TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Haziran ayı enflasyonu açıklandı. Aylık TÜFE artışı, piyasa beklentilerinin bir miktar altında kalarak %1,4 oldu. Hatırlayacak olursak mayıs ayında da aylık enflasyon %1,5 artmış ve yıllık enflasyon %35 düzeyine gerilemişti. Böylece tüketici enflasyonu ile politika faizi arasındaki fark 11 puana ulaştı. Geçtiğimiz ay İsrail–İran savaşıyla zirve yapan küresel risk algısı da önemli ölçüde geriledi ve yerini uluslararası finansal piyasalarda “boğa piyasası” coşkusuna bıraktı. Tüm bu gelişmeler, Merkez Bankası’nın beklenen faiz indirimine bu ay başlaması için gerekli alanı tanıyor.
Faiz indirimlerinin hızı ve miktarı
Malumun ilanından sonra gelelim şimdi en önemli soruya: Faiz indirimlerinin hızı ve miktarı ne olacak? Aşağıda sırasıyla açıklayacağım beklenti, fiyatlama, risk ve yapısal faktörler kaynaklı olarak faiz indirim sürecinin maalesef reel sektör ve hanehalkını mutlu edecek bir yapıda olması mümkün görünmüyor. Benim beklentim, Merkez Bankası’nın temmuz ayında üç puan civarında bir indirim yapması ve izleyen dönemlerde reel faiz marjını yüksek, finansal koşulları ise sıkı tutmaya devam etmesidir.
Şimdi sırasıyla bu sebeplere bakalım…
Hedef hâlâ çok uzakta
Haziran enflasyonu %35’e gerilese de bu oran Merkez Bankası’nın yıl sonu için öngördüğü %24 hedefinin oldukça üzerinde seyrediyor. Ayrıca Merkez Bankası’nın enflasyon hedefini %5 olarak koruduğunu düşünürsek kısa, orta ve uzun vadede reel faiz marjının -yapısal alanda sürpriz bir gelişme olmaması halinde- yüksek kalmaya devam etmesi gerektiği açık.
Beklentilerde atalet
Enflasyondaki düşüş sektörel beklentileri kısmen iyileştirse de beklenti kanalı dezenflasyon sürecini desteklemekten hâlâ oldukça uzak. Piyasa katılımcılarının yıl sonu enflasyon beklentisi %30 civarında seyrediyor. Muhtemelen bir sonraki ankette bu oran Merkez Bankası’nın öngördüğü %29 üst bandına gerileyecektir. Ancak reel sektör ve hanehalkı adına iyileşme çok daha fazla zaman alacaktır. Bir yıl sonrası için reel sektörün enflasyon beklentisi %40, hanehalkının ise %53 seviyelerinde. Her iki grubun da beklediği enflasyonun mevcut mayıs-haziran gerçekleşmelerinin 5 ila 18 puan üzerinde olması, beklentiler kanalındaki kırılgan zeminin altını çiziyor.
Hizmet enflasyonunda yapısal direnç
Manşet enflasyon beklentinin altında kalsa da hizmet enflasyonu tarafındaki katılık devam ediyor. Haziran ayında hizmet enflasyonu aylık %2,7 ile TÜFE’nin iki katı hızla arttı. Turizm sezonuyla birlikte lokanta, ulaştırma ve konaklama hizmetlerinde fiyat artışları hız kazandı. Ancak asıl yapısal baskı, aylık %4 artış gösteren kira kaynaklı barınma maliyetlerinden geliyor. Hizmet enflasyonundaki bu yapışkanlık, politika yapıcıların hareket alanını kısıtlıyor.
Üretici enflasyonu yükselişte
TÜFE tarafında yavaşlama görülürken üretici fiyatlarında aylık bazda ivmelenme dikkat çekiyor. ÜFE, haziran ayında bir önceki aya göre %2,46 artarken yılbaşına göre artış %15,7’yi buldu. Bu yükselişte küresel ticaret savaşları, tedarik zinciri kırılmaları, yükselen finansman maliyetleri ve işgücü girdilerindeki artış etkili oldu. İç talep zayıf olduğundan ÜFE’nin TÜFE’ye geçişkenliği sınırlı kalsa da zaman içinde bu baskının tüketici fiyatlarına yansımaması mümkün değil.
Risk primi hâlâ yüksek
Türkiye’nin risk göstergeleri hâlâ tarihsel ortalamaların ve akran ülkelerin oldukça üzerinde. CDS primleri, zayıf rezerv yeterliliği, sınırlı portföy girişleri ve döviz mevduatlarının yüksek seyri gibi göstergeler, Merkez Bankası’nın reel faiz verme ihtiyacını koruyor. Bu da faiz indirimi sürecinde dahi reel faiz marjını koruma ve finansal koşulları sıkı tutma zorunluluğunu beraberinde getiriyor.
Ücret baskılamaya devam
Mevcut ekonomi politikasının önemli bir ayağı da yönetilen ve yönlendirilen fiyatlar yoluyla ücret artışlarını baskılayarak iç talebi ve enflasyonu kontrol altında tutmak. 2023 seçimlerinden sonra asgari ücret, kamu personeli ve emekli aylıklarına yapılan sınırlı zamlar bu yaklaşımın örneklerinden. Mayıs ve haziran aylarında nispeten düşük gelen aylık enflasyonla birlikte yılın ilk yarısında TÜFE %16,7 arttı. Bu artışa paralel olarak yapılacak ücret ve maaş düzenlemeleri, hane halkının satın alma gücünü iyileştirmekten uzak kalacak görünüyor.
Önümüzdeki yıl da yüzler gülmeyecek
Faiz oranları ikinci yarıda düşecek olsa da ihtiyatlı para politikası ve sıkı makro-finansal koşullar nedeniyle krediye erişim sınırlı, maliyetler ise yüksek kalmaya devam edecek. Faiz politikasının bir diğer yansıması olan değerli reel kur da ihracatçıları baskılamayı sürdürecek. Tüketici tarafında ise gerek ücret politikası gerekse krediye erişim imkanları, refah artışında erozyona işaret ediyor.
Sonuç olarak, faiz indirim süreci başlasa da enflasyonla mücadele net bir kazanım elde edilmeden, ne reel sektör ne de hane halkı için kalıcı bir rahatlama mümkün görünmüyor.
Bu köşe yazısı 04.07.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.