Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    İhracata dayalı büyümeyi sürdürmek

    Hasan Ersel, Dr.09 Ağustos 2007 - Okunma Sayısı: 1231

     

    İhracatımız, tablodan da görüldüğü üzere, hiç de küçümsenmeyecek bir hızda artıyor. Bu yılın ilk yarısında ise ihracatımızın artış hızı yüzde 23,9. Tablodaki rakamlar 2003 sonrası dönemin yıllık ihracat artış hızı ortalamasına, yüzde 24,4 yakın. Ama daha önemlisi, son iki yıldaki ihracatımızın artış hızının da epeyce üstünde.

     


    İhracat
    (Milyon $)
    Değişme hızı (%)
    2003 47 253 31
    2004 63 167 33,7
    2005 73 476 16,3
    2006 85 528 16,4
    Kaynak: TÜİK

     

    Bu bilgiler önümüzdeyken "ihracata dayalı büyümeyi sürdürmeyi" bir sorun olarak ele almanın zamanı mı? Bence evet. Çünkü ortada telaşlanacak bir durum olmadığı için sakin bir biçimde düşünebiliriz.

    Rekabetçi ortamda ihracat

    Dünya dış ticareti giderek daha rekabetçi koşullarda yapılıyor. Bunun sonucu olarak da yeni bir malı üretmenin avantajı uzun sürmüyor. Rakipler devreye giriyor. Sonuçta o malı üretmenin kazancını giderek düşüren bir süreç işlemeye başlıyor. Bu kazancı tatmin edici bulmayanlar ya aynı malı daha ucuza üretecek bir teknolojiyi geliştiriyorlar, ya da o malı üretmekten vazgeçip, başka mallara yöneliyorlar. Tabii, bu birdenbire olmuyor. Rakiplerin baskısı yoğunlaşınca, bu malları üretip ihraç edenler hükümete başvurup, teşvik ya da "uygun kur" politikası taleplerini artırarak, mevcut durumu biraz daha sürdürebilmenin yollarını arıyorlar. Öykünün bu yönü malum. Diğer boyutları ise daha ilginç.

    Yeni teknoloji üretmek o kadar kolay bir iş değil. Söz konusu mal üretim zincirinin bir parçasıysa, teknolojik gelişmeyi sağlayabilecek olan, büyük bir olasılıkla, bu zincirin çekirdeğini oluşturan firmalardır. Bu firmalar teknolojiyi ilerletmenin mi yoksa üretim zincirinin halkalarını mı değiştirmenin daha uygun olacağına kendi amaçları çerçevesinde karar vereceklerdir. Böyle bir üretim zinciri ile daha gevşek bir ilişki içinde olan bir üreticinin bu yolu denemesi olasılığı, hiç olmazsa, kağıt üzerinde daha yüksek. Ama, özellikle ülkemiz gibi araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynakların kıt olduğu ülkelerde başarıya ulaşmak zor. Ancak bu yolun açık olmasını sağlamamız zorunlu. Sanırım bu noktada hemen herkes aynı fikirde. Ne yapılması gerektiği konusunda ise farklı görüşler olması doğal.

    Yeni mallar üretmek

    Başka malların üretimine geçmek, hem akla yakın, hem de yakın tarihimizde küçümsenemeyecek bir başarı kazandığımızı düşündüğümüz bir çözüm. İhracatımızın mal bileşiminde son yıllarda gözlenen değişmeyi kastediyorum. Ama dört ABD'li araştırmacının (C. A. Hidalgo, B. Klinger, A.-L. Barabási, R. Hausmann : The Product Space Conditions the Development of Nations, Science 27 July 2007, Vol. 317. no. 5837, pp. 482  487) yaptığı yeni bir çalışma ışığında bu deneyimi iyi değerlendirmemiz gerek. Çünkü bu yazarlar, özellikle gelişmekte olan ülkelerin, yeni malları üretmeye geçmede pek de özgür olmadıklarını bulmuşlar. Ülkelerin hangi yeni malları üreteceklerinin, büyük ölçüde hangi malları ürettikleriyle bağıntılı çıktığını gösteriyorlar. Yani ülkeler ürettikleri malların dolayındaki mallara geçebiliyorlar. Bunlar ise her zaman ihracatta avantajlı olmayı sağlayan mallar olmayabiliyor. Bunu sağlamak için yapılması gereken sıçrama ise, köklü yapısal değişimi sağlayacak çok yönlü güçlü politika önlemlerinin alınmasını gerektiriyor. Türkiye'de gözlediğimiz dönüşümün niteliği üzerinde bu açıdan biraz daha durmak gerek. Bu defa şansımız mı yaver gitmişti, yoksa üretimde gerçekten önemli bir yapısal değişim mi sağlamıştık?

     

    Bu köşe yazısı 09.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır