Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kredi piyasasında dikkat çeken ikinci özellik

    Fatih Özatay, Dr.08 Mart 2017 - Okunma Sayısı: 1659

    Kredi piyasasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bu ilginçliklerden ilkine 15 Şubat tarihli yazımda yer vermiştim. Şu: Son aylarda kamu bankalarının kredi arzı özel bankaların kredi arzına kıyasla çok daha yüksek bir oranda artıyor. 2016’nın son çeyreğinden itibaren kamu bankalarının kredi artış hızı özel bankaların kredi artış hızının iki katını aştı.

    Bugün, 2007’nin başı ile Şubat 2017 sonu arasındaki dönemde gerçekleşen mevduat artışı ile kredi artışını karşılaştırıyorum. İlk grafikte her iki değişkenin yıllık yüzde değişimleri yer alıyor. İkinci grafikte ise kredi artışı ile mevduat artışı arasındaki farkın gelişimi var. Dikkat çekici özellikler şunlar:

    Birincisi, ele aldığım on yıllık dönemde, sadece 2009’da kredi atış oranı mevduat artış oranının altında kalıyor. Üstelik 2009 yılının başları ile kış ayları arasındaki dönemde, aradaki fark bayağı yükseliyor. Nedeni açık: Bu dönem, 2008’de patlayan küresel finansal krizin ekonomik etkilerinin en şiddetli hissedildiği dönem. Hem bankalar frene sonuna kadar basıyorlar hem kredi talebi bıçak gibi kesiliyor hem de bankalar yurtdışından kaynak bulamıyorlar. Krizin bu etkisini değerlendirirken şu noktanın altını özenle çizmem gerekiyor. Sözünü ettiğim dönemde kredi- mevduat oranı yüzde 75’lerde. Farklı bir ifadeyle, henüz “dış kaynak (dış borç) müptelası” durumunda değil bankalarımız. Daha da farklı söylersem şu: Toplam mevduat henüz onlar için bağlayıcı bir kısıt değil.

    İkincisi, Türkiye’ye yoğun dış kaynak (dış borç) aktığı dönemlerde (2007 ve 2010-2013 döneminin büyük kısmı) kredi artışı mevduat artışının çok üzerinde. Büyük gelişmiş ülkelerin küresel krizden ekonomilerini çıkarabilmek için bol kepçe bastıkları paranın bizim gibi ülkelere “dış kaynak” (ama Türkiye için genellikle çok kısa vadeli dış kaynak) olarak aktığı bu dönemde kredi-mevduat oranı hızla artıyor ve 2013 sonlarında doğru yüzde 107’ye ulaşıyor. 2009 sonbaharındaki yüzde 75 oranı ile kıyaslandığında çok yüksek bir artış bu.

    Üçüncüsü, 2014’ün ortalarından itibaren kredi artışı ile mevduat artışı arasındaki fark çok azalıyor ve 2015’in başları gibi her iki değişken de yaklaşık aynı oranda artış gösteriyor. Bunun ayna yansıması kredi- mevduat oranında gözleniyor: Bu oran yüzde 114 civarında sabitleniyor. Dikkat: Bu dönem “dış kaynak” girişinin cari işlemler açığından doğan dış finansman ihtiyacının altında kaldığı dönem. Özellikle 2015 ve 2016’da durum böyle. Ve yine dikkat: Türkiye’nin dışarıdan borçlanmakta eskisine kıyasla zorlandığı bu dönemde toplam mevduat miktarı bankaların kredi açma kabiliyetlerini kısıtlar hale dönüşüyor.

    Şimdi önümüzdeki döneme bakalım ve şu sorularının yanıtlarını düşünelim: Birinci soru şu: Dışarıdan borçlanma olanaklarımız 2015-2016 dönemine kıyasla daha az mı yoksa daha fazla mı olacak? İkincisi: İlk soruya verilen yanıt çerçevesinde bankaların kredi açma davranışları nasıl şekillenebilir? Üçüncü soru: Bu gelişmelerin büyüme ve işsizlik oranına etkileri neler olabilir? Ayrıntısını (araya başka bir gelişme girmezse) gelecek yazımda ele alırım. Şimdilik kısaca yanıtlarımı vereyim: 1) Daha az. 2) Frene basılmasa bile ayağın gaz pedalından önemli ölçüde çekilmesi olasılığı çok fazla. 3) Olumsuz.

    Bu köşe yazısı 08.03.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır