu hisse senedi bahsinde sanki yerimizde sayıyor gibiyiz. Peki, biz niye cüce kaldık? Türkler hisse senedini neden bir türlü sevemedi?

    Ben Sermaye Piyasası Kurulu’nda çalışmaya başladığımda sene 1984’tü. Borsanın İstanbul’da yeniden icat edilmesi ancak 1986’dadır. Dolayısıyla ben SPK’ya girdiğimde bildiğimiz anlamda borsa daha yoktu. Yerinde başka bir şey vardı. O vakitler, hisse senedine yatırım yapmak pek yatırım sayılmazdı. Borsaya “yatırım yapılmaz”, borsada “oynanırdı.” Enflasyon iki haneli rakamlarda dolanıyordu. Yüzde 40’lar, yüzde 50’ler Türkiye için normaldi. Türkiye, yüksek enflasyonu onlarca yıl devam ettiren dünyanın sayılı ülkelerinden biriydi. Dünyada enflasyonu yüksek ülkeler listesinde Türkiye ilk 10’daydı. Halka arzlar çok değildi. Şirketler kesimi için borsa, projeler için kaynak toplama mekânı değildi. Şirket, projeleri için para toplamak üzere borsaya açılmazdı. Şirket, şirket sahipleri “oynayacak” hisseye sahip olsunlar diye halka açılırdı. Spekülasyon için kenarda bir hisse senedi rezervuarı bulundurmak faydalıydı. Peki, bizde neden bir borsa açıldı? Yabancı yatırımcının Türkiye’ye kaynak aktarabileceği bir başka kanal daha olsun diye elbette. Hem özelleştirme sürecine faydası olsun hem de cari işlemler açığının finansmanında bir de bu kanal olsun diye düşünerek bu işe girdik. Fon akımlarının özel kanallardan akmaya başladığı 1980 sonrasında, kronik cari işlemler açığı olan Türkiye gibi bir ülkenin finansal altyapısını süratle elden geçirmesi gerekiyordu. Borsanın İstanbul’da yeniden icadı işte böyle bir ortamda oldu.

    Zaman geçti. Türkiye, o günlerde hayatın yavaş aktığı, dışa kapalı bir tarım ülkesiyken şimdi orta teknolojili bir sanayi ülkesi oldu. Dışa açıldı. Ama borsa koyduğumuz yerde kaldı. Borsada hala “oynanıyor.” Hisse senedine “yatırım yapılmıyor.” Bu sürede Türkiye, enflasyonu tek hanelere indirdi. Gerçi başka ülkelerle kıyasladığınızda, Türkiye hala enflasyonu en yüksek ülkeler listesinde ilk 10 içinde yer almaya devam ediyor. Doğrusu ya, enflasyonu yüzde 10’un üzerinde ülkeler listesine girmemiz de yakın gibi. Hem o listede yalnızca 5-6 ülke var. Venezuela’yı saymazsanız, enflasyonu yüzde 10 ve üzerinde olan ülkeler listesinde kişi başına milli geliri 10 bin doların üzerindeki tek ülke Türkiye olacak. Enflasyon, Türkiye’de yüzde 80’lerden yüzde 8’e düştü. Ama gelin görün ki, dünyanın her tarafında düştü. Dolayısıyla biz yine yukarıda kaldık. Enflasyon sorunken altın, döviz, gayrimenkul hep önemli yatırım araçları olur. Türkiye’de halen öyle. Enflasyonist hafızamız daha temizlenemedi. Enflasyon yüksekte kaldı. Hisse senedine alternatif yatırım araçları da gözde kalmaya devam etti. Ayrıca tasarruf oranı aynı sürede yarı yarıya azaldı. Bu ilk nokta olsun.

    İkincisi, şirketler hisse senedi piyasalarını fon temin edebilecekleri bir alternatif mekanizma olarak bir türlü göremedi. Borsa, şirketler için yeni projelerin finanse edilebileceği bir alternatif haline gelemedi. 1990 yılından günümüze 415 şirket hisse senetlerini halka açtı. Bunların da yaklaşık yüzde 60’ı, şirketlerinin yalnızca yüzde 25’ini halka açtı. 25 yılda ulaşılan bu rakam bana azmış gibi geliyor. Neticede borsa sığ kaldı. Olup biten de bir bardak suda fırtına koparmaktan öteye gidemedi.

    Üçüncüsü, hukuk sistemimiz hissedarları bugüne kadar yeterince koruyamadı. İstediğiniz kadar şirketler için yönetişim ilkeleri tasarlayın. Sonuçta şirketlere konuldu, hisse senedi sahipleri kaybetti. Şirket yöneticilerinin hisse senedi sahiplerinin haklarını yok saymalarına engel olunamadı. Çukurova Elektrik’ten Bank Asya’ya, halka açık şirketlerde filler itişirken hep küçük hisse sahipleri hasar aldı. Hisse senedi piyasası, yatırımcıya yeterince güven veremediği için borsa güdük kaldı.  Hal böyle olunca Türkiye’de finansal sistem eskiden nasıl bankacılığın ağırlıklı olduğu bir yapıda idiyse yine öyle kaldı. Bir değişiklik olmadı.

    Hisse senedi piyasası cüce kalınca, inovasyona dayalı yeni girişimleri desteklemek çok zor. Yurt dışından hisse senedi almaya gelen fonlar, kendilerini yatırımcı olarak koruyacak ek tedbirler almaya önem veriyorlar. Kimse bizim düzenlemelerimize güvenmiyor. Çünkü kimse Türkiye’de yatırımcıların korunduğunu düşünmüyor. Neden ki? Halbuki borsanın binası pek göz alıcı.

     

    Bu köşe yazısı 29.08.2014 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır