Arşiv

  • Mart 2024 (12)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Elbette zor ama mümkün

    Fatih Özatay, Dr.20 Haziran 2018 - Okunma Sayısı: 1754

    Hazine gösterge tahvilinin faizi yüzde 20’ye, temel enflasyon yüzde 13’e, dış borç 453 milyar dolara (gayri safi yurtiçi hasılamızın yüzde 53’üne) ulaşmış vaziyette. Büyüme yüksek diye övünüyoruz; bu üç rakam bile bu büyümenin sürdürülebilir olmadığını gösteriyor. Üstelik, son yıllardaki dış borç artışının önemli bir kısmı inşaatı ve tüketimi finanse etti; geleceğin üretim tesislerini değil. Farklı bir ifadeyle büyümenin kalitesi yok. İşsizlik oranı ise yüzde 10’un altına düşmemekte inat ediyor.

    Bu tabloya bir de şu açıdan bakın: Dış ekonomik koşullar kırılgan ülkelerin lehine gelişmiyor. ABD Merkez Bankası faiz artırıyor ve bilançosunu küçültüyor. Yakında Avrupa Merkez Bankası da aynı yolda ilerleyecek. Bol kepçe para dönemi bitti. Yabancı sermaye artık daha seçici olacak; kırılgan ülkelerden uzak durmaya çalışıp güvenli limanlara doğru yelken açacak. Hatta açmaya başladı bile. Türkçesi: Ekonomilerinin çarklarını makul bir hızda çevirmek için dış kaynağa (dış borca) muhtaç ülkeler kırılganlıklarını ikna edici biçimde düzeltmedikçe finansman ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekecekler; büyüme oranları zorunlu biçimde düşecek. Yok, ikna edici adımlar atmayıp bir de saçmalarlarsa ekonomileri durgunluğa girecek. Bu dış koşullara bir de Türkiye’ye özgü dış koşulları ekleyin: Avrupa Birliği ile sorunlu ilişkileri, ABD ile limoni havayı, Suriye’deki durumu…

    Önümüzdeki birkaç yıl Türkiye ekonomisi açısından çetin geçecek. Bazı koşullarda ekonomimizin küçülmesi ve işsizliğin sıçraması da mümkün. Ancak böyle bir sevimsiz gelişme kader değil; çıkış var. Kolay değil ama mümkün. Üstelik bu çıkış yoluna girmeyi becerebilirsek, ekonomimiz uzun sayılmayacak bir sürede atağa bile kalkabilir. Daha önce çok yazdım ama tekrarlamakta yarar var. Üç ayaklı bir programı uygulamaya koymak gerekiyor.

    Birinci ayak ekonomi dışında yapacaklarımızı kapsıyor. Ekonomi dışında ama ekonomiyi derinden ilgilendiriyor. Öyle ilgilendiriyor ki olmazsa olmazı başarının. Başta OHAL’in kalkması var elbette. Seçime girenler bu konuda anlaşıyorlar gibi görünüyor; iyi bir başlangıç. Sonra, barışma ve uzlaşma, hukukun üstünlüğünün gerçekten sağlanması, adil bir yargı sistemi. Kuvvetler ayrılığı. Özgür bir basın. Avrupa Birliği ile yeniden iyi ilişkilerin tesisi. Mevcut sorunları çözmeye çalışan ve ek sorunlar üretmekten kaçınan bir dış politika. Kamuda liyakata dayalı atamalar.

    İkinci ayakta kısa vadeli riskleri ortadan kaldırmayı hedefleyen makro ve finansal istikrar önlemleri var. Para politikası: Bağımsız, sadece enflasyona ve finansal istikrara odaklanan bir Merkez Bankası. Maliye politikası: Koşullu garantilerin hepsinin devreye girmesi halinde Hazine’ye gelebilecek ek yükün ne kadar olduğunu güvenilir biçimde ortaya koyan stres testi. Gelir garantilerinin, özellikle de yabancı para cinsinden olanlarının gözden geçirilmesi ve bu garantileri alanlarla pazarlık masasına oturulması. Kamu bankalarında yeni görev zararı oluşturacak ya da bir seferinde yüksek zamlara yol açacak seçim uygulamalarının bir daha asla gündeme gelmemesi. Finansal istikrara yönelik politikalar: Döviz cinsinden geliri olamayanların döviz cinsinden borçlanmalarının son derece zorlaştırılması. Bankacılık sektörünün geri dönmeyen kredi tutarının gerçekçi biçimde ortaya konulması. Bankalara ilişkin güvenilir stres testleri. Özellikle büyük kur şoklarına karşı dayanıklıklarının sınanması.

    Üçüncü ayakta yapısal reformlar var: Çok sayıda reform sayılabilir. Öncelik sıralaması gerekiyor. Benim öncelikli gördüğüm reformlar şöyle: Eğitim reformu: Okul öncesi eğitime her çocuğun, özellikle de yoksul ailelerin çocuklarının erişimi. Öğretmenliğin cazibesinin artırılması. Mevcut öğretmenlerde nitelik artırıcı ciddi ve hızlandırılmış yaz eğitimleri. Eğitim fakültelerinin kalitelerinin yükseltilmesi; gerekirse yabancı öğretim üyesi takviyesi. Kötü doktora programlarının hızla kapatılması. Yurtiçinde ve yurtdışında iyi doktora programlarına çok sayıda öğrenci gönderilmesinin kamuca finansmanı. Bu alanda yapılacak müfredat değişimi, teknoloji liselerinin yaygınlaştırılması gibi reformlar çok önemliler ama “benim boyumu aşıyorlar”; uzmanlara danışmak gerekiyor. Kamu tasarruflarını artırıcı bir vergi reformu: Arazi rantının mutlaka vergilendirilmesi. Kayıt dışı ekonomi ile mücadele (nasılı yine uzmanlara sormak gerekiyor). Hanehalklarının tasarruflarını artırıcı (yastık altı altını sisteme sokmak, otomatik katılımlı ama ayrılma tercihi de olan “zorunlu” tasarruf sistemleri gibi) reformlara devam.

    Bu köşe yazısı 20.06.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır