logo tobb logo tobbetu

Köşe Yazıları

Hasan Ersel, Dr. - [Yazarın tüm yazıları]

Türkiye ile Yunanistan arasındaki fark 08/03/2010 - Okunma sayısı: 3987

Yunanistan'ın sorunlarıyla herkes ilgileniyor. Biz de ilgileniyoruz. Türkiye'de geçen sene yaşadığımız şok ve ortaya çıkan işsizlik, toplumsal açıdan daha az acılı bir manzara mı oluşturuyordu? Ya da 2001 krizi? Dünya kamuoyuna ne kadar yansıdı? Görevlilerden başka kimsenin ilgisini çekti mi? Galiba hayır. Neden? Övündüklerimizi anımsatayım: Dünya ekonomisi içinde hatırı sayılır bir ağırlığımız olduğundan söz ediyor, G-20'ye alınmamızın bunun kanıtı olduğunu söylüyoruz. Rakamlara bakınca öyle de satın alma paritesi ile ölçülen GSYH esas alındığında 2008 yılında Türkiye dünyanın 15'inci en büyük ekonomisi. Yunanistan ise bu sıralamada 33'üncü. (Ne var ki, kişi başına gelir karşılaştırması yapılınca durum tersine dönüyor. Yunanistan'da satın alma paritesiyle ölçülen kişi başına GSYH Türkiye'nin 2.5 katı. Dünya sıralamasında ise Yunanistan 25'inci, Türkiye ise 66'ncı) Büyük ve genç nüfusumuzla övünüyoruz. Kalabalık olduğumuz, yaş ortalamamızın düşük olduğu (ve gençlerimizin önemlice bir kısmının işsiz olduğu) da doğru. Türkiye, yine 2008 yılında, dünyanın en kalabalık 18'inci ülkesi. Yunanistan ise 73'üncü sırada yer alıyor. Dış ticaretimizdeki artış da müftehir olduğumuz bir başka konu. Türkiye dünyada ihracat miktarı sıralamasında 31'inci sırada yer alıyor. Yunanistan 64'üncü sırada. Stratejik önemimizi anlatmakla bitiremedik. Herhalde bunun sonucunda olacak, Türkiye askeri harcama sıralamasında dünyada 16'ncı sırada yer alıyor. Yunanistan bu ölçütte de bizim gerimizde ama fark o kadar fazla değil: 21'inci sırada. Bu rakamlar ve benzerlerine bakıp parantez içindeki noktaları da göz önüne almazsak, kâğıt üzerinde, Türkiye dünya için Yunanistan'dan çok daha fazla ağırlığı olan bir ülke gibi duruyor. Ama Yunanistan'a olan ilgi çok daha fazla. Neden bu böyle? Bu soruya kestirme yanıt malum: Yunan lobisi vs. Ama o sorunun yanıtı değil, yanıtın görüntüsünün bir kısmı. Aslında sorulması gereken soru daha derinde: Dünya ile bütünleşmeyi ciddiye alıp, tüm boyutlarıyla düşündüğümüzde Türkiye mi ileride, Yunanistan mı? Yukarıda verilen göstergeleri, dünyayı tanımadan, başkalarının dertlerini paylaşmadan da sağlamak olanaklı. Size ısmarlanan bir malı üretip satmak için ya da kalabalık, genç bir nüfusa sahip olmak ya da stratejik önemde bir konuşlanmış olmak için özel bir beceriye (eğitimli olma, araştırıcılık, yabancı dil bilmek gibi) gerek yok. Ama dünyayı anlamak için var. Bunu başarmada zorlanınca da kendimizi dünyanın bir parçası olarak görmekten uzaklaşmak bir kaçış yolu oluyor. Tüm enerjimizi kendi sorunlarımızı ya da kendi yarattığımız sorunları, çözmek (veya çözüyormuş gibi görünmek) uğruna harcıyoruz. Bu da kendini besleyen bir süreci başlatıyor: Dünyada ne olup bittiğini izleyecek, değerlendirecek ve ona göre tavır alacak gücümüz daha da tükeniyor. O zaman da komşularımızı bile, ya bizimle bir sorunları olduğunda ya da olağan dışı bir olayla anımsıyoruz. Dünya sahnesine de o zaman çıktıklarını sanıyoruz. Oysa iş pek de öyle değil. Günlük yaşamın köşesine sıkışmış haberlere bakın. Müzik, edebiyat, resim, heykel, bilim, çevre sorunları, yönetişim, moda, yemek gibi alanlara. Dünya ölçüsünde bakıldığında Türkiye'yi çağrıştıran kaç haber var? Yunanistan'ı çağrıştıran habere oranla çok az. İşte bu nedenle Yunanlıların önümüzdeki dönemde çekecekleri sıkıntı uluslararası ilgi konusu oluyor, Türkiye'nin yaşadıkları ise kimsede iz bırakmıyor. Yunanistan'ın, bu sorununu, tabii maliyetinin önemlice bir kısmını ödeyerek, çözebileceğini bekliyorum. Ama bizim çok daha fazla dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü hata yaptığımızda, bunun maliyetini bizle paylaşabilecek bir sistemin içinde değiliz. Sistemin içindekilere, dışarıdan başka bir dille seslenildiğinde ne anlatabildiğimizi da geçen hafta, bir kez daha gördük.

Bu yazı 08.03.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

 

Paylaş Bookmark and Share

« Diğer köşe yazıları