Büyüme kirli olmak zorunda mıdır?
30 Ocak 2010
Türkiye, 2002'den beri etkileyici bir biçimde değişiyor. Bir yandan yüksek büyüme oranları, öte yandan ise hızla değişen bir iktisadi yapı. Türkiye giderek artan bir hızla dünyalı bir ekonomiye sahip oldu bu dönemde. Tam da o nedenle 2008 küresel krizinden en çok etkilenen ülkelerden biri de Türkiye oldu. Bunu söylemek için herhalde "füzelerin nasıl uçabildiğini" bilmek filan da gerekmiyor. Küresel ekonominin ayrılmaz bir parçası olanın, küresel krizden en çok etkilenmesi de kaçınılmaz. Kalanı boş laftan başka bir şey değil. Türkiye, 2002 yılından beri hem niceliksel hem de niteliksel göstergeler açısından hızlı bir değişim sergiliyor. Şimdi bunların harikulade bir dönüşüm resmi olarak alt alta yerleştirilebilmesi esasen mümkün. Ama bakın tam da öyle olmuyor. Peki, neden hızlı
[Devamı]
Mali kuralı inandırıcı ve sürdürülebilir kılmak. Nasıl?
28 Ocak 2010
Bari ben de eksik kalmayayım. Eksik kalmamak için yazmam gerekiyor. Böylelikle 'o' toplantıya benim de katıldığımı öğrenmiş olacak bu köşenin okuyucuları. 'O' toplantı ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın çarşamba günü İstanbul'da bazı akademisyen ekonomi köşe yazarlarıyla yaptığı toplantı. Benim dışımdaki köşe yazarlarının hepsi İstanbul'da ikamet etmekteyken, bu karda kışta Ankara'dan ta oralara giden bendenizin bu eylemi sanırım bu köşenin okuyucuları tarafından takdir edilecektir. Herkes yazdı; haber değerini yitirdi denilebilir. Ama tam da öyle değil. Toplantının en çok süre alan konusu 'mali kural'dı. Bu çok önemli bir konu. Muhtemelen bu köşede daha önce de bu konuya birkaç kez değinildiğine şahit oldunuz. Bir kez daha ele almak istiyorum. Bu sefer bir de
[Devamı]
Balyozsuz reform olmaz mı
28 Ocak 2010
Türkiye'nin bir geniş siyasi mutabakat zeminine ihtiyacı vardır. Yalnızca anayasasını değiştirmek için değil, bütçesini sağlam ilkelerle yapabilmek için de. Türkiye'nin demokratik siyasi tarihi mali disiplinsizlikler geçidi gibidir. Gün geçmez ki, biri "Onlar ne verirse, beş lira fazlası" demesin. Hep ceremesini çekeriz ama biz onu yine de hep yaparız. Bugünkü IMF'den gelecek üç kuruşa muhtaç halimiz tam da mali disiplinsizlik eseridir. Peki, kamu maliyesindeki reformlara hiç baktınız mı? Bakın, mesela, ülkemiz bugüne kadar demokratik dönemlerde kapsamlı vergi reformu yapabilmiş değildir. Gelir Vergisi Kanunu 1947 yılında yürürlüğe girmiştir. Değişiklikleri, 1960 darbesi ve 1971 muhtırasına rastlamaktadır. 1980 darbesi ise KDV dahil bir dizi reform çabasını gündeme getirmiştir.
[Devamı]
IMF ile stand-by yapma girişiminin riskleri
27 Ocak 2010
Hükümetin IMF ile stand-by yapmasının yararlı olacağını düşündüğümü pazartesi günü yazmıştım. Küresel kriz sorunu ortaya çıkmadan önce de bu görüşteydim. Gerekçem de Türkiye'de bir "politika saygınlığı açığı" olmasıydı. Bu, yakın tarihimizden bugüne kalan bir miras. Yabancıların, Türkiye'de işlerin doğru yönde gittiğine inanmaları için, bir dış "güvenilir" kurumun görüşüne gereksinimleri var. Küresel kriz bu gereksinimi daha da artırdı. Gerçi, IMF'nin kendinden bekleneni pek de iyi yerine getirmediği söylenebilir ama bu, onun tekel konumunda olması gerçeğini değiştirmiyor. IMF ile anlaşma yapılmaya çalışılmasının riskleri var mı? Var. Bunların başında, toplumda bu arayışın "zorunluluktan kaynaklandığı" izlenimini doğurması olasılığı geliyor. Bunun önemli bir nedeni de hükümetin, daha önce,
[Devamı]
2010 yılının makul ve mantıklı hikâyesi nedir
26 Ocak 2010
Hiç düşündünüz mü? İşiniz, yabancı yatırımcılara Türkiye'ye yatırım yapmanın faziletlerini anlatmak olsaydı. Acaba 2010 yılında onlara ne anlatırdınız? Hayır, adamlar yerkürenin her tarafında zaten yatırım yapıyor olmasalardı o kadar da mesele olmayabilirdi. "Efendim, krizden en hızla toparlanarak çıkmakta olan ülke Türkiye'dir ve de öyle olacaktır" derdiniz. Bu lafa başlayınca kaşları kalkıyorsa, "Biliyorsunuz, acayip bir Orta Vadeli Programımız var. Kendisi son derece güvenilir. Hükümetimizin ne yapacağı daha şimdiden belli" derdiniz. Cesaretiniz daha da iyiyse, hani iki tek de atmışsanız, "Zaten biliyorsunuz, bu küresel kriz de bizi teğet geçti. En az hasarı bizim memleket gördü" diyebilirdiniz. Hatta hatta, "Vallahi, esasen IMF ile anlaşmak mecburiyetimiz yok ama asla gerek
[Devamı]
Dövizle borçlan, likiditeyi önle
25 Ocak 2010
Başka bir şey düşünürken insan okuduğunu pek de anlamıyor. En azından benim için öyle. Bu sıralar hayat biraz yoğun geçiyor; yine başka bir şeylere dalmışken okumuşumdur herhalde diye düşünmeye başlamıştım ki öyle değilmiş. Cuma gününün gazetelerine tekrar baktım; aklımda kalanda bir yanlışlık yokmuş.
[Devamı]
Hükümet neden IMF ile anlaşmak istiyor
25 Ocak 2010
Sayın Ali Babacan'ın geçen hafta bazı iktisat yazarlarıyla yaptığı toplantıda gündeme gelen konulardan birisi de "IMF ile bir anlaşma yapılması seçeneği" idi. Toplantıda edindiğim izlenimler çerçevesinde görüşümü özetlemeye çalışacağım. Türkiye küresel krizden oldukça etkilendi. İşsizlikte toplumsal rahatsızlık doğuracak ölçüde artış oldu. GSYH ciddi bir biçimde düştü. Hem ihracat gelirlerimiz hem de ithalatımızda önemli düşüşler oldu. Ancak, ithalattan gelen etki daha fazla olduğu için cari açığımız ciddi ölçüde azaldı. Kamu açığı ise önemli ölçüde arttı. Buna karşılık enflasyon ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmadı. Bankacılık kesiminde ise diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu üzere, bir sarsıntı yaşanmadı. Kabaca 2010 başında Türkiye ekonomisi epeyce sarsılmış, ancak işlevselliğini k
[Devamı]
İşbilir finansal piyasalar
24 Ocak 2010
Eugene Fama Ekonomist dergisine olan aboneliğini kesmiş geçenlerde. Ekonomist'te son zamanlarda finansal piyasalardaki hava kabarcıkları (balon ya da köpük de diyen var) üzerine çok sayıda yazı yayınlandı. Fama bundan hoşlanmamış ve dergiyi bir daha satın almak istememiş. Neden?
[Devamı]
Hayat bayram olsa: UPF için FMI kullanılsa
21 Ocak 2010
Sarkozy'nin Türkiye'nin AB'ye girmesine açıktan karşı çıkmaması zaten beklenemezmiş. 'Miş' çünkü çok önemli bir neden varmış ve bunu yeni fark ettim. Birden 'malum' oldu. Şöyle oldu:
[Devamı]
Hadi bizimki saçmadır, ya onlarınki?
21 Ocak 2010
Geçen hafta bankalara getirileceği söylenen "kelle vergisi"ni (poll tax) dilimize dolamıştık. Bu hafta, müsaadenizle devam edelim. Konu son derece verimli, aklımıza takılanlar, aklımızda kalmasın. Sonra "Madem biliyordun, neden konuşmadın" demesinler. Bankalardan her yıl şube başına vergi alınmasının, tasarım itibariyle pek de akıllıca olmadığının altını sanırım yeterince açıklıkla çizdik. Üstelik üslup da azıcık Magna Carta öncesine aitti. Onu da vurguladık. "Kardeşim, öyle, 'Benim filanca işi finanse etmem lazım' diye sıkıştıkça vergi icat edilmez". Vergi politikası alanı, öyle sabahtan akşama, icat çıkarmaya müsait değildir. İlkinde müsaade ederseniz, sonra hep yaparlar. Sıkıştıkça vergi icat edilmesi, öngörülebilirliği sıfıra doğru yaklaştıracağı için, yatırım ortamının ist
[Devamı]