Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Suudi Arabistan, İran ve ötesi

    Nihat Ali Özcan, Dr.07 Kasım 2017 - Okunma Sayısı: 1929

    Mevcut gelişmeler Ortadoğu’nun yeni bir fırtınanın eşiğinde olduğunu gösteriyor. Üstelik bu fırtına, daha Arap Baharı’nın yol açtığı dip dalgalar sönmeden, yeni ve daha güçlü olarak geliyor. Suudi Arabistan’ın hırslı ve agresif veliaht prensi Muhammed bin Selman bir yandan içeride pozisyonunu sağlamlaştırmaya çalışırken, bir yandan da bölge de siyasi ve askeri tansiyonu yükseltiyor.

    Selman, ülkesinde tartışmalı bir sıfat olan “yolsuzluk” iddiasıyla önemli figürleri oyun dışı bırakmaya girişti. “Ilımlı İslam” söylemi, kadınların araba kullanmasıyla başlayan “devrimci hareketler” daha çok Batı kamuoyuna verilmiş bir mesaj gibi görünüyor. Aynı zamanda düşük seyreden petrol fiyatları yüzünden mutsuz olan iç kamuoyunun desteğini almayı hedefliyor.  

    Dünyanın üçüncü büyük savunma harcamasını (86 milyar dolar) yapan Suudi Arabistan, Yemen savaşında istediği sonucu elde edemedi. Savaş uzadıkça askeri ve siyasi maliyeti artıyor. Öte yandan, Suudi Arabistan karantinaya rağmen, Katar’ı da dize getiremedi. Üstelik İran, Yemen’de, Irak’ta, Suriye ve Lübnan’da Suudilerin aleyhine nüfuzunu genişletmeyi sürdürürken, Körfez’de de işleri zorlaştırıyor.

    Genel tabloya bakınca, İran’ı hedef tahtasına koyan Suudi Arabistan zor ve karmaşık bir işe soyunmuş görünüyor. Her ne kadar ABD’nin desteğini arkasına almış olsa da İran ile gireceği sıcak bir çatışmanın ölümcül sonuçlarının olabileceği açık. Bu fikri destekleyen üç konu dikkat çekiyor.

    İlk olarak, İran’ın konvansiyonel olmayan operasyonları planlama, yürütme kapasitesini iyi okumak gerekiyor. İran örtülü/açık asimetrik operasyon yeteneklerini Suriye iç savaşı ve Irak’ta iyice geliştirdi. Benzer şekilde, Şiiler üzerindeki etkisini kullanarak, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi devletlerin iç istikrarını bozabilecek kapasiteye sahip. Suudilerle sıcak bir çatışmaya doğru sürüklendiği kanaatine vardığında, söz konusu kapasitesiyle Suudileri ve müttefiklerini iki cephede savaşmaya zorlayacaktır.  

    Diğer konu ise İsrail’in tutumudur. Olası Suudi İran çatışmasının sağlayacağı fırsat alanlarını kullanmayı planlayan İsrail, bir yandan arka bahçesi Lübnan’da Hizbullah’a ağır hasar vermenin, bir yandan da İran’ın nükleer kapasitesini çökertmenin yollarını arayacaktır. Ancak İsrail, İran aleyhine ve Suudiler lehine açıklama yaptıkça İran’ın işini kolaylaştırmaktadır. Arap kamuoyu İran desteklemese de, İsrail’in destek verdiği Suudilerden de fazlaca hazzetmeyecektir. Sonuçta İsrail açıklama yaptıkça mücadelenin eksenine kayabilecektir. Nitekim bunun en iyi örneğini Barzani’nin bağımsızlık serüveninde gördük. Medyaya yansıyan, miting alnındaki üç İsrail bayrağı, on tugay ağırlığında olumsuz sonuç doğurdu.

    Üçüncü konu ise savaşın pahalı bir “hobi” olduğudur. Çok petrolünüz olsa bile savaş pahalıdır ve ağır sonuçları olur. Özellikle de melez savaşa tutuşmuş otoriter rejimler için. Bu çerçeveden bakınca, Suudilerin ısrarı bölgedeki yeni tufanın nedeni olabilir.

    Bu köşe yazısı 07.11.2017 tarihinde Milliyet Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır