Arşiv

  • Mart 2024 (18)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)
  • Nisan 2023 (9)

    Milat 2006 değil, 2002

    Fatih Özatay, Dr.17 Mayıs 2007 - Okunma Sayısı: 1700

     

    Enflasyon hedeflemesi rejimi giderek artan sayıda ülkede uygulanmaya başlandı. Bunun basit bir nedeni var: Daha önceden uygulanan para politikası rejimleri başarısız oldu.

    Bu başarısız rejimlerden parasal kontrol şöyle çalışıyor. Enflasyonla aralarında yakın ilişki bulunan parasal büyüklükler araştırılıyor. Bunların tarihsel hareketleri ile enflasyonun seyri karşılaştırılıyor. İlk dikkat edilecek nokta, parasal büyüklüklerdeki dalgalanmaların daha önce gerçekleşmiş olmaları. Yani, parasal büyüklük hızla artmaya başlıyorken, bir süre sonra enflasyonun da hızla artmış olması gerekiyor. Bir nevi enflasyonun öncü göstergesi olan bir parasal büyüklük aranıyor.

    Diyelim ki böyle bir parasal büyüklük bulundu; M olsun. İş burada bitmiyor. Her şeyden önce M'in merkez bankasının kontrolü altında olması gerekiyor. Öyle ya, kontrol edemediğiniz bir parasal büyüklüğü seçip de nasıl enflasyonla mücadele edeceksiniz?
    Hadi diyelim kontrol edebiliyorsunuz M'i. Buna güvenerek M'in yıllık artış hızı için hedef koydunuz. Böylelikle, ekonomik birimlerin daha yılın başından o yılda gerçekleşecek enflasyon için bir bekleyiş oluşturmalarını istiyorsunuz. Yani, M'deki sözgelimi yüzde 10'luk artışın yüzde 8'lik bir enflasyona karşı geleceğine inanmalarını bekliyorsunuz. Diyelim ki bunu da sağladınız.

    Bir derdiniz daha var: Küreselleşme beraberinde çok sayıda mali yenilik getirdi. Bunlar, tarihsel verilere bakıp enflasyonu öncelediği için seçtiğiniz M'in bu özelliğini ortadan kaldırabiliyor.

    Kısacası, burada özetlemeye çalıştığım nedenlerle parasal kontrol 1990'ların başlarından itibaren gözden düştü. Bir diğer alternatif, artış hızı sabit kur rejimi uygulamak. 2000'de denedik, bankacılık sektöründeki bozukluklara el atılmaya cesaret edilemediği için çöktü. Kamu borcunun göğe fırladığı kriz sonrası olan biteni bir göz önüne getirin:
    Koalisyonda IMF ile yürütülen programa ilişkin anlaşmazlıklar, sayın Ecevit'in hastalığı ve beraberinde gelen erken seçim tartışmaları, Irak savaşı, ABD Merkez Bankası'nın 2004 nisanındaki açıklamalarının tüm dünyada mali piyasalarda başlattığı büyük çalkantı, Danıştay saldırısı Merkez Bankası Başkanı'nın atanma süreci yine ABD Merkez Bankası açıklamaları, Cumhurbaşkanlığı seçim süreci... Bu şoklar karşısında borcu çok yüksek düzeyde olan bir ülkede sabit kur rejimi uygulanabilir miydi?

    Bütün bunlar bir tarafa. Enflasyon hedeflemesi rejimi kuvvetli bir para politikası rejimi. Esnek, şeffaf, diğerlerine göre daha anlaşılabilir, basit... Özü şu:

    Herkesin kolaylıkla anlayabileceği bir enflasyon göstergesine hedef koyuyorsunuz. Sonra, faiz politikanız ile enflasyon arasındaki ilişkiyi yansıtan teknik düzeyi yüksek bir model oluşturuyorsunuz. Bunun yardımı ile politikanızdaki değişikliklere göre enflasyonun izleyeceği yolu önceden tahmin ediyorsunuz. Dış koşulları da dikkate alıyor bu model.

    Buna dayanarak faiz politikanızı oluşturuyorsunuz. Aldığınız kararların nedenlerini kamuoyuna açıklıyorsunuz. Riskleri belirtiyorsunuz.

    İşin şekli değil özü dikkate alındığında, hemen görülecek ki Türkiye 2002 başından bu yana enflasyon hedeflemesi uyguluyor. Zaten 2002'nin başında Merkez Bankası bunu uzun bir açıklamayla kamuoyuna duyurdu. O tarihten bu yana performans şöyle: 2002, 2003, 2004 ve 2005'de hedeflenen düzeyin altında kaldı enflasyon ve yüzde 70'ten yüzde 8'e düştü. 2006'da hedefin üzerinde kalındı. Bu yıl da hedef tutmayacak (ama yüzde 6'ya düşebilir enflasyon). Yeni bir şok oluşmazsa 2008 hedefi tutacak.

    Sonuç: Enflasyon hedeflemesi rejimi bunca dışsal şoka rağmen (illa ölçmek istiyorsanız 4/6 oranında) başarılı. Miladı 2006'dan başlatarak güçlü ve alternatifsiz bir para politikası rejimini yerden yere vurmanın kime ne faydası var? Biraz insaf, biraz adalet, biraz işin özüne dikkat, biraz da akademik saygı lütfen.

     

    Bu köşe yazısı 17.05.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır