Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    1200 büyüktür 316: Başarılı bir reform programı için ‘Fransız olmamak’

    Fatih Özatay, Dr.24 Eylül 2014 - Okunma Sayısı: 1574

    Etrafta söylenenlere ve çıkan bazı haberlere göre ekonomi yönetimi yeni bir hazırlık içinde. Açıklanacak yapısal reform paketinde 1200’ün üzerinde yapısal reform önerisi yer alacakmış. Bu önerileri mümkün olduğunca somutlaştırabilmek için hangi bakanlıkların ve kurumların hangi öneriden sorumlu olacakları ile her bir önerinin nasıl bir zamanlama ile hayata geçirileceği de programda yer alacakmış. Yapısal reform programının özünü son planda yer alan öneriler oluşturacakmış.

    Kısır ‘faiz-enfl asyon’ tartışmasından sonra nihayet güzel bir haber. Türkiye’nin neden kapsamlı bir yapısal reform hamlesine ihtiyacı olduğu bu köşede defalarca yer aldı. Bu nedenleri –ki bunlar bizim temel sorunlarımız- kısaca sıralayıp sonra da bir uyarı yapayım.

    1. Türkiye’nin kişi başına gelir düzeyinin zengin ülkelerin kişi başına gelir düzeyine oranı 1980’den bu yana nerdeyse sabit seyrediyor. Farklı bir ifadeyle, zenginlerle aramızdaki büyük kişi başı gelir farklılığı değişmiyor.

    2. İlk sorun farklı biçimde de ifade edilebilir. Türkiye, Dünya Bankası gelir sıralamasına göre ‘yüksek orta gelir’ grubunda. Ülke deneyimleri, düşük gelir düzeyinden orta gelir tuzağına çıkan ülkelerin, bir sonraki aşamaya, yani yüksek gelir düzeyine çıkmakta çok zorlandıklarını gösteriyor.

    3. Zenginlerle aralarındaki gelir farklılığını kapatabilen ya da farklı bir anlatımla üst gelir düzeyine çıkabilen az sayıdaki ülkenin üç temel özelliği var: Birincisi, yatırım- milli gelir oranları yüksek. İkincisi, eğitim düzeyleri yüksek. Üçüncüsü, ihracatları içinde yüksek teknolojili sanayi ürünlerinin payı yüksek. Türkiye bu üç gösterge açısından sevimsiz bir konumda. Şöyle: 
    3a. Gelişmekte olan ülkelerin ortalama tasarruf-milli gelir oranı yüzde 33 civarında. Türkiye’de bu oran 1990’larda yüzde 20’lerde seyrediyordu; son yıllarda yüzde 12’ye kadar düştü. Çok düşük tasarruf oranı, yatırım-milli gelir oranımızın da düşük kalmasına yol açıyor. Bu oranın gelişmekte olan ülkelerdeki ortalaması yüzde 32 civarında. Bizim yatırım oranımız ise yüzde 20. Bu iddiasız yatırım- milli gelir oranını tutturabilmek için bile tasarrufumuz yetmiyor; yurtdışından borç bulmak zorundayız. 
    3b. Nüfusumuzun aldığı ortalama eğitim süresi 7 yıla ulaşmıyor; çok düşük. Mesela, orta gelir tuzağından kurtulan Kore’de bu süre 11 yıl civarında. Üstelik bizdeki bir yıllık eğitim ile Kore’deki ya da benzer ülkelerdeki bir yıllık eğitim aynı değil. Eğitim kalitemiz bu ülkelere kıyasla düşük. OECD’nin Pisa test sonuçları bu acı gerçeği açık biçimde ortaya koyuyor. 
    3c. Yüksek teknolojili ürünlerin ihracatımız içindeki payı yerlerde sürünüyor.

    4. Kurumsal yapımız, demokrasi düzeyimiz, bireylere sağladığımız özgürlük ortamı, hukuk sistemimiz, yatırım ortamımız ve teşvik sistemimiz kırmızı alarm veriyor. Uzatmadan güncel iki örnek vereyim. Birincisi: Yasalarımıza göre, bir bankanın kapatılıp kapatılmayacağı ile ilgili kurumlarımız var. Bu yasalara karşın, siyasilerin ‘şu banka kapatılacak’ diyebildikleri bir ortam açık ki yatırım yapılabilir bir ortam olmaktan çok uzaktır. İkincisi: Sanayi şirketleri giderek daha çok inşaatçı oluyorlar. Demek ki çok ters sonuçlar doğurabilen (yazılı ve de yazılı olmayan(!)) bir teşvik sistemimiz var.

    Yapısal reform programının bu sorunlara odaklanması beklenir. Ancak ülkelerin reform deneyimlerinden ve reform konusundaki akademik çalışmalardan biliyoruz ki, aynı anda çok sayıda ve farklı alanda reforma girişmek başarılı olmanın önündeki en büyük engel. Reform programının kısıtlı sayıda ama ekonomi açısından çok yararlı olacak reformlara odaklanması gerekiyor.

    Reform odaklı bir akademik yayından aldığım yaşanmış bir ülke deneyimi ile bitireyim. Şöyle: Sarkozy, Fransa Cumhurbaşkanı olduğunda, Fransa’nın yüksek bir oranda büyümesinin önündeki kısıtların saptanması ve bu kısıtların nasıl kaldırılacağının belirlenmesi için bir komisyon kurmuş. Aylar süren çalışmalardan sonra komisyon tam 316 öneriyle gelmiş. Üstelik her bir önerinin vazgeçilemez olduğu düşünülüyormuş. Vazgeçilemez önerilerden 209 numaralısı kuaförlerin diplomasına ilişkinmiş! Çalışma, bu örnekten yola çıkarak, ‘pazar listesi’ şeklindeki uzun reform listelerinden kaçınılmasını tavsiye ediyor.

    Dikkat: Sözünü ettiğim çalışmanın ‘nasıl reform yapılmaz’ mealindeki bölümünden yaptığım alıntıdaki reform paketi önerisinde 316 öneri var. Bizde ise ‘1200’ün üzerinde’ maddeden söz ediliyor.

     

    Bu köşe yazısı 24.09.2014 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır