Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Çin’de yaşananları biz 1980’lerde izlememiş miydik?

    Güven Sak, Dr.31 Temmuz 2015 - Okunma Sayısı: 1870

    Geçen gün Şangay Borsası yine bir düştü, pir düştü. Bilenler 2007’den beri böyle olmamıştı diye yazıyorlar. Geçen Pazartesi günü endeks yüzde 8,5 gerilemiş. Bu aralar Çin önce yavaşlayan büyüme trendi ile anılıyordu. Son zamanlarda ise gerileyen borsa endeksleri ile anılır oldu. Sabah programlarının ana geyiği işte bu: “Ne oluyor da bu borsa endeksi düşüyor?” İnsanlar gizemli buluyor. Açıklayamıyorlar. Çin hükümeti de bir süredir tedbir üstüne tedbir alıyor. Borsaya likidite sağlamaya bile çalışıyor. Hisse senedi satışını filan yasaklıyor. Neden? Endeks düşmesin diye. Halbuki borsa endeksi bu, iner de çıkar da. Hep yükselen borsa endeksi tarihte görülmüş bir şey değil. Ama oluyor işte. Bütün bu olanlar bana 1980’li yılların ikinci yarısında Türkiye’de olup bitenleri hatırlatıyor. Gelin bakın neden?

    Borsa İstanbul 1986’da yeniden yapılandırıldı. Neden? Özelleştirme süreci rahatlıkla yapılabilsin diye elbette. Hisse senedini ilk elden millete satmak yetmez. Vatandaş ilk elden aldığı hisse senedini ikinci elden birilerine piyasa fiyatından satabilmeli ki, baştaki halka arzdan hisse senedi alabilsin. Halka arzla özelleştirme olsun. O dönemde, özelleştirmenin kapitalizmi tabana yaymalısı daha bir “in”di benim hatırladığım. Thatcher-Reagan-Özal dönemi işte. O vakit ne lazım? Hisse senetlerinin ikinci el piyasasının olması lazım.

    Şimdi Çinliler borsa düşmesin diye ter döktükçe ben o eski günleri hatırlıyorum doğrusu. Zamanın özelleştirme idaresi, sattığı hisse senetleri değer kaybetmesin, millet kapitalizmden soğumasın diye piyasaya az mı müdahale ederdi? Adına da yerseniz “piyasa yapıcılık” derlerdi. Normal piyasa yapıcıların yapacağına hiç benzemeyen bir nevi manipülasyon işlemleri yapardı. Şimdi ben bugünlerde Çin’e bakıyorum, “aynı biz” diyorum. Demek ki neymiş? Kurumu yetiştiği ortamdan alıp kendi memleketinize aktardığınızda, o kurum hemen beklediğiniz işlevi yerine getirmiyormuş. Önce bol bol hata yapılıyormuş. Bu ilk nokta.

    Geleyim Türkiye-Çin borsa benzerliğinin ikinci noktasına. Çin’de yatırımcıların yüzde 85’i bireysel yatırımcılar. Halbuki gelişmiş ülkelerde kurumsal yatırımcılar daha önemli. Sonuç? Bireysel yatırımcıların çok olduğu piyasalar daha oynak oluyor. Bakıyorum, yine “aynı biz” diyorum. Ben eskiden Sermaye Piyasası Kurulu’nda çalışırken durum daha da vahimdi. Şimdi hiç değilse azıcık kurumsal yatırımcımız var.

    Üçüncü noktayı atlamayayım. Çin daha bu yılın başında, düzenlemelerde bir dizi değişiklik yaptı. Yabancılara Çin borsalarında daha fazla işlem yapma imkanı tanıdı. Kontrollü bir biçimde yola devam eden Çin’de Şangay ve Şenzen borsalarına kayıtlı bütün hisse senetleri işleme açık değil. Ayrıca işleme açık olan hisse senetleri de yabancıların değil, sadece bireysel hisse senedi yatırımcılarının işlemlerine açık. Şöyle bir düşünün, yalnızca yerlilerin işlem yaptığı hisse senetlerine yabancı talebi de geliyor. Ne olur böyle bir borsada?

    Ben yine 1980’leri hatırlatayım. “Abi bu yaz yabancılar geliyormuş” denince bizim hisseler önce tavan yapardı, herkes yabancılara yüksek fiyattan malı nasıl dökeceklerinin hayalini kurardı. Sonra bir patlardı, pir patlardı. Böyle borsa nasıl olur? Bir vakitler Gültekin Karaşin yazmıştı, böyle borsa “ninemin nasırı patlayacak aman dikkat” diye düşüverir. Çin borsası da “aman yabancılar geliyor, offf offf” diyerek zaten pek yükselmişti. Nedir? Hızla çıkan, hızla iner(Şekil 1 ve Şekil 2). Bakıyorum, “yahu, aynen biz” diyorum doğrusu.

    Şimdi ben “Şangay ve Şenzen borsaları gizemli bir biçimde düştü” biçimindeki haberleri doğrusu ya, pek eğlenerek izliyorum. Başka bir alemde yetişmiş bir kurumun bir başka aleme nakli hep bir yanlışlıklar komedyası gibi oluyor. Bir şeyler çeviride mutlaka kayboluyor. En azından başlangıçta bir yerlerde mutlaka böyle oluyor. Beni Çin örneğinde şaşırtan ise Başkan Şi Cinping dahil herkesin isminin ortadaki haberlerde geçiyor olmasıydı. Neden?

    Bu noktada, Türkiye ile Çin birbirinden azıcık ayrılıyor bana sorarsanız. Orada rakamlar çok daha kocaman. Çin’de artık tam 90 milyon borsa yatırımcısı var. Ortada ise 256 milyon hesap var. Türkiye’de bu rakam daha 1 milyonu aşamadı. Nüfusumuzdan kat kat fazla zaten. Borsa ile ilgilenenler 90 milyon iken, Çin Komünist Partisi’nin üye sayısı ise 88 milyon civarında. Sayıları bu kadar artınca daha bir dikkatli olmanız gerekiyor benim anladığım.

    Eskiden yer yarılsa, Borsa İstanbul batsa Türkiye ekonomisine bir şey olmazdı. Hala da olmaz bana sorarsanız. Ama Çin deyince bir düşünmek lazım. Söz konusu olan 90 milyon yatırımcı. Üstelik tasarruf oranı yüzde 50’nin üzerindeyken ve o tasarrufları yatıracak araç sıkıntısı varken. Bakın şimdi faiz oranları devlet kontrolünde, bankalar faiz vermiyor. Gayrimenkul fiyatları balon patladığından beri öyle eskisi gibi servetinize servet katmıyor. Ne kalıyor geriye? Hisse senedi piyasası. Hele bir de yabancılar yeni geliyorsa of aman of. Tadından yenmez elbette.

    Doğrusu ya, ben Çin liderliğindeki telaşın siyasi olduğu kadar iktisadi de olduğunu düşünüyorum. Şöyle bakın: Bu 90 milyon kişinin serveti borsada yarı yarıya erise ne olur? Bir negatif servet etkisi herhalde olur. Zaten doğru dürüst artmayan ve de büyümeyi yeterince desteklemeyen iç talebi, bir de borsa sarsar mı? Olur mu olur. Olursa ne olur? İyi olmaz.

    Şekil 1: Şangay Borsası kompozit endeks (Eylül 2014 – Temmuz 2015)

    Şangay Borsası kompozit endeks

    Kaynak: Bloomberg

     

    Şekil 2: Şenzen Borsası kompozit endeks (Eylül 2014 – Temmuz 2015)

    Şenzen Borsası kompozit endeks

    Kaynak: Bloomberg

     

    Bu köşe yazısı 31.07.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır