Arşiv

  • Nisan 2024 (12)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    IMF 2010'da değil 2008 sonunda gerekliydi
    Fatih Özatay, Dr. 11 Mart 2010
    Artık IMF-Türkiye ilişkileri konusunda herhangi bir şey yazmamak orucumu bozabilirim. IMF yetkililerinin bir açıklaması çarşamba sabahı ekonomi kanallarında yer aldı. Buna göre Türkiye ile yeni bir 'stand-by' anlaşması konusu artık görüşülmüyordu. Böylece artık iyice bıktırıcı bir hale gelen IMF anlaşması konusu da açıklığa kavuşmuş oldu.Peki, yeni bir IMF anlaşmasına gerek var mıydı? İçinde bulunduğumuz an itibarıyla bu sorunun yanıtı, küresel finansal piyasalar yeniden karışmazsa 'olsa da olurdu, olmasa da olurdu' şeklinde. Üstelik önümüzde dönemde çok sayıda seçim olduğu dikkate alındığında, böyle bir anlaşma yapılsa bile sürdürülebilirliği de şüpheliydi.IMF ile asıl anlaşma yapılması gereken zaman küresel krizin patlak verdiği zamandı. Bu 'fırsatı' ne yazık ki kaçırdık. Neden [Devamı]
    Banka kredileri artarken neden bir tek KOBİ kredileri düşüyor?
    Güven Sak, Dr. 11 Mart 2010
    Bir süredir iktisadi toparlanma sürecinin ikili yapısına dikkat çekmeye çalışıyorum. Büyüme ilk bakışta artık pozitif alana geçmiş gibi duruyor. İktisadi aktivite, 2009'daki hızlı daralmadan sonra, şimdilerde son derece zayıf toparlanma belirtileri gösteriyor. Banka kredileri toplamına baktığınızda artış görüyorsunuz. Ama hepsi "ilk bakışta". Ortada bir bereketsiz büyüme atmosferi var. Sanayideki istihdam kaybı halen ortada duruyor. İş, küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) alanına geldiğinde ise rivayet, şimdilik muhtelif görünüyor. Banka kredileri için açıklanan 2009 sonu rakamlarına baktığınızda, bütün krediler artarken KOBİ kredileri baş aşağı gidiyor. Halbuki KOBİ'ler istihdam açısından önem taşıyor. ABD'de 2008 krizinde istihdam kayıplarının yüzde 45'i KOBİ'lerden k [Devamı]
    Sanayi üretimi verileri ümit kırıcı değil ama...
    Hasan Ersel, Dr. 10 Mart 2010
    Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretim istatistiklerine bakarsak iki nokta göze çarpıyor. Bir kere, son 3 ayın (kasım-ocak) basit aritmetik ortalamasına bakıldığında sanayi üretimimiz yüzde 11,1 dolayında artmış. İkinci olarak, sanayi üretimimizin etrafında salındığı endeks değeri, -ister arındırılmış ister arındırılmamış seriyi kullanalım-, 2006 yılının son çeyreği ortalaması dolaylarında kalmış. İmalat sanayiinde de durum aynı. Bu sonuçlara bakıp sevinmek de olanaklı efkârlanmak da. Bir sene öncesine oranla sanayi üretiminde son 3 ayda ciddi sayılabilecek artışlar olması sevindirici. Öte yandan, mevsim ve takvim etkilerinden arıtılmış üretim endeksinin aynı düzeyde kalmış olması bu hareketin bir önceki yıldaki üretim düşüşlerinden kaynaklandığını gösteriyor. [Devamı]
    Mali danışma kurullarının gerekliliği
    Fatih Özatay, Dr. 08 Mart 2010
    Siyasilerin işbaşında kalmak amacıyla ekonomik istikrarı bozucu uygulamalara gidebileceklerini biliyoruz. Bunu gösteren çok sayıda kuramsal ve uygulamalı çalışma var. Üstelik bu tür politikaların gelişmiş demokrasilerde de yürürlüğe konulduğunu gösteren sayısız bulgu mevcut. Türkiye'deki deneyimimizden de özellikle seçim öncelerinde bu tür istikrarı bozucu politikaların uygulanabildiğini biliyoruz.İktisatçılar bu tür uygulamaları en aza indirecek çözümler peşindeler. Para politikası açısından getirilen çözüm 1990'lı yılların başlarından bu yana uygulamada: Bağımsız merkez bankaları. Oysa aynı uygulamaya maliye politikası açısından gitmek mümkün görünmüyor. Bağımsız bir merkez bankasının para politikasını bağımsız biçimde yürütmesi gibi, bağımsız bir maliye politikası kurumunun bü [Devamı]
    Türkiye ile Yunanistan arasındaki fark
    Hasan Ersel, Dr. 08 Mart 2010
    Yunanistan'ın sorunlarıyla herkes ilgileniyor. Biz de ilgileniyoruz. Türkiye'de geçen sene yaşadığımız şok ve ortaya çıkan işsizlik, toplumsal açıdan daha az acılı bir manzara mı oluşturuyordu? Ya da 2001 krizi? Dünya kamuoyuna ne kadar yansıdı? Görevlilerden başka kimsenin ilgisini çekti mi? Galiba hayır. Neden? Övündüklerimizi anımsatayım: Dünya ekonomisi içinde hatırı sayılır bir ağırlığımız olduğundan söz ediyor, G-20'ye alınmamızın bunun kanıtı olduğunu söylüyoruz. Rakamlara bakınca öyle de satın alma paritesi ile ölçülen GSYH esas alındığında 2008 yılında Türkiye dünyanın 15'inci en büyük ekonomisi. Yunanistan ise bu sıralamada 33'üncü. (Ne var ki, kişi başına gelir karşılaştırması yapılınca durum tersine dönüyor. Yunanistan'da satın alma paritesiyle ölçülen kişi başına GS [Devamı]
    Gelişmişlik farklılıkları ve kurumsal yapı
    Fatih Özatay, Dr. 07 Mart 2010
    İkinci dünya savaşından sonra Kore ikiye ayrılıyor. Bölünmenin Güney'de yapılan seçimle fiilen gerçekleştiği 1948'de, iki ülkenin kişi başına gelir düzeyi yaklaşık aynı. Süreç içinde iki ülke çok farklı politik ve ekonomik kurumlar oluşturuyor. Şu anda Güney Kore, Kuzey Kore'nin yaklaşık yirmi katı daha zengin. Bu ülkeler açık ki aynı kültür ve coğrafyayı paylaşıyorlar. Bu durumda, bu müthiş büyüme farklılığını, oluşturulan kurumlardaki farklılıkta aramak gerekiyor.Daron Acemoğlu son yazılarımda sözünü ettiğim kitabında (Modern Ekonomik Büyüme, 2009, Princeton Üniversitesi Yayını), ülkeler arasındaki büyüme farklılıklarının temel nedeninin kurumlardaki farklılıklar olduğuna ikna olmak için bu örneğin yeterli olmadığını belirtiyor. Çünkü sonuçta Kore örneği tek bir gözlem oluşturu [Devamı]
    Yoksa Stiglitz başından beri zaten haklı mıydı?
    Güven Sak, Dr. 06 Mart 2010
    Joseph Stiglitz eskiden, Başkan Clinton döneminde Beyaz Saray'daydı. Sonra Dünya Bankası'nın Başiktisatçısı olarak çalıştı. En kızgın olduğu dönem 1997 Güneydoğu Asya Krizi dönemiydi. Hatırlayın o dönemde, uygulanacak reçete konusunda, dönemin Hazine Bakanı Rubin, Merkez Bankası Başkanı Greenspan ve de Larry Summers'la görüş ayrılığına düştü. Stiglitz, finansal piyasa çalışanlarının yaptıkları hatalar için bedel ödemeleri gerektiğini düşünüyordu. Bu çerçevede, o dönemde, zora düşen gelişmekte olan ülkelere önerilen "kemer sıkma" tedbirlerinin bir tür salaklık olduğu kanaatindeydi. Zaten daralmakta olan bir ekonomiyi daha da daraltmanın ne anlama geldiğini hep sordu. Ben o vakit karşı tarafın argümanlarının doğru olduğunu düşünen taraftaydım. Doğrusu ya, hâlâ da azıcık öyleyim. [Devamı]
    Bağımsızlık, kural ve inandırıcılık
    Fatih Özatay, Dr. 04 Mart 2010
    Demokrasi-lerde işbaşındaki hükümetlerin bir daha seçilmeleri kaygıları var, doğal olarak. Politik iktisat alanında yapılan çalışmalar gösteriyor ki, yeniden seçilme amacı ekonomik istikrarı bozucu uygulamalara yol açabiliyor. Hem ekonomik istikrarı bozan, hem de muhalefet aleyhine olan bu tür uygulamaları demokrasi çerçevesinde kalarak en aza indirecek kurumsal düzenlemeler iktisatta yoğun biçimde tartışılıyor.Merkez bankalarının temel amaçları olarak fiyat istikrarının belirlenmesi, kamuya kredi açmalarının yasaklanması, yönetimlerinin atama ve görevden alınmalarında siyasi etkileri azaltacak şekilde düzenlemelere gidilmesi, kısacası merkez bankalarının bağımsızlığı bu tartışmalardan çıkan bir doğal sonuç oldu. Özellikle 1990'lardan başlayarak, çoğu demokratik ülkenin merkez ba [Devamı]
    Bu şirketler kurumsallaşmadan bankadan zor kredi alırlar'
    Güven Sak, Dr. 04 Mart 2010
    Hafta başı "ben esasen bu krizden pek memnunum" diyenlerin neden öyle dediğine bir bakmıştık. Öyle ya, memleketimizde böyle bir grup işadamı var. Neydi onların ayırıcı özellikleri? Ya şirketlerinin işletme sermayesi tabanı zaten genişti, ya da işletme sermayesi tabanı genişleme kapasitesine sahipti. Kayıran Allah'ın işlerini döndürmek için elinde yeterince nakdi olmayan işletmelerle, gerektiğinde nakde ulaşma imkânı kısıtlı olanları kayırması gerekiyordu. O vakit, günün sorusu şöyleydi: Şirketler kesiminin işletme sermayesine erişim imkânları nasıl arttırılabilir? İşte bakın bu noktadan itibaren rivayet muhtelif. İşletme sermayesine erişebilmenin en kolay yolu bankacılık sistemine kolaylıkla erişebilmek elbette. Peki, bankacılık sistemimiz, bugüne kadar, finansal piyasalara eri [Devamı]
    ABD'de batan bankalar
    Hasan Ersel, Dr. 03 Mart 2010
    İçinde bulunduğumuz kriz ABD bankacılık kesimine ne kadar zarar verdi? Bunu görmek için kullanılabilecek göstergelerden birisi "tökezleyen" (batan ya da devlet desteği almak zorunda kalan) bankaların sayısı ve bunların büyüklükleri. FDIC (Federal Mevduat Sigorta Kurumu), ABD'de batan ya da kamu desteği almak zorunda kalan bankaları açıklıyor. Bu rakamların seyrine bir göz atalım. Ancak bu rakamların ne anlama geldiğini görebilmek için 2009 yılı sonunda ABD'de FDIC'e bilgi veren 6839 ticari banka olduğunu anımsatayım. Söz konusu bankalarda 8 trilyon 333 milyar dolar mevduat var ve bunların varlıklarının toplamı 11 trilyon 846 milyar dolar. Türkiye'nin bankacılık sisteminin aynı tarihte topladığı tüm mevduatın 514 milyar dolar (ABD'nin yüzde 6,2'si) ve sistemin varlıklarının toplamının da 56 [Devamı]