Arşiv

  • Nisan 2024 (6)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kuzey Kore, ABD ve Çin

    Nihat Ali Özcan, Dr.15 Ağustos 2017 - Okunma Sayısı: 1511

    Soğuk Savaş mirası Kore sorunu dikkatlerin bir daha Uzakdoğu’ya çevrilmesine neden oldu. Kore’nin bölünmüşlüğü, gerilim ve savaş ihtimali yine gündemde. Kuzey ve Güney arasında sıcak çatışmaya son veren ateşkesten bu yana 64 yıl geçti. Silahlı çatışma donarken, propaganda cephesinde savaş hiç hız kesmedi. Hâlâ kalıcı bir barış ümidi yok. Tersine, nükleer bir savaş ihtimalinden söz ediliyor.

    Kuzey Kore, rejiminin ve liderinin güvenliği için füze ve nükleer silah kapasitesini geliştirmeyi sürdürüyor. Üstelik bunu kişi başına düşen üç bin dolarlık refah seviyesinde yapıyor. İlk nükleer bombasını 2006’da üretmeyi başaran Kuzey Kore’nin önümüzdeki birkaç yıl içinde ABD’yi kendi topraklarında vurabileceği iddia ediliyor. Bu durum Kuzey Kore’yi ABD ve müttefikleri için öncelikli bir tehdit haline getiriyor. Ancak bu tehdidin en dikkat çeken yönü, siyasi karar vermek, karşı strateji oluşturmak için gereken verilerin kıt olması. Kuzey Kore’nin politik niyetleri, karar alma süreçleri ve askeri kapasitesi konusunda tam bir muğlaklık hâkim.

    Kuzey Kore, her yönüyle dünyaya kapalı bir ülke. Her şey, “devam eden savaş” ve “sosyalizmin emperyalist saldırılara direnişi” prensipleri üzerine düzenlenmiş durumda. Tıpkı Soğuk Savaş döneminin Sovyetler Birliği gibi. Bunun anlamı, başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin Kuzey Kore’yi analiz etme ve kapasite ölçümünü yapacak verilerin olmaması.

    Nitekim ABD, Güney Kore ve Japon istihbaratı ağırlıklı olarak, teknolojiye dayalı fiziki veri toplama yöntemleriyle Kuzey Kore’de olup bitenleri anlamaya çalışmakta. Sinyal toplayarak, coğrafi değişimleri izleyerek, görüntüler ve radyasyon değerlerindeki değişimi ölçerek stratejik düzeyde askeri değişimi, nükleer ilerlemeyi izlemekte, bu verileri analiz ederek gerçeğe yakın istihbarat üretmeye çalışmaktalar. Dünyaya kapalı olması nedeniyle insani ve açık kaynak istihbaratı üretmekte zorlanmaktalar. İstihbarat kıtlığı karar alıcıları sınırlamakta, tereddütte bırakmakta ve sürprizlere açık hale getirmektedir.

    Dış politika karar alma süreçleri üzerine çalışan Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Özgür Özdamar, bu tablonun Batılı siyasi liderler, sistemler ve kamuoyu için çok da alışık olunan bir durum olmadığını ifade ediyor. Hatta Soğuk Savaş günlerinde benzer muğlak durumlarla baş etmek için geliştirilen bazı tekniklerin, kapasitelerin ve davranış biçimlerinin unutulduğuna, göz ardı edildiğine dikkat çekiyor. Sonuçta, diplomasinin etkisini azaltan, istihbarat kıtlığına neden olan kapalılık halinin hatalı okumalara ve yanlış analizlere neden olabileceğini, her an işin kontrolden çıkabileceğini ifade ediyor. Ayrıca ABD Başkanı Trump’ın politik kişiliği ve ABD iç politikasındaki açmazlarının da kötü senaryonun sahnelenmesini kolaylaştırabilecek faktörlerden olduğuna dikkat çekiyor.

    Her ne kadar tartışmalar olası bir “nükleer saldırı” etrafında yürütülüyor olsa da sakinleştirici açıklama CIA direktöründen geldi. Michel Pompeo, yaptığı açıklamada, “Kuzey Kore ile savaş yakın değil” diyerek kaygıları azaltma yoluna gitti. Gerilimi düşürecek asıl oyuncunun Çin olduğunu herkes farkında. Çin, ABD’nin Kuzey Kore’yi bahane ederek bölgede daha fazla kuvvet bulundurmasını istemiyor.  Önümüzdeki günlerde Çin’den gelecek hamlelerin gerilimi azaltması, konuyu geri plana itmesi sürpriz olmaz.

    Bu köşe yazısı 15.08.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler: Kuzey Kore, ABD, çin,
    Yazdır