logo tobb logo tobbetu

TEPAV Köşe Yazıları

Ozan Acar - [Yazarın tüm yazıları]

Geleceğin güçlü Türkiye’si ve yoksul çocuklarımız... 07/06/2012 - Okunma sayısı: 8712

 

Türkiye, az sayıda ülkeye nasip olan bir demografik fırsat penceresine sahip. İlkokul çağındaki çocuklarımızın sayısı bile birçok Avrupa ülkesinin nüfusundan daha fazla. Ancak, mevcut eğilimlere bakınca, önümüzdeki dönemde, Türkiye nüfusunun hızla yaşlanacağı görülüyor. Nüfusun yaşlanmasının önüne geçmenin tek yolu ise doğurganlık oranını arttırmak. Böyle bakınca, Türkiye’deki doğurganlık oranını 2 çocuktan 3 çocuğa çıkartmanın gerekliliğine yönelik söylemler haklılık kazanıyor. Matematiksel bir gerçeklik yani, şüpheye mahal yok.

Peki ya yaygın çocuk yoksulluğu problemini ne yapacağız? Bu sorunu çözmeden doğurganlığın artması çocuk yoksulluğunu derinleştirmez mi? Yoksul çocukların büyük bir bölümünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunduğu düşünüldüğünde, artan doğurganlıkla birlikte bu bölgedeki sosyal ve iktisadi sorunlar tırmanmaz mı? Aşağıdaki analizlerle bu sorulara birlikte cevap arayalım.

İlk olarak, Türkiye’nin hanelerindeki ortalama çocuk sayısı ile bu hanelerin gelir düzeyi arasındaki ilişkiye inceleyelim. Türkiye İstatistik Kurumu’nun Gelir Yaşam Koşulları Anketi (GYKA, 2009) verilerini kullanarak yaptığımız hesaplamalar, Türkiye’de yüksek gelirli hanelerde yaşayan ortalama çocuk sayısının, düşük gelirli hanelerdekinin gerisinde olduğunu gösteriyor (Şekil-1).[1][2] Ortalama çocuk sayısı, en yüksek gelir dilimde yer alan hanelerde 1, en düşük gelir dilimindeki hanelerde ise 3,5 civarında. Maddi güçlük içerisindeki kesimlerin daha fazla sayıda çocuk sahibi olma eğilimlerinin nedenini, derinlemesine iktisadi ve sosyolojik analizler yapmadan söylemek mümkün değil. Bu işi başkalarına bırakıp, gelir ve çocuk sayısı arasındaki negatif ilişkiden doğan yaygın çocuk yoksulluğu problemine geçelim isterseniz.

Türkiye’deki her 100 çocuktan 40’ı yoksul hanelerde yaşıyor[3]. Bir diğer ifadeyle, en düşük yüzde 20’lik gelir dilimindeki aileler, Türkiye’deki çocukların yüzde 40’ına sahipler. Peki yoksul bir ailede çocuk olmak ne demek? GYKA verilerini analiz ederek bu soruya kısmen cevap bulmak mümkün. En yüksek (zengin) ve en düşük (yoksul) yüzde 20’lik gelir dilimlerinde bulunan ailelerin çocuklarına sunabildikleri imkanlar arasındaki fark son derece dikkat çekici (Tablo-1). Tablonun her satırı üzerine düşünmeye değer ama ben burada sadece üç tanesinden bahsetmek istiyorum.

  • Birincisi, yaşları 1 ile 16 arasında değişen çocuk ya da çocuklara sahip yoksul ailelerin yaklaşık yüzde 90’ının sofrasında her gün bir öğün bile et, tavuk ya da balık bulunmuyor.
  • İkincisi, bu ailelerin yüzde 70’i çocuklarına verimli bir biçimde ders çalışabilecekleri uygun ortamı sağlamaktan yoksun.
  • Son olarak ise, bu ailelerin yine yüzde 70’i, çocuklarını, gerektiği halde, maddi imkansızlıklar sebebiyle doktora götürememiş.

Sağlıklı beslenemeyen, evde ders çalışacak yeri bulunmayan ve gerektiğinde doktora gidemeyen milyonlarca çocuğun, Türkiye’yi gelecek hedeflerine taşıması ne kadar mümkün?

Çocuk yoksulluğu problemi, bölgesel eşitsizliğin ve bunun sebep olduğu sosyal sorunları derinleştiriyor. Çocuk yoksulluğu, Türkiye’nin doğusunda, batı bölgelerine kıyasla çok daha yaygın (Tablo-2). Bunun iki nedeni var. Birincisi, doğu bölgelerdeki gelir seviyesinin düşüklüğüdür. İkincisi ise, doğudaki hanelerde yaşayan ortalama çocuk sayısının, batı bölgelerde olduğundan belirgin biçimde daha yüksek olmasıdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çocukların yüzde 53’ü (1,4 milyon çocuk) olumsuz şartlarda hayatlarını sürdürüyorlar. Ortadoğu Anadolu Bölgesi’ndeki çocukların ise yüzde 46’sı (570 bin) maddi olanaksızlık içinde bulunuyor. Kuzeydoğu Anadolu’ya gelince, bu bölgede yaşayan çocukların yüzde 42’sinin (290 bin) yoksul olduğu görülüyor. Batı Marmara, Ege ya da İstanbul’un çocuk yoksulluğu oranları ise doğu bölgelerinde olduğundan belirgin biçimde daha düşük.

Çocuk yoksulluğu oranlarındaki bölgesel farklılıklar, Türkiye’nin doğu ve batısı arasındaki uçurumun nesiller boyunca devam etmesi ihtimalinin ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. İstanbul’daki varlıklı ailelerin çocuklarıyla, Şırnak’taki yoksul aile çocuklarının sahip oldukları imkanlar arasındaki farklılık azaltılmadan, bölgesel eşitsizliklerin kalıcı olarak hafifletilmesi ve bundan kaynaklanan sosyal sorunların çözülmesi son derece güç olacak gibi görünüyor.

Türkiye’de, hem çocuk sayısını arttırmak hem de çocukların sahip oldukları imkanları iyileştirmek mümkün mü? Vergi sistemini gelir adaletini sağlayacak şekilde elden geçirmek, sosyal yardımları dağıtırken çocuk yoksulluğunu azaltmayı hedeflemek ve geri kalmış bölgelerdeki temel hizmetlerin kalitesini ve bu hizmetlere erişim imkanlarını kolaylaştırmak gibi adımlar atılırsa neden olmasın. Tabii bu saydıklarımı yapmaya başlamadan önce çocuk yoksulluğu probleminin farkına varmak gerekiyor. Ancak, Türkiye’nin gündeminde şu an için bu konunun yeri varmış gibi görünmüyor.

Türkiye’nin sosyal politika gündeminin ilk sırasına, çocuk yoksulluğu problemini koymanın zamanı çoktan gelmiştir. İlgililerin dikkatine saygılarımla arz ederim.

Şekil-1: Yüzde 5’lik gelir dilimleri itibariyle hane başına düşen ortalama çocuk sayısı

sek1

Kaynak: TÜİK Gelir Yaşam Koşulları Anketi, TEPAV hesaplamaları

 

Tablo 1: Yüksek ve düşük gelirli hanelerde, çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanma durumu

tab2.520px

Kaynak: TÜİK Gelir Yaşam Koşulları Anketi, TEPAV hesaplamaları

 

Tablo 2: Çocuk yoksulluğundaki bölgesel farklar

tab1.520px

Kaynak: TÜİK Gelir Yaşam Koşulları Anketi, TEPAV hesaplamaları

 


[1] Hanelerin gelir düzeyleri, gelir eşitsizliği analizlerinde kullanılan “karekök” yöntemiyle düzeltilmiştir. Söz konusu düzeltme, hanenin bir yıl boyunca elde ettiği geliri, hanedeki kişi sayısının kareköküne bölerek yapılmaktadır. Bunun sebebi harcamaların hane büyüklüğü ile doğrusal oranda artmamasıdır. Örneğin hane sayısı 2’den 4’e çıktığında, elektrik faturası 10’dan 15’e çıkmayacaktır. Bu şekilde yapılan düzeltmeyle dört kişilik bir ailenin yaşamını sürdürmesi için tek kişilik bir ailenin gelirinin iki katına sahip olması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.

[2] Hesaplamaları yaparken sadece çocuğu olan aileleri dikkate aldık. Bu sayede, karşılaştırma yapılabilir bir hane grubu elde etmiş olduk. İleri yaşlarında bulunan ve bakmakla yükümlü olduğu çocuğu olmayan haneleri analiz dışında bıraktık.

[3] Çocuk yoksulluğu oranlarını hesaplarken, Türkiye’deki en düşük yüzde 20’lik gelir diliminde bulunan haneleri yoksul kabul ediyoruz. Kimlere çocuk diyoruz? 15 yaşın altındaki tüm bireyleri çocuk olarak sınıflandırıyoruz. Çocuk yoksulluğunu ise en düşük yüzde 20’lik gelir dilimindeki hanelere mensup çocukların sayısını, Türkiye’deki toplam çocuk sayısına oranlayarak hesaplıyoruz.

 

* Ozan Acar, TEPAV Ekonomi Politikaları Analisti, http://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/1213/Ozan+Acar

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları