Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Paket enflasyonunun bir maliyeti: Tüketici enflasyonu

    Fatih Özatay, Dr.04 Nisan 2018 - Okunma Sayısı: 3100

    Dün mart ayı enflasyonu açıklandı. Beklenmedik bir gelişme yok. Düşük çift haneli rakamlara iyice yerleşti enflasyon: Yüzde 10.2. Enflasyonun dinamiğini daha iyi yansıtan temel (çekirdek) enflasyon ise daha yüksek. B ve C endeksleri mart ayını yüzde 12 ve 11.4 ile kapadılar. “Düşük çift haneli” tanımlamasına “şimdilik” kaydını düşmek gerekiyor. Nedeni açık: Döviz kurunda yaşadıklarımız, önümüzdeki dönemde liranın daha da değer kaybetme olasılığı ile peşi sıra açıklanan ve iç talebi artırması beklenen teşvikler.

    Enflasyondan neden hoşlanmıyoruz? Aslında soru yanlış oldu. Sanki herkes enflasyondan hoşlanmıyormuş gibi bir izlenim yaratıyor. Şöyle düzelteyim: Neden enflasyondan hoşlanmamalıyız?

    Enflasyon, birincisi, gelir ve servet dağılımını değiştiriyor. Gelirlerinin hiç olmazsa fiyatlar genel düzeyindeki artış kadar artmasını sağlayamayanlar, farklı bir ifadeyle gelirlerini enflasyona endeksleyemeyenler kaybediyorlar. İkincisi, enflasyonun ileride alacağı değerleri kestirmek zorsa, planlama ufku daralabiliyor. Özellikle yatırım kararları olumsuz etkileniyor bundan. Üçüncüsü, farklı mal ve hizmet fiyatları aynı oranda artmıyor enflasyonist süreçte. Bu da ekonomik birimlerin aldıkları kararları olumsuz yönde etkiliyor. Mesela yatırım yapacaksam, üreteceğim malın fiyatı, o üretimde kullanacağım ve başka şirketlerden satın alacağım malların fiyatlarından daha çok mu artacak, daha az mı? Daha az artacak ise yapacağım yatırımın bana getirisi azalacak. Enflasyonun oynak olduğu dönemlerde, farklı bir ifadeyle ortalama bir düzey etrafında enflasyonun çok fazla dalgalandığı bir dönemde, farklı mal ve hizmetlerin birbirlerine kıyasla fiyatları, yani göreli fiyatlar değişebiliyor. Bu da az önce belirttiğim gibi, mesela yapılacak yatırımın kârlılığı hakkında belirsizlik yaratıyor.

    Daha önemlisi şu: Düşük enflasyon oranları bir tarafa bırakıldığında, fiyatların sürekli bir biçimde artmasına yol açan nedenler aslında toplumsal açıdan hoşlanmamamız gereken nedenler: Sürekli ve yüksek bütçe açıkları şeklinde karşımıza çıkan maliye politikası. Ya da para politikasının bozuk olması. Elbette ikisi birden de bozuk olabilir. Belki maliye ve para politikaları pek de bozuk değildir ama ekonomide başka önemli kırılganlıklar vardır. Bu nedenle, bazı koşullar oluşursa (mesela dış şoklar ya da jeopolitik riskler gibi), o ülkeye ilişkin risk algılaması artabilir ve parası yabancı paralar karşısında belirgin biçimde değer kaybedebilir (döviz kuru yükselebilir).

    Bunlar “neden enflasyondan hoşlanmamalıyız” sorusuna verilebilecek genel yanıtlar. Türkiye özelinde ise şu noktaları özenle vurgulamak gerekir: Seçim kazanmaya yönelik ekonomi politikalarının kısa süreli olumlu etkileri olabilir. “Olabilir”, çünkü olumluluk garanti değil. Özellikle ekonomi zaten çok ısınmışsa ve dış kaynak bulma sorunu varsa. Oysa bu tür ekonomi politikalarının ekonomiyi bozucu etkileri olduğu kesin. Üstelik bu etkiler çok daha uzun sürüyor ve önlem alınmazsa hasar giderek artabiliyor. Bakınız enflasyondaki gelişme, bakınız faizlerdeki gelişme, bakınız cari açıktaki gelişme, bakınız ardı sıra iç talebi artırmaya çalışan paketleri yürürlüğe koyma ihtiyacının bizatihi kendisi. Her şey yolunda olsa, neden böyle (sorunların temeline inmeyen) politika kararları alınmaya ihtiyaç duyulsun ki?

    Bu köşe yazısı 04.04.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır