Arşiv

  • Nisan 2024 (11)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Almanya ile ‘düşük yoğunluklu istihbarat savaşları’

    Nihat Ali Özcan, Dr.21 Mart 2017 - Okunma Sayısı: 1489

    Alman Dış İstihbarat’ının şefi Bruno Kahl gazetecilere yaptığı açıklamayla zaten hassas olan Türk-Alman ilişkilerini biraz daha gerdi. Aslında kısa süre önce, Alman İç İstihbarat’ının şefi Hans-Georg Maassen de gazetecilere “sorunlu” bazı açıklamalarda bulunmuştu. Maassen’e göre, Türkiye’deki siyasi gerilim ve gelişmeler, ülkesinin güvenlik ortamını bozmaktaydı.

    Akla gelen ilk soru şu: Alman istihbaratını yönetenler neden medyayla bu kadar içli dışlılar? Hikâye, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD tarafından kurulan Alman istihbaratının bu ülkenin “resmi” kontrolünden çıktığı 1968 sonrasında başlıyor.

    Bir dizi skandala imza atan Alman istihbarat örgütünü zapturapt altına almak, başına buyruk, hukuk dışı faaliyetlerini önlemek ve denetimini sağlamak isteyen hükümet “açıklık ve şeffaflık” tezine sarılıyor. Ne de olsa kurucu babası Amerikan çıkarlarına hizmete devam edebilir. Bunu önlemenin yolunun ise istihbarat şeflerinin medya çalışanlarıyla sık sık bir araya gelmesi, kamuoyunun denetimine açık olması gerektiği düşünülüyor. Ardından, 1996’da, Federal İstihbarat’ın başına gelen Hansjörg Geiger, güçlü bir basın ofisi kurarak işe başlıyor. Bu arada Alman istihbaratı her geçen gün büyüyüp genişliyor. Elbette bütün bunlar siyasi otoritenin sıkı kontrolü altında gerçekleşiyor. Başka bir ifadeyle, siyasi otoritenin onayı olmadan Alman istihbarat şeflerinin bir açıklama yapmaları mümkün değil. Buraya kadar olup bitenler “sivil otorite kontrolü” ve istihbaratın “denetimi” ile açıklanabilir.

    Ancak, bu noktada yapılan açıklamanın “içeriği” ve “zamanlaması” dikkat çekici. Seçilen içerik, basın bilgilendirmesinin sınırlarını aşan, istihbarat örgütlerinin geleneksel sorumluluk ve görevlerini kapsayan bir nitelikte. Bunun anlamı, açıklamanın doğrudan bir “örtülü operasyon” fonksiyonu görmesidir. İstihbarat ders kitapları, akademik çalışmalar da bunu teyit eder (Lowenthal M. Mark, Intelligence, Sage, 2017). Örtülü operasyon, dost ya da hasım lehine/aleyhine kamuoyu oluşturmaktan başlar, eşkıya/terörist/gerillanın çeşitli biçimlerinin desteklenmesine kadar uzanır.

    Alman istihbarat örgütleri bir plan çerçevesinde düşük yoğunluklu “propaganda” savaşına dahil oldular. İşlevsel bir görev dağılımı yapıldığı anlaşılıyor. İç İstihbarat servisi konuyu “Türk- Kürt çatışmasının Almanya’ya ihracı” teması üzerinden yürütüyor. Açıklamaların ardından da PKK’nın bu ülkede gövde gösterisi yapmasına izin verilebiliyor.  

    Dış İstihbarat şefinin hissesine düşen ise, FETÖ konusunu itibarsızlaştırmak, kafa karışıklığı yaratmak olduğu anlaşılıyor. Bunu yaparak bir taşla birden fazla kuş vurmayı hedefliyor. FETÖ darbesini itibarsızlaştırarak Türk hükümetini kızdırıyor. Aynı zamanda FETÖ taraftarlarına cesaret veriyor. Almanya’da Türkleri bölüyor, korkutuyor. Bu sayede, kitaplara kadar yansıyan, Alman istihbaratının zayıf olan “insani istihbarat” kapasitesini artıracak bir kısım FETÖ’cüleri gönüllü devşiriyor. Gerilim arttıkça Alman hükümetinin “örtülü operasyon” için hangi alanları/konuları seçeceğini, Türkiye’deki diğer fay hatlarına dair görüş ve niyetlerini kısa sürede öğrenebileceğiz.

    Bu köşe yazısı 21.03.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: Almanya, FETÖ,
    Yazdır