Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Açıklanan ekonomik önlemler gerekenler değil

    Fatih Özatay, Dr.13 Temmuz 2016 - Okunma Sayısı: 2194

    Bayramdan önce yapılan iki açıklama üzerinde durmak istiyorum. İlki bir (bir avuç?) bayram şekeri niteliğindeydi. Ekonomimizin “tıkandığı” saptamasından yola çıkılarak, bir dizi “ekonomik önlem” açıklandı. Duyurulan önlemlerin bir kısmı ile “sorunlarım“ var; mesela vergisini düzgün ödeyenlerin sürekli cezalandırılması anlamına gelen vergi affı benzeri önlemlerin yararlı olmadıklarını düşünüyorum ama ele almak istediğim bu değil.

    Şu: Son yıllarda yaşadıklarımız Türkiye’yi öyle bir noktaya getirdi ki, ekonomimizin atağa kalkması için olmazsa olmazlarımız artık ekonomi politikası alanından değil. Şu ya da bu önlem o ya da bu sektöre yarayabilir. Bir süreliğine büyüme oranımızda bir kıpırtı yaratabilir. Olur mu? Olabilir. Varsayalım ki bir kıpırtı yarattı. Varsayıma ihtiyaç olmayan bir sonuç var oysa. Bu tür önlemler kesinlikle kalıcı olarak Türkiye ekonomisini “koşar” konuma getirmez. Zira şu ya da bu sektörün değil de topyekûn Türkiye ekonomisinin atağa kalkması isteniyorsa mutlaka ama mutlaka yapılması gerekenler başka alanlarda:

    1- İçeride barış ve güvenlik.

    2- İlk maddeyle yakından ilişkili olarak kimsenin"ötekileştirilmediği" bir Türkiye.

    3- Bireysek özgürlüklere aygı.

    4- Takır takır işleyen bir demokrasi.

    5- Güven veren ve herkesten saygı gören bir hukuk düzeni.

    6- Kalietsiz eğitime son

    Bunların hepsini hemen şimdi yapmak mümkün. Yapmadığımız sürece bayramdan önce açıklanan ekonomik önlem paketinin yanı sıra dış politikada atmakta olduğumuz doğru adımların (“normalleşme sürecinin”) ekonomimize olumlu etkileri çok ama çok sınırlı olacaktır.

    Ele almak istediğim ikinci konu ise ilki gibi yaşamsal değil. Üstelik ilk bakışta ilginç de değil. İlginç olmadığı gibi bir dolu kesim (işadamları-işkadınları, işçi sendikaları, ekonomi yönetimi, Merkez Bankası, piyasa yorumcularının kahir çoğunluğu…) tarafından önemsenmediği de ortada. Oysa tüm sıkıcılığına ve önemsenmemesine rağmen derine ulaşan, içimize işleyen yansımaları olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda ele aldığım ilk konu ile aslında görünmeyen bir ilişkisi var.

    Haziran ayı verilerine göre enflasyon, düşer gibi yapıp “kürkçü dükkânına”, yani yıllardır etrafında bir o yana bir bu yana salındığı yüzde 8 bölgesine geri döndü. Zaten, ciddi hiç kimsenin enflasyonda düşüşün kalıcı olmasını falan beklediği yoktu; beklendiği gibi de oldu. Oysa uzun yıllardır bu düzeyde süren bir enflasyon “çaktırmadan” Türkiye’nin rekabet gücünü kemiriyor. Dolayısıyla, yukarıda parantez içinde saydığım kesimlerin önemsemesi gerekiyor enflasyonun düşürülmemesini.

    Ama daha önemli bir nokta var enflasyonla ilgili. Şu: Verilen sözlerin pek de önemli olmadığı gibi bir kültür oluşmasına ya da zaten var olan o kültürün iyice kök salmasına neden oluyor. Zira yılsonu enflasyon hedefi her yıl yüzde 5 olarak açıklanıyor ama bu hedefi ciddiye almayan bir ekonomi politikası hedefi açıklayanlar tarafından izleniyor. Dolayısıyla yine aynı önerme: Ya hedeflediğine uygun davran ya da hedefini değiştir.

    Bu köşe yazısı 13.07.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır