Arşiv

  • Mart 2024 (18)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Tarihten bir yaprak daha

    Fatih Özatay, Dr.16 Mayıs 2018 - Okunma Sayısı: 1578

    Son yazımda 2001 krizine giden süreçte kamu bankalarının bilançolarındaki tahribatın oynadığı role değinmiştim.

    1990’ların başlarında topladıkları fonların maliyetinin çok altında faizler ile kredi açma görevi verilmişti bu bankalara. Normal koşullarda devlet bütçesinden sağlanması gereken bu destekler, kamu bankaları yoluyla bütçe dışına çıkarılmış oluyor, kamu bankalarında oluşan zararlar nedeniyle bu bankalara karşı doğan Hazine borcu ise zamanında ödenmiyordu. Kamu bankaları, bilançolarının varlık tarafında “görev zararları karşılığı kamudan alacak” gösteriyorlardı. Bu uygulama 1990’ların ilk yıllarında başlamış, 1999 yılının sonuna gelindiğinde ise doruğa ulaşarak bu tür alacakların birikimli değeri milli gelirin yüzde 13’ünü aşmıştı. Sonuçta kamu bankalarının bilançoları çarpıcı biçimde bozulmuştu: Sermayeleri neredeyse kalmamıştı ve büyük bir fon sıkıntısı çekiyorlardı. Bu fon sıkıntısı ise, dönüp dolaşıp, kriz öncesinin son aylarında bankalararası para piyasasında faizleri durmadan yukarıya çeker hale gelmişti.

    Bugün 1980’lerin sonlarına gidiyor ve ekonomimizin istikrarını bozan bir başka uygulamaya eğiliyorum. 1987’nin Aralık ayında genel seçim var. Ocak 1987 – Kasım 1987 döneminde o zaman yayınlanmakta olan imalat sanayi toptan eşya fiyatlarının özel sektör kısmının en düşük aylık fiyat artışı yüzde 2.2 olmuş. Bu dönemde kamu imalat sanayi toptan eşya fiyatlarındaki en yüksek aylık artış ise yüzde 2. Aynı dönemde ham petrol fiyatları sürekli artıyor. İlk on bir aylık artış yüzde 68.4 düzeyinde. Oysa ana girdisi ham petrol olan ve kamuca saptanan rafineri ürünlerinin (motorin, benzin gibi ürünler) fiyatlarının ilk on bir aylık artış oranı yüzde 0!

    Elbette kamu fiyatları daha fazla yerinde tutulamıyor. Seçimin hemen ertesinde bir seferde kamu sektörü fiyatları yüzde 22.2 oranında artırılıyor. Dikkat: Seçimden önce en yüksek aylık artış yüzde 2 iken, bir günde yüzde 22 zam yapılıyor. Ve yine dikkat: Seçimden önceki on iki ayda gerçekleşen enflasyon yüzde 37. Özür dileyerek; lütfen yine dikkat: Yüzde 37, on iki ayda oluşan enflasyon, bir aydaki enflasyon değil. Peki, bu zam şokunun etkisi ne oluyor? Elbette sadece kamu fiyatları değil, tüm fiyatlar artıyor. İzleyen aylarda enflasyon sürekli yükseliyor. Ocak 1988’de yüzde 59 oluyor. Yıl sonuna gelindiğinde ise yüzde 87’ye sıçrıyor. Kısacası, bir yıllık bir sürede 50 puan artıyor.

    Bu yazıyı neden kaleme aldığımı tahmin etmiş olmalısınız. Geçen hafta rafineri ürünlerinin fiyatlarında indirime gidildi. Hangi dönemde? Hem döviz kurunun peş peşe rekor kırdığı hem de ithal ettiğimiz ham petrolün dolar cinsinden fiyatının önemli ölçüde arttığı bir dönemde. Bu uygulamanın devam edeceğinden korkuyordum; istikrarı kesinlikle bozucuydu çünkü. Neyse, bu yazıyı kaleme alırken rafineri ürünlerinin fiyatlarının artırıldığı haberi verildi televizyonlardan. Yapılan artış, kur ve dolar cinsinden ithal fiyatındaki artışı ne ölçüde karşılıyor bilemem. Karşılamıyorsa iyi değil. Ama şu noktayı biliyorum ve buna canım sıkılıyor: Bir dolu mal ve hizmetin fiyatını etkileyen bir demet ürünün fiyatının artırılmasına sevinir hale geldik. Bir gariplik yok mu bu işte?

    Bu köşe yazısı 16.05.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır