Arşiv

  • Nisan 2024 (6)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Barzani’nin seçimi: Yugoslavya mı, Çekoslovakya mı?

    Nihat Ali Özcan, Dr.07 Mart 2017 - Okunma Sayısı: 1650

    Birinci Körfez Savaşı’ndan beri Irak’ın parçalanma ihtimali hiç gündemden düşmedi. Arap Baharı’nın tetiklediği gelişmeler, Şii ağırlıklı Irak hükümetinin yanlış politikaları, DAEŞ tehdidi, Iraklı Kürtlerin “milli arzuları” Irak’la ilgili tartışmaları masada tutuyor. Üstelik “Kürt devleti” kadar Sünnilerin geleceği de tartışma konularından biri.    

    Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Bağdat gibi iç siyasette, ekonomide ve güvenlik alanlarında ciddi sorunlar yaşıyor. Ancak bu durum bağımsızlık fikrini gündemden düşürmüş değil. Bununla birlikte, reel politikanın gittikçe baskın olmaya başladığı da görülüyor. Barzani, son yaptığı açıklama ile Ortadoğu’daki mevcut durumu “Çekoslovakya ve Yugoslavya’nın dağılmasına” benzeterek “Doğu Avrupa halkları nasıl kendi devletlerine sahip olduysa Kürtlerin de kendi devletine sahip olma hakkı vardır” dedi.

    Barzani bu açıklamayı, İtalyan La Stampa gazetesine yaptı. “Irak’ın bütünlüğünü koruma isteği mevcut, fakat gerçekler Irak’ın aslında hali hazırda çözülmesi imkânsız problemler yüzünden bölündüğünü gösteriyor. Sünniler ile Şiiler 1400 yıldır çatışıyor ve bu savaşın kurbanları biz Kürtleriz. Yeni bir birlikte yaşam formülü bulunması gerekiyor.”

    Barzani’nin Yugoslavya’nın yanı sıra Çekoslovakya’dan söz etmesi elbette tesadüf değil. Çekler ve Slovaklar gibi “rızaya dayalı” bir ayrılığın Barzani için en iyi yol olduğu ortada. Bağımsız Kürt devleti hedefinin Yugoslavya “modeli” ile “savaşarak” gerçeklemesi demek, en az üç neslin daha heba olması, sonuçta “fakir ama gururlu” bir ülke olmak anlamına geliyor.

    Bu görüşü destekleyen nedenleri göz ardı etmek mümkün değil. İlk zorluk, “bağımsız Kürt devletinin” neden olacağı bölgesel “vakumu” azaltmanın tek yolu ABD korumasının sağlanmasıdır. ABD’nin, açıkça, himaye edeceğini ilan etmediği bir Kürt devleti, kendi gücüyle uzun süre ayakta kalamaz. Mevcut ABD yönetiminin tutumuna ve önceliklerine bakınca böyle bir desteği vermeye, en azından şimdilik, hazır olmadığı görülüyor.

    Aşılması gereken ikinci zorluk, Kerkük’ün bağımsız Kürt devletinin sınırları içinde kalmasına diğer paydaşların rıza göstermesidir. Oysa bugün Barzani, sadece tartışmalı Kerkük’ü değil, çoğunlukla Türkmen ve Arapların mukim olduğu daha geniş bir bölgenin kontrolünü elinde tutmaktadır. Bu durum bir yandan yeni petrol yatakları sağlarken, bir yandan da “muhayyel” devletin karakterini belirlemektedir. Sonuçta ulus devlet yerine “çok etnikli bir devlet” ya da “etnik temizlik yapmış devlet” arasında bir seçime zorlanacaktır.   

    Barzani’nin üstesinden gelmesi gereken üçüncü konu, Kürtler arası çatışmaları sonlandırmak ve parçalanmışlığa son vermektir. Söz konusu birlik, öncelikle içeride sağlanmalıdır. Ancak Kuzey Irak Kürt bölgesindeki siyasi, sosyal, ekonomik, askeri ve ideolojik bölünmüşlük göründüğünden daha derindir.  

    Diğer önemli sorun, jeopolitiğin dayattığı zorluklarla baş etmektir. Bu zorluk “muhayyel” devletin denize çıkışının olmamasından kaynaklamaktadır. Muhayyel kara devletinin küresel pazarlarla ilişki kurması, petrol ve gaz satması komşulardan en az biriyle uzun yıllar sürecek, sağlam ve sıkı bir işbirliği gerektiriyor. Bu durumda Barzani’nin ya İran’ı ya Türkiye’yi ya da Arapları işbirliğine ikna etmesi gerekiyor. Bu ikna, “askeri güçle” olamayacağına göre, diplomasinin iyi işletilmesi ve Irak’tan “rızaya dayalı” bir Çekya ile Slovakya’nın çıkartılması gerekiyor. Reel politikte bunu dayattığı gibi anlaşılan Barzani de bunun farkında.

    Bu köşe yazısı 07.03.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: Irak,
    Yazdır