Arşiv

  • Nisan 2024 (6)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Medya, kamuoyu, siyaset ve TSK

    Nihat Ali Özcan, Dr.28 Şubat 2017 - Okunma Sayısı: 1309

    Geçen hafta Hürriyet gazetesinde yer alan “Karargâh rahatsız” haberinin tetiklediği tartışma ve eleştiriler ders alınacak nitelikteydi. Sadece gazete eleştiri bombardımanına tutulmadı. Aynı zamanda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da hissesine düşeni fazlasıyla aldı.

    Haberden yola çıkanların bir kısmı, tartışmayı, TSK’yı siyasetten uzak tutmak, “terbiye etmek” için yapılanların yetersizliğine, askerlerin olup bitenlerden ders almadığı noktasına bağladılar. Ancak açıklamaların içeriği ve yapılması gerekenler hiç konu edilmedi.

    Hemen belirtelim ki açıklamanın içeriğini önemseyen komutan, zamanlamanın önemini ıskalamışa benziyor. FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TSK’nın zaten derin bir travma yaşadığı bir gerçek. Bu travmayla birlikte TSK’nın üstesinden gelmesi gereken çok sayıda kurumsal gelişme ve sorun olduğu da ortada. Anayasa değişikliğiyle ilgili siyasi tartışmaların tüm hızıyla sürdüğü bir ortamda böyle bir açıklamanın tartışmaların dışında kalamayacağı öngörülmeliydi. Nitekim bugün açıklamanın bambaşka mecralara taşındığını ve öngörülenin dışında farklı sonuçlar doğurduğunu görüyoruz.

    Yine de eleştiriler yapılırken, şu iki konu arasında denge kurulması önemli: Biri, TSK’nın devlet yönetimindeki yeri ve konumu, diğeri ise anayasal/yasal güvenlik fonksiyonunu yerine getirme kapasitesi. Özellikle “travmadan çıkış” sürecinde bu dengenin gözetilmesi daha da önemli. Aksi halde TSK üzerinde ortaya çıkacak “bozucu etkinin”, ülkeye yönelik tehditlerce bir fırsat olarak görüleceği açık.

    Çünkü hiçbir tehdit, sizin ordunuzun içinde bulunduğu durumu anlayışla karşılayarak centilmence yaklaşmayacak, faaliyetlerine de ara vermeyecektir. Nitekim Yunanistan’la devam eden söz düellosu, Suriye’de bir sonraki askeri adımın ne olacağı tartışmaları, DAEŞ’le mücadele sorunu, bahar gelirken artması beklenen PKK faaliyetleri, Karadeniz’in güvenliği, Afganistan görevleri, Somali ve Katar’da askeri üs kurma faaliyetleri, Irak’ta/Başika’daki durum bunlardan bazıları.

    El Bab’da elde edilen başarının gururunu yaşaması gereken bir anda alevlenen bu tartışmanın, TSK bakımından olumsuzluğu derinleştirdiği ortada. Oysa her açıklamanın, verilen her görüntünün “dün ile” ilişkilendirilerek yorumlanacağı, siyasi iklimden bağımsız düşünülemeyeceği öngörülmeliydi.

    Özetle, duygusal ve masumane sayılabilecek bir savunmanın, sonuçları iyi hesaplanmamış, “stratejik ölçekte” telafisi zor, can sıkıcı yeni sorunlar doğurduğu bir gerçek. Bunu önlemenin yolu, çok yönlü sonuçları hesap etmeden, her akla geleni, her yerde, her zaman söylememek olsa gerek.

    Bu gün TSK’nın toplum, siyaset, medya, hukuk, kurumlar ve kendi çalışanlarıyla ilişkileri hızla değişiyor. Artık tüm bunlarla kurulan ilişkilerde yeni bir anlayış, strateji ve taktik gerekiyor. Sonuçta her kurum, herkes, her şeyi “en iyi” bilmek zorunda değil. Profesyonel yardım almak, akıl sormak, farklı bakış açılarına itibar etmek ise zayıflık ve ayıp hiç değil.

    Bu köşe yazısı 28.02.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır