Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Yeni dönem PKK ile mücadeleye dair notlar -2-

    Nihat Ali Özcan, Dr.13 Eylül 2016 - Okunma Sayısı: 787

    PKK ile mücadelenin başarısı, öğrenen liderler, bireyler ve kurumlara sahip olmakla mümkün. Geçmişin tecrübeleri, alan disiplini, değişimin nitelikleri ve yönünün doğru tespiti işe yarayabilir.

    Örneğin, 1985 yılında yayınlanan resmi belgelerde, “PKK’nın uzun süreli politik/askeri bir strateji izleyerek halk savaşı yürüteceği” tespiti yapıldı. Buna rağmen, hükümetler/TSK 1992’ye kadar stratejik alanda sarsak, taktik alanda asker ve polisin iman gücüne, kişisel yeteneklerine, yaratıcılığına dayalı bir mücadele yürüttü.

    Ancak 1992 başlarında, mücadelenin askeri yönü elle tutulur bir stratejiye dayandırıldı. Ekonomik, sosyal, psikolojik ve diplomatik ayağı ise her daim yetersiz/güdük kaldı.

    Bu gün, askeri alanda inisiyatifin yeniden kazanılması için harekete geçildiği ifade ediliyor. Bu durumda bazı tarihi tecrübeleri hatırlamakta fayda var.

    PKK, “Mao’yu, Vietnam savaşını” kopyaladı, yerel koşullara uyarladı. “Halkı yanına alan savaşı kazanır”, düsturuyla hareket etti.  Beş kurala bugün kadar sadık kalmaya çalıştı.

    1. “Gerilla balık, halk denizdir.” Balıkları çoğaltmak, güç kazanmak halkı elinde tutmakla mümkündür.

    2. Kalıcı/geçici üs bölgeleri eğitim, dinlenme, lojistik için gerekli ve örgütün geleceği için şarttır. Sınır hattı ve komşu ülkelerde olanlar hayatidir. Kuzey Irak’ta ve bu gün Suriye’de olduğu gibi. İyi bir Tarihi coğrafya bilgisi, geçici üs bölgeleri hakkında sağlıklı fikir verir.

    3. Sürekli hareketli ol. Hareket, gizlilik ve sürpriz demektir.

    4. Asla kazanamayacağın bir çatışmaya girme.

    5. Eylemlerin nihai amacı, kesin sonuçlu askeri zafer kazanmak değil, politik etki yapmaktır.

    TSK, 1992’den itibaren askeri stratejisini “alan hâkimiyeti” olarak belirledi. Bu sade ve basit bir stratejiydi. Madem, “Mao’nun balıkları” sulardaydı, o halde her yere “ağ” atarak onları hareket edemez hale getirmek ve yakalamak gerekiyordu. Nitekim öyle de yapıldı.  
    Strateji, asker sayısının çokluğu üzerine kuruldu. Çok sayıda asker bölgeye kaydırıldı. Her tepe, yol tutuldu. Gidilemeyen ıssız dağlar tank, top atışı ile kapatıldı. Öyle ki, dağ başlarında bando sınıfından “trompetçi astsubayları” bile tim komutanı olarak görmek mümkündü.

    Dört yıl sonra “alan hâkimiyeti” stratejisi işe yaradı. Büyük bir maliyet ödendi. “Mao’nun balıklarının” sayısı azalmış ve serbestçe hareket edemez hale gelmişlerdi. Yeni duruma adapte olan Öcalan, örgütün stratejini yeni duruma uyarladı. Ne de olsa bu “Aklın” yarışıydı. Bu defa o, oyunu, örgütünün güçlü olduğu alana kurmaya girişti. Ağırlık merkezini yumuşak siyaset alanına taşıdı.

    O günden bu güne, TSK, fiziki alt yapı, coğrafya, toplumsal yapı, beklentiler, sınır doktrini, hukuk, ideoloji, devletin mücadele tarzı, siyasi kültür, teknoloji, bölgesel politik koşullar ve sponsor tavsiyeleri kökten değişti. Mücadelenin sert kısmının ağırlık merkezi dağlardan, “şehirlere, siber âleme” yayıldı. Hibrid bir hal aldı.

    Artık yapılması gereken, açık bir “siyasi hedef” belirlemek, geçmişten ders almış olarak, oyunu yeniden ve akıllıca tasarlamak…

    Sağlık, mutluluk, umut ve barış dolu nice bayramlara...

    Bu köşe yazısı 13.09.2016 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: PKK, Suriye, Irak,
    Yazdır