Arşiv

  • Mart 2024 (17)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Ticaret savaşları çağında, Kuşak ve Yol Girişimi’ne nasıl bakalım?

    Güven Sak, Dr.19 Ekim 2018 - Okunma Sayısı: 2800

    Önce Kuşak ve Yol Girişimi (Belt and Road Initiative-BRI)  konusunda aklımdaki iki soruyu sorup kısaca cevaplayayım, sonra da anlatayım.

    Birinci soru açıktır: “İçinde bulunduğumuz ticaret savaşları çağında, 2015’te Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafında ortaya atılan Kuşak ve Yol Girişimi (Belt and Road Initiative) hala geçerliliğini korumakta mıdır?” El cevap: Evet. İkinci soru: “BRI salt bir lojistik projesi midir?” El cevap: Hayır. Üçüncü soru: “Türkiye’nin bir BRI stratejisi var mıdır?” El cevap: Hayır, yoktur.

    BRI, dünya üretim merkezleri, dünya ticaretinin değişen coğrafi yapısı ile alakalıdır. Üretim merkezi doğuya doğru kaydıkça, dünya ticaretinin de yapısı süratle değişmektedir. Yaklaşık son 50 yılda, ABD, Almanya, İtalya, Kanada, Birleşik Krallık ve hatta Japonya’nın küresel imalat sanayi üretimi içindeki payı sürekli azalmış, Çin, Güney Kore, Hindistan, Endonezya, Türkiye, Malezya ve Polonya’nın payı ise artmıştır.

    Grafik 1’e bakarak iki sonuç çıkartmak mümkündür. Öncelikle, küresel imalat sanayi üretiminde payı azalan ülkeler ağırlıkla Avrupa ve Amerika’da yer alırken, payını artıran ülkeler ağırlıkla Asya’da yer almaktadır. Üretim merkezinin Asya’da, tüketim merkezinin ise Avrupa ve Amerika’da olduğu bu yeni dünyada malları en ucuz maliyetle taşımak birinci önceliktir. BRI, Asya’da üretileni, Batıdaki pazarlara iletmek için hala önemlidir. Bu üretim merkezleri bir günde ortadan kalkmayacağına göre ihtiyaç ortadadır ve devam edeceği açıktır..

    İkinci olarak ise, Asya ülkelerinin küresel imalat sanayi üretimi içindeki artan payı, kendi kurdukları değer zincirleri ile alakalı değildir. Esas olarak, Avrupa ve Amerika merkezli küresel değer zincirlerine intibaktan kaynaklanmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında, BRI yalnızca Çin ve Asya için değil, Avrupa ve Amerika için de bir lojistik projesi olarak son derece önemlidir. Bugünkü ticaret savaşlarının amacı, küresel sistemi yıkmak değil, tam da bu tür küresel değer zincirlerini korumaktır. İhtiyaç yine ortadadır.

    BRI, böyle bakıldığında, lojistikle yakından alakalıdır. BRI çerçevesinde karayolu, demiryolu, iletişim hatları, internet bağlantıları üzerine odaklanmak, işin donanımı ile ilgilenmek elbette önemlidir. Ancak BRI, donanım olduğu kadar aynı zamanda bir yazılım projesidir. Dolayısıyla bir tek lojistikle de sınırlı değildir. Asya özelinde ülkeler arası geçişlerde düzenlemelerin uyumlaştırılması, banka sistemlerinin uyumlaştırılması, karayolu işaretlemesi ve kurallarına ilişkin düzenlemelerin uyumlaştırılması, tren sistemlerinin uyumlaştırılması da önem taşımaktadır. Bu çerçevede bakıldığında, BRI Asya’nın bir bütün olarak küresel ekonomik sisteme entegrasyonu açısından son derece önemlidir.

    Asya’nın küresel ekonomik sisteme entegrasyonu sürecinde, Türkiye’nin de aktif bir stratejiye ihtiyacı vardır. Türkiye öncelikle BRI konusunu tek bir orta koridor yaklaşımına hapsolmaktan kurtulmalıdır. Geçmişteki İpek Yolu tek bir yol değildir, bir geçiş imkânları yelpazesidir, yenisi de öyle olacaktır. İkinci olarak, Türkiye, Asya’nın doğu ucundaki Çin ile batı ucundaki Türkiye’nin birlikte Asya’yı küresel iktisadi sisteme entegre etmek için oynayabilecekleri role odaklanmalıdır. Üçüncüsü, BRI hazır bir projeler demeti değil, her ülkenin kendi projelerini Asya’nın bütününe faydalı hale getirebilecek bir yaklaşımdır. Bu çerçevede, BRI projelerinin biçimlenmesi ülkelerin aktif bir biçimde sürece dahil olması ve katkı yapması ile alakalıdır. Türkiye, BRI çerçevesinde, öncelikle, kendisine bir işlev tanımlamalı ve bu işlevi faal hale getirecek projelere odaklanmalıdır.

    Asya’nın en doğusundaki Çin ile en batısındaki Türkiye arasındaki iktisadi ilişkiler süratle çeşitlenmektedir. Bugün Çin, Türkiye’nin bir numaralı ticaret partneridir. Ayrıca Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımlar içinde Çin kaynaklı yatırımlar artık ilk beş içinde yer almaktadır. Mevcut döviz krizi ortamı, Türkiye’yi Çin yatırımlarına çok daha açık hale getirmektedir. Önümüzdeki beş yılda, Çin’in Türkiye’deki yatırımlarının 56 milyar dolara ulaşması beklenmektedir.

    Bu köşe yazısı 19.10.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Etiketler:
    Yazdır