Arşiv

  • Nisan 2024 (6)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Aceleci Merkez Bankası…

    Fatih Özatay, Dr.25 Şubat 2015 - Okunma Sayısı: 2121

    Merkez Bankası (MB) Para Politikası Kurulu (PPK) dün toplandı ve saat 14’te merakla beklenen kararını açıkladı. Buna göre, faiz koridorunun üst sınırı 0.50 puan aşağıya çekildi ve yüzde 10.75 olarak açıklandı. Koridorun alt sınırını gösteren MB’nin gecelik borçlanma faizi ile koridor içinde belirlenen, adına ‘politika faizi’ denilen ama aslında politika faizi olmayan repo faizi 0.25 puan düşürüldü. Böylelikle koridorun alt sınırı yüzde 7.25, repo faizi ise yüzde 7.25 oldu. Öncelikle neden “adına ‘politika faizi’ denilen ama aslında politika faizi olmayan repo faizi” ibaresini kullandığımı açıklayayım.

    MB’nin faiz kararının ekonomi üzerinde etkisini gösterebilmesi için, öncelikle çok kısa vadeli piyasa faizini etkilemesi gerekiyor. Çok kısa vadeli piyasa faizi ise bankaların kendi aralarında yaptıkları gecelik borç alıp verme işlemi sonucunda ortaya çıkan ve adına ‘bankalar arası repo/ters repo faiz oranı” denilen faiz. Bu faiz de mevduat ve kredi faizlerini etkiliyor. Gecelik piyasa faizinin, koridorun içinde nerede kalacağını MB likidite yönetimi ile ayarlayabiliyor. Zira bir bütün olarak bakıldığında bankaların fon açığı var. MB yeteri kadar gecelik borç vermezse bankalararası para piyasasında faiz yükseliyor; çok verirse düşüyor. MB, isterse bu faizi ‘politika faizi’ denilen faize çok yakın bir düzeyde tutabilir. Oysa yakın geçmişte çeşitli defalar yaptığı gibi, MB aralık ayının ortalarından bu yana, bu faizi koridorun üst sınırına yakın bir yerde tutuyor. Mesela, dün bu faiz yüzde 11.2 düzeyindeydi.

    Kısacası şöyle belirtmek pek yanlış olmaz: MB piyasa faizinin nerede kalmasını istiyorsa politika faizi orada belirlenmiş oluyor. Dünkü karara işte bu çerçevede bakmak gerekiyor. MB, dünkü kararla piyasa faizinin çıkabileceği en üst sınırı 0.50 puan düşürmüş oldu.

    Benim penceremden bakıldığında ne bu ne de bir önceki faiz indirimi doğru karar. Elbette benim gibi düşünmeyen çok sayıda iktisatçı var. Ama dedim ya sonuçta kendi penceremden ben böyle görüyorum. Neden böyle görüyorum peki? Madde madde sıralayayım nedenleri.

    1. Her ay itibariyle gerçekleşen yıllık enflasyonların 2012-2014 arasındaki ortalaması yüzde 8.4. Aynı dönemde enflasyon hedefi yüzde 5’ti. Yani, hükümet ve MB ortaklaşa yüzde 5 enflasyon hedefi açıklayarak, bizlere “planlarınızı buna göre yapın” dediler. Ama gerçekleşme bunun 3.4 puan üzerine oldu.

    2. 2014 yılında ise ortalama enflasyon bu düzeyin de üzerine çıktı: Yüzde 8.9 oldu.

    3. Aslında 2006’dan bu yana enflasyonda yüzde 8’in biraz üzerinde bir katılık var. Bu düzey ihracat piyasalarımızdaki rakiplerimizin yukarısında ve Türkiye’nin satmaya çalıştığı malların fiyatlarının yüksek kalmasına yol açıyor. Bu dezavantajı gidermek için kurun yüksek olmasından medet umuyoruz ama o da dönüp dolaşıp bir süre sonra enflasyonumuzu yükseltiyor. Tam bir kısır döngü.

    4. “İyi güzel de yukarıdaki satırlar geçmişi anlatıyor; ocak ayında enflasyon yüzde 7.2’ye düştü. Kaldı ki petrol fiyatları 60 dolara geriledi; enflasyon daha da düşecek. MB bu nedenle faiz indiriyor” derseniz; durun bir dakika derim. Şöyle:

    5. Petrol fiyatları 105 dolardan hızla 50 doların altına düştü. Ama şu anda 60 dolar düzeyinde. Bundan sonra hep 60 dolarda seyretse bile, petrol fiyatları hiç düşmeyecek anlamına gelir. Yani enerji ve ulaştırma maliyetlerimizi bundan sonra azaltacak bir unsur olmayacak.

    6. Kaldı ki, petrol fiyatları dolar cinsinden fiyatlar. Enerji ve ulaştırma maliyetlerimizi döviz kuru da etkiliyor. Döviz kuru ise petrol fiyatlarının düştüğü dönemde arttı. Önümüzdeki dönemde daha da yükselmesi beklenir. Zira ABD Merkez Bankası’nın faiz artırımına gitmesi söz konusu; Türkiye’ye ve benzeri ülkelere daha az döviz girecek çünkü.
    7. Ve yine kaldı ki 2014 yılında Türkiye’ye gelen net sermaye (döviz) miktarı 2013’tekine kıyasla yüzde 40 azaldı. “Canım biz cari açığımızı (döviz ihtiyacımızı) azalttığımız için bu oldu” derseniz, yine durun bir derim. Bu biraz ‘yumurta tavuk’ hikâyesi ama zaten cari açığımızı azaltmak (daha az büyümek) ‘zorunda kalmamızın’ nedeni sermaye girişlerinde olası azalmalara karşı önlem alma isteğimiz değil mi? Ayrıca 2014’te cari açığımızdan (döviz ihtiyacımızdan) daha az net sermaye girişi olduğunu hatırlatırım.

    8. Son olarak bu yılın enflasyon hedefi yüzde 5 değil mi? Ne olacak da birden yıllardır yüzde 8’lerde dolaşan enflasyonu kalıcı olarak yüzde 5’e düşüreceğiz? ‘Kalıcı’ sözcüğünün altını çizin. Şu ya da bu ay yüzde 5’e düşmesinin önemi yok; asıl olan yüzde 5’in kalıcı olması. Kaldı ki ne MB’nin kendisi ne de piyasalar yüzde 5 gibi bir yılsonu enflasyonu bekliyorlar.

     

    Bu köşe yazısı 25.02.2015 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır