Arşiv

  • Nisan 2024 (7)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Maliyesiz mikro reform olmaz

    Güven Sak, Dr.04 Eylül 2007 - Okunma Sayısı: 1263

     

    2007 yılı siyasetin kendi önceliklerinin belirleyici olduğu bir yıl oldu. Bir çifte seçim yılıydı. Bu yıl kimse Türkiye ekonomisinin beklenen sıçramayı yapması için alınması gereken tedbirlerle ilgilenmedi. Bu yıl, Türkiye'nin iktisadi öncelikleri kimseyi ilgilendirmiyordu. Bu yıl, siyasetçinin seçim kazanmak için elinden geleni yapma yılıydı. Bütçe açısından bakıldığında da umutların düşük tutulması gereken bir yıldı 2007. Nitekim öyle oldu. Maliye Bakanlığımız geçen hafta yeni bir tasarruf genelgesi yayımlayarak "o dönem"in geride kaldığını ilan etti. Harcamacı bakanlıklara "Artık zaman kemer sıkma dönemi" dedi. Ne oldu şimdi her şey yoluna mı girdi? Müsaadenizle bugün 2007 yılının ilk altı ayına ait bütçe performansı rakamlarına bakarak kısa bir değerlendirme yapalım.

    Öncelikle üç not: Birincisi, ne yazık ki, 2007 yılının ilk yedi ayına ilişkin bütçe performansını daha bilmiyoruz. 2007 yılının ilk yedi ayına ait rakamlara bu satırların yazıldığı, pazartesi sabahı daha ulaşabilmek mümkün değildi. Bütçenin yedinci ay performansına ait rakamlar, yayımlanması gerektiği halde, halen yayımlanmadı.

    İkincisi, küresel bankacılık krizi ile birlikte gelişmiş ülkelerin tüketicileri "temkinli iyimser"den "temkinli kötümser"e doğru dönüyorlar. Böyle bir ortamda Türkiye'nin büyüme beklentileri ile ilgili olarak da "temkinli kötümser" olmaya başlamakta fayda var. Temkinli kötümserliğin yaygınlaştığı bir ortamda, geçici nedenlerle enflasyonda oynamalar olsa bile, hareketin aşağıya doğru olmasını beklemekte fayda var. Ancak aynı temkinli kötümserlik nedeniyle bütçe performansının olumsuz etkileneceğini de unutmamakta fayda var galiba. Hayat işte böyledir. Biri için iyi olan öteki için kötü olabilir. Adım atarken, karar alırken bunu hep akılda tutmakta fayda vardır. Harcamalara ilişkin yapısal karar almadan, harcama alanını artan gelirlere dayalı olarak genişletmek eskisi kadar kolay olmayabilir. Maliye Bakanlığımızın bir yeni "modus operandi", bir yeni işleyiş biçimi, üzerinde düşünmesinde, hızlı bir biçimde düşünmesinde fayda vardır.

    Üçüncüsü, Türkiye'nin 2001 krizi sonrasındaki bütçe performansı, bir bütün olarak bakıldığında, bir başarı hikâyesidir. Ancak o başarının temelinde yer alan unsurlardan biri olan Uluslararası Para Fonu (IMF) anlaşması 2008 yılında sona erecektir. Geçmişteki başarı hikâyesinin önümüzdeki dönem için sürdürülebilirliği günün herkes için önemli sorusudur. Maliye Bakanlığımızın bu soruya doğru yanıtı bir an önce bulması gerekmektedir.

    Bize kalırsa, bu son iki notun manası şudur: Bütçenin sağlığı, ortadaki performansın nasıl sağlandığı önümüzdeki dönemde geçmişe kıyasla daha önemli olacaktır. Mali intibakın kalitesinden kastedilen esasen budur. Tamam, performans olumludur. Ancak bu performans artan gelirlere dayalı bir intibak biçimidir. Her dönemde gelirleri artırmak iyi bir yöntem olmayabilir. Türkiye'nin küresel rekabet gücünü artırmanın temel öncelik olduğu bir dönemde, uçurumdan düşmemek için geliştirilmiş bir mali intibak biçimi destek değil köstektir.

    2007 yılının ilk altı ayındaki bütçe performansına bakan birinin dört temel tespiti yapması gerekir. Birincisi, 2007 yılının ilk altı ayında faiz dışı bütçe giderleri reel olarak yüzde 25,7 artarken, gelirlerdeki artış yüzde 12,8'de kalmıştır. Gelirlerdeki artışın yavaşlamasında, son küresel krizden önce, Türkiye ekonomisinin büyüme hızının yavaşlamaya başlamasının katkısı vardır. Gelirlerdeki artış bu dönemde, seçimlerden dolayı, siyasetin öncelikli olmasındadır. İkincisi, giderlerde en çok artış sermaye transferleri kalemindedir. Köy-Des, Bel-Des ve İller Bankası'na aktarılan ödenekler bu yılın ilk altı ayında yüzde 138 artmış görünmektedir. Birdenbire köy ve belde yollarını yapma, belediyelere kaynak aktarma ihtiyacı acaba neyin göstergesidir? Üçüncüsü, harcamalardaki artış yüksektir. Artışın yüzde 60'ı ise transfer harcamalarından kaynaklanmaktadır. Yeşil kartı da eklersek, transfer harcamalarının toplam faiz dışı harcamalar içindeki payı yüzde 49,7 civarına yükselmiştir. Bu da herhalde çifte seçim yılına ait bir özelliktir. Dördüncüsü, transfer harcamalarındaki bu artış eğilimi yeni değildir. Son dört yıldır, bütçede, transfer harcamaları ciddi olarak artmıştır. Bu harcamaların milli gelir içerisindeki ağırlığı 2004 yılında yüzde 4,1 iken, 2007 yılında yüzde 5,8'e çıkmıştır. Enflasyon etkisinden arındırıp bakıldığında 2004 yılında 22.4 milyar YTL olan transfer harcamalarının 2007 yılında 36.7 milyar YTL'ye çıktığı görünmektedir. Gelir dağılımındaki düzelme eğilimine işaret eden istatistiklere bir de bu gözle bakmakta fayda vardır.

    Ama önemli olan iyi niyetler değil, sürdürülebilirliktir. Yukarıda vurguladık. 2007 yılı siyasetin öncelikli olduğu bir yıl olmuştur. Ama artık seçim bitmiştir. Maliye Bakanlığımız şimdi bütçedeki hasarı onarmaya çalışmaktadır. Peki, geçen hafta yayımlanan genelge bütçedeki bozulmayı nasıl düzeltmeye çalışmaktadır? Her zamanki gibi. Bütçeye konulmuş ödeneklere blokaj uygulayarak. Bu yöntem, son dönemde, hedefe ulaşmak için sürekli kullanılmıştır. Maliye politikasını sürdürülebilir ve öngörülebilir bir rotaya oturtmak için iyi bir yöntem değildir. Çağdaş maliye prensiplerine uygun da değildir. Seçilen yöntem, IMF sonrası döneme ilişkin soru işaretlerini artırma potansiyelini taşımakta, IMF'siz yola devamı imkânsız kılmaktadır.

    Maliye Bakanlığı çağdaşlaşmadan, Türkiye'nin ikinci nesil reformlara başlayabilmesi mümkün değildir. Ekonominin kurumsal altyapısını güçlendirebilmek için Türkiye'nin Maliye Bakanlığı'nda kapasite inşasına önem vermesinde fayda vardır.

     

    Bu köşe yazısı 04.09.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır