Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Yeni bir enflasyon hesabı şart

    Hasan Ersel, Dr.13 Ağustos 2007 - Okunma Sayısı: 1595

     

    Küresel ekonominin  getirdiği farklılıklar hesaba katılınca bir ülkedeki enflasyonu ele alırken izlenecek yol da değişiyor. O zaman da  enflasyonu anlayabilmek ve uygun para politikası geliştirebilmek için küresel ekonomiyle olan ilişkilerin ortaya konulup, kavranması gerekiyor.

    1990'ların ikinci yarısından itibaren bütün dünyada enflasyon düşmeye başladı. Türkiye bu yola dünya ortalamasının üstünde bir değerden başlayarak ve biraz geç girdi. Şimdi de enflasyonumuz geçmişe göre düşük ama dünya ortalamasından yüksek.

    Enflasyon önümüzdeki dönemde de gündemimizde olacak. En azından enflasyon oranını, dünya ortalamasına, tercihan da Avrupa Birliği ortalamasına indirmek iktisat politikasının önde gelen amaçlarından birisi olacak. Dolayısıyla enflasyonu düşürmenin "en iyi" yolunun ne olduğunun sorgulanması gerekecek. Enflasyonu düşürmenin üretimde azalma (ya da artış hızında ciddi düşme) gibi bir fiyatı söz konusu olabilir mi? Ya da bundan kaçınmak için ne yapmalı? Bu tür sorulara yanıt verebilmek için enflasyonun düşmesine yol açan etmenlerin etraflı bir biçimde ele alınması gerekiyor. Bunlardan birisi de küresel ekonomideki gelişmelerin, örneğin küresel enflasyonun düşmesinin, ülke enflasyonu üzerindeki etkisi.

    Küresel ekonomiyi temel almak

    Alışageldiğimiz enflasyon anlayışı ve para politikası yaklaşımı ülkeyi temel almakta. Bu çerçevede ülke sınırların varlığının ülke ve dış dünya ekonomileri arasında kayda değer bir ayrım yaptığı varsayılıyor. Bunun iki önemli sonucu var. Bunlardan ilki ülke içinde üretilen bir mal ile dışarıda üretilen aynı nitelikte bir malın birbirlerinin yerine tam geçemediğinin kabul edilmesi: Bilgi eksikliği gibi nedenlere, teknik açıdan birbirinin aynı olsa dahi, insanlar yerli ve yabancı mallar arasında bir farklılık gördüğü düşünülüyor. İkinci olarak sınırların varlığı işgücünün ve hatta fiziksel sermayenin ülkeler arasında hareket etmesini kısıtladığı varsayılıyor. Böyle olunca da bir ülkede talep fazlası ortaya çıktığında, bunun dışarıdan emek ve sermayenin gelip üretimi artırarak gidermesi olasılığı düşük. Dolayısıyla bu yaklaşımda, üretimin nerede yapıldığı önem kazanmakta. Bu varsayımlar yapıldığında ise aşağıdaki üç temel sonuca ulaşılabilmektedir:

    i) Bir ülkedeki enflasyonu belirleyen o ülkedeki talep fazlasıdır. (Toplam arz ile talep arasındaki fark ya da çıktı açığı.)

    ii) Ücret artışlarının enflasyon üzerindeki etkisi (eğer varsa) sadece o ülkedeki koşullara (verimlilik artışı, işsizlik vs) bağlıdır.

    iii) Dış dünyadan gelen etkiler tümüyle döviz kuru ve ithal fiyatları ile ele alınabilir.

    Küresel ekonomiyi temel alan yaklaşım ise bir anlamda, bunun tam tersi. Burada, ulusal düzeyde enflasyonu açıklamada, küreselleşmenin giderek artan çok yönlü etkilerine daha önem veriliyor ve bunun getirdiği nitel değişiklikler hesaba katılıyor. Böyle olunca, her şeyden önce, içeride ve dışarıda üretilen mallar arasında bir fark kalmıyor.

    Öte yandan işgücünün sınır ötesi hareket edememesi olgusu da önemini kaybediyor. Çünkü artık sadece parasal sermaye değil fiziksel sermaye de hareketli. Bir de buna ulaşım masraflarının düşmesini eklerseniz, emeğin hareketsizliğinin koyduğu kısıt aşılmış gibi görünüyor. Çünkü, emek gelemiyorsa fiziksel sermaye onun ayağına gidiyor. Yabancı doğrudan sermaye yatırımları dediğimiz de zaten bu. Dikkatli bakılırsa, bu hareket, malların serbest hareketiyle birlikte faktör piyasalarının uluslararası boyutta bütünleşemesini sağlayabiliyor. (Bunun dünya refahını en yüksek düzeye çıkacak biçimde olamayacağından daha önceki bir yazımda söz etmiştim.)

    Uygun para politikası

    Ancak bu farklılıklar hesaba katılınca bir ülkedeki enflasyonu ele alırken izlenecek yol da değişiyor. O zaman da bir ülkedeki enflasyonu anlayabilmek ve uygun para politikası geliştirebilmek için küresel ekonomiyle olan ilişkilerin ortaya konulup, kavranması gerekiyor. Bu yönde yapılan çalışmalardan bazı ilginç sonuçlar çıkıyor. Bunların başlıcalarını aşağıdaki başlıklar altında özetlemek olanaklı:

    i) İç iktisadi ilişkiler üzerinde dış etkilerin artmasının sonucu olarak, enflasyonun ülkenin çıktı açığına olan duyarlılığı azalıyor. Onun yerini küresel ekonominin çıktı açığı alıyor. Bu bağlamda da Çin'in üretim ve ihracat kapasitesi özel bir ağırlık kazanıyor.

    ii) İlginç bir gözlem, küresel değişkenler ihmal edildiğinde, genelde, enflasyon tahminlerinin yukarıya doğru sapmalı sonuç verdiği biçiminde. Bunun nedeni küresel üretimden gelen etkilerin iç üretime oranla giderek öneminin artması. Bu eğilim ücret hareketlerinin zayıflamasına yol açıyor. Öte yandan mal piyasalarında rekabetin fiilen ya da potansiyel olarak artması fiyat hareketlerini yumuşatıyor. Dünyada benzer mallar arasındaki fiyat farklılıkları azalıyor. Üretimin nerede yapıldığı artık o kadar önemli olmuyor. Çünkü fiziksel sermaye de beceri (know-how) de hareketli.

    iii) Küresel değişkenlerin mal fiyatları üzerindeki etkisi, hizmet fiyatlarındakinden daha çok. Bunun önemli nedeni de hizmetler kesiminin dış ticarete daha az açık olması.

    iv) Küreselleşme, düşük ve istikrarlı enflasyonla bir arada düşünüldüğünde döviz kurlarının rolü de önemli ölçüde değişiyor. Artık döviz kurlarında zaman içinde görülen değişmeler, kalıcı ve büyük enflasyon farklılıklarını yansıtmıyor. Döviz kuru farklılıkları üzerinde reel faktörlerin etkisi artıyor. Sonuçta döviz kurları, kısa dönemde, fiyat düzeyi üzerinde eskisi kadar çok etkili olmuyor; göreli fiyatları ise daha yaygın bir biçimde etkiliyor. Özetle döviz kurlarındaki hareketler enflasyon sürecinde daha az, üretim ve yatırım kararlarında ise daha çok rol oynuyor. Sonuçta ürün ve faktör piyasalarının küreselleşmesi, merkez bankalarının, döviz kuruna verdiği ağırlığı, ister istemez artırıyor.

    v) Küreselleşme para politikası için bağımsız oynama alanının daralmasına yol açıyor. Bu da parasal birlik benzeri arayışların güçlenmesine yol açıyor. Avrupa Parasal Birliği'nin, bütün getirdiği yüklere rağmen, çekiciliğini korumasının nedeni de bu. Pek çok ülkenin de kendi parasını bir "büyük paraya bağlamasının" arkasında yatan neden de...

    Bu bulgular ışığında Türkiye'de olup bitenleri bir defa daha gözden geçirsek...

     

    Bu köşe yazısı 13.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

     

    Etiketler:
    Yazdır