Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    AB korkusunun kaynağı iletişim problemidir

    Güven Sak, Dr.27 Şubat 2007 - Okunma Sayısı: 2111

     

    Türkiye'de halinden memnun olmayanların sayısında artış olduğunu epeydir vurguluyoruz. Hatırlayalım, lütfen. Birincisi, toplam işsizler içinde bir yıldan uzun bir süreden beri iş arayanların sayısı son iki yılda yüzde 40'a yükselmişti. İkincisi, 15-24 yaş arasında iş bulmaktan ümidini kesenlerin sayısı yine son iki yılda yaklaşık yüzde 100 oranında artmış ve en sonunda 300 bin seviyesine ulaşmıştı. Bitmedi. Üçüncüsü, tarım kesiminde toplam istihdam 1999 yılından beri tempolu bir biçimde azalıyor. 1999 yılında tarım kesiminde çalışanları 100 olarak alırsak, bugün bu rakam 70'lere doğru geriliyor. Dördüncüsü, perakende piyasasında bakkalların sayısı 1999 yılında 100 olarak kabul edilirse, 2006 yılında 75'e kadar düşüyor. Kahraman bakkal modernleşmenin önünde duramamış. Ancak aynı dönemde süpermarketlerin sayısı 100'den 303'e çıkıvermiş. Türkiye ekonomisindeki modernleşme süreci bazı kesimleri olumsuz bir biçimde etkilemiş. Aynen bundan önce yatak teknolojisindeki değişimin hallaçları mesleksiz yapması gibi, tencere teknolojisindeki değişimin kalaycıları, otomobillerin gelişiminin saraçları mesleksiz yapması gibi. Modernleşme süreci beceri dönüşümü ile el ele gidiyor aslına bakarsanız. Becerisini dönüştürecek imkânı olmayanlar için de ümitsizlik ve mutsuzlukla el ele gidiyor.

    Peki, bütün bunlar Türkiye Avrupa Birliği sürecinde hızlı adımlar attığı için mi oldu? Hayır. Aslında bugün etkilerini iliklerimizde hissettiğimiz modernleşme sürecinin Türkiye'nin Avrupa Birliği mevzuatına uyum için adım atıyor olmasıyla hiçbir alakası yok. Çok somut bir nedenle yok: Çünkü böyle adımlar atıyor değiliz. Türkiye, AB müzakere sürecinde daha peşrev safhasından ileriye gidebilmiş, somut tek bir adım atabilmiş, mevzuatı uyumlaştırmak için ek mesafe kat edebilmiş durumda değil. İnsanlarımız olumsuz bir dizi etki hissediyorlar. AB süreci içinde olduğumuzun da farkındalar. Ama kimse çıkıp da hissettiklerinin AB müzakere süreci ile bir ilgisi olmadığını onlara anlatmıyor. Peki, o zaman ne oluyor?

    hed

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    O zaman ne olduğunu, "Avrupa Birliği üyesi olmak, Türkiye açısından nasıl olur?" diye vatandaşlarımıza sorduğunuzda görüyorsunuz. 2004 yılında bu konudaki ankete katılanların yüzde 70'i "iyi olur" diye düşünürken şimdilerde, sene 2006 olunca "iyi olur" diyenlerin oranı yüzde 42 olmuş durumda. Tam da Türkiye ekonomisinde bu değişiklikler olurken AB müzakere sürecinin açıldığı, Türkiye'nin aday ülke statüsünden müzakere ülkesi statüsüne geçtiği şu son iki yılda AB'ye olan destek ciddi bir biçimde düştü. Neden düştü? Elbette "Canım bizi istemiyorlar, istemediklerini her aşamada belli ediyorlar" görüşünün bir etkisi olmalı. Ama bize kalırsa bir başka faktörün daha etkisi var. İdeolojilerin dışında, son derece somut bir gelişmenin de etkisi var: AB ile alakasız bir biçimde ilerleyen modernleşme sürecinin yarattığı mağdurların. O mağdurlar ki, varlıkları, "küreselleşme korkusu" benzeri bir "AB korkusu"nu besliyor. İyidir, kötüdür ama maalesef böyledir. "Soğuk Savaş" döneminde, kendi hayatlarına fazla dokunmayan siyasi gelişmeleri "dış mihraklar"ın yaptıkları olarak yorumlamaya alışan bir kesimimiz vardı. Bugün ise doğrudan kendi hayatlarını etkileyen, düşen ücretlerini, kârlarını ve kaybolan işlerinin "dış mihraklar"ın yaptıkları olarak algılamakta olan bir kesimimiz, hem de gitgide büyüyen bir kesimimiz var.

    Peki, bu işin sorumlusu nerededir? Bize kalırsa işin sorumlusu toplumun önüne hem modernleşme hem de AB süreçleri ile ilgili ufuk koyamayan yöneticilerimizdir. AB müzakere sürecinde atılacak adımlar, bugünkü mağdurların acısını hafifletecek biçimde tasarlanamaz mı? Tasarlanabilir. Türkiye"nin "kazananların hızını kesmeden, kaybedenlerin acısını hafifletecek" bir yeni programa zaten ihtiyacı var. İşte AB sürecinde yapılması gereken tam da budur: AB sürecini "kaybedenlerin, mağdurların acısını hafifletecek" bir programa dönüştürmek. İşte yapılmayan da tam olarak budur.

    Siz liderlik yapmayınca, insanlarımız, modernleşme sürecinin, küresel rekabetin etkileri ile AB sürecinin etkilerini birbirine karıştırıyorlar. Ortadaki değişimi, daha başlamamış olan, AB uyum sürecinin etkisi zannediyorlar.

    Zaman yanlış kanıları düzeltme, enerji israfını önleme zamanıdır. Türkiye'nin ihtiyacı, AB sürecinden ne anlaşılması gerektiğini açıklıkla öğrenmektir. Bugüne kadar, bu sürecin olası etkilerini kimse bize anlatmış değildir. Belirsizliğin olduğu yerde, ortalığı bir AB korkusunun sarması doğaldır. Anketlerin bize gösterdiği budur.

    AB korkusunun kaynağı iletişim problemidir.

     

    Bu köşe yazısı 27.02.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır