Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Kurtarmak, yaşatmak için yeterli mi

    Hasan Ersel, Dr.06 Ekim 2008 - Okunma Sayısı: 994

     

    ABD'de kurtarma yasası onaylandı. "Ufku dar, belleği zayıf" piyasalar artık biraz keyiflenirler. Ama bu ne kadar sürer? "Kötü" bir haber gelinceye kadar! Bu ABD'nin istihdam rakamı da olabilir, yeni yasal düzenlemeler de. Eğer haber ilki türünde ise oyun yine sürer, her gün heyecanlanacak yeni bir şeyler bulunur. Bulunamazsa, çoğu kimsenin ne anlama geldiğine ilişkin en ufak bir fikrinin olmadığı ABD'nin bilmem ne endeksindeki oynamaya gönderme yapılır. Ama ya ikincisi olursa? O zaman oyun değişecek. Sanıyorum, mali piyasa oyuncuları bunun olmaması için, önümüzdeki dönemde, çok uğraşacaklar. Oyunu değiştirmek yönünde onlar kadar azimli birileri olacak mı? Göreceğiz. Olacaklara bir anlam verebilmek için basit bir çerçeve içinde neler olup bittiğine kısaca bir göz atmakta yarar var.  

    Mali kesim önemli ama...

    Mali faaliyetler çağdaş bir ekonomi için olmazsa olmaz niteliktedir. Açık bir ekonomi çelik üretmeyebilir ama finans faaliyeti olmadan yaşayamaz. Ekonominin bugünü ile yarını arasındaki çok yönlü ilişkiler mali sistem yoluyla sağlanır. Yarının bilinmezliğinden kaynaklanan sorunların iktisadi karar birimleri için kabul edilebilir risklere dönüşmesini mali kesim sağlar. Özetle, mali kesim doğru dürüst çalışmazsa, başta fiziksel yatırım olmak üzere pek çok iktisadi faaliyet yapılamaz hale gelir. Bu durumda mali kesimi diğer kesimlerin tümüne ve hanehalklarına hizmet sağlayan bir üretim kesimi olarak tanımlayabiliriz. Bu kesimin kendisinden beklenen hizmet üretimini yapabilmesi için de nitelikli işgücü bulması, gerekli yatırımları yapması (bilgisayar, bina vs) gereklidir. Tabii bütün bunlardan sonra da bu alandan girişim yapanlar doyurucu bir kâr oranını sağlamayı beklerler. Eğer bunu elde edemezlerse, yatırımlar başka alanlara yönelir. (2001 sonrasında Türk girişimcilerin bankacılık alanından çıkıp başka alanlara geçmeleri örneğinde olduğu gibi.) Mali kesiminin, bir piyasa ekonomisinin çekirdeğinde yer alıyor olması, kaçınılmaz olarak, bu kesimin diğer kesimlerle karşılaştırılamayacak düzeyde düzenlenmesi gereğini gündeme getirmiştir. Düzenleme bir kısıtlamadır. Kârını en çoklamaya çalışan bir firma açısından etkin kısıt sayısının artması, kısıt olmadığı duruma oranla kâr oranının artmayacağı (hatta azalabileceği) anlamına gelir. Bu nedenle, mali kesimde daha fazla düzenleme, her zaman doğru olmasa da "daha düşük kâr oranı ile yetinmeye mecbur olmak" biçiminde algılanıyor. Bu nedenle de mali kesim oyuncuları düzenleme yapılmasından pek hoşlanmıyor. Bankacılık, mali kesiminin en önemli ve en çok düzenlenmiş kesimidir. Son 20 yılda, özellikle gelişmiş ülkelerde, bu kesime ilişkin düzenlemelerin etkinliği, eskiye oranla daha da arttı. Bu durumda mali kesim kârını nasıl artırabilir? Yenilikler yoluyla verimliliği artırarak. Mali kesimdeki oyuncular da bunu yaptılar. Bir yandan ileri teknoloji vs kullanımına hız verildi, öte yandan da yeni mali araçlar (türev ürünler gibi) geliştirildi. Menkul kıymetler piyasalarındaki düzenlemelerin, bankacılığa oranla daha büyük olanaklar sağlaması bu mali yeniliklerin kârlılığı artırmasına yol açtı. Özetle, düzenleme teknolojik yeniliğe yol açtı, düzenlemenin mali sistemin tümünde aynı nitelikte ve güçte olmaması da bu kesimde menkul kıymetler piyasaları lehine yapısal değişikliğe yol açtı. Bankalar menkul kıymet piyasalarını doğrudan ya da dolaylı olarak çok daha yoğun kullanmaya başladılar. Sonuçta bankacılık kesiminin kârlılık oranı düşmemiş oldu. Hatta, belki de tüm mali kesim bir arada düşünüldüğünde, kâr oranları yükselmiş bile olabilir. Rekabetin olduğu bir ekonomide bu türde bir teknolojik gelişmenin olmasının ekonominin genel kârlılık oranını ve kârın yatırıma yöneldiği varsayımı altında, büyüme hızını yükselteceği gösterilebilir. Demek ki bu durumda kârları arttığı için özel kesim, büyüme sağlandığı için ise çalışanlar ve tabii iktidarlar memnun olur. 2000'lerin başından bu yana da böyle oldu. Hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler bundan yararlandılar.  

    Fazla risk alınca...

    Belirsizlik altında karar alan risk alır. Riskin ölçümü, ne kadar risk almanın uygun olacağının belirlenmesi mali kesimin uğraşı alanı. Kolay bir iş değil. Öte yandan bu piyasaların oyuncularının risk alma iştahları da epeyce yüksek. Aşırı risk almaya pek hevesliler. Düzenlemelerin bunu dizginlemesi gerekiyordu. Oysa, bir yandan yeni mali araçlar daha yüksek risk alınmasına olanak sağlarken, öte yandan düzenlemelerin bunu sınırlamada yetersiz kalması, mali kurumların bazılarının sağlığının ciddi bir biçimde bozulmasına yol açtı. Bunların büyük kurumlar olması nedeniyle de mali kesim piyasa mekanizmasının işlemesi için oynaması gereken rolü oynayamaz hale geldi. Mali kriz başladı. Bu durumda da sistemin çalışmasını sağlamanın sorumluluğunu kamu kesimi üstlendi. Mali kesime müdahale edildi. Bu ABD'de de böyle oldu Avrupa'da da. Önce sistemin likidite krizine düşmesi merkez banklarının müdahalesiyle önlenmeye çalışıldı. Ancak olayın likidite vermekle geçiştirilemeyeceği de anlaşıldı. Riskler, bunları taşıyamayacağı anlaşılan özel kurumlardan alınarak devlete aktarılmaya başlandı. Böylelikle mali bağıtların güvencesinin devlet, bunun maliyetini üstlenecek olanların ise gelecekteki vergi mükellefleri (yani henüz oy veremeyenler!) olduğu ilan edildi. Özetle mali kesimin benimsediği yeni teknolojinin yapılabilir olmadığı anlaşıldı. Sanayiden bir örnek vererek ne demek istediğimi açıklamaya çalışayım: Zararlı atık yaratan bir tesis düşünelim. Eğer teknoloji bu atıkların çevreye ve topluma zarar vermeden yok edilmesine olanak sağlıyor ve bundan sonra yine firma kârlılığını koruyabiliyorsa, bu teknoloji "yapılabilirdir". Eğer böyle değilse, yani firmanın zararlı atıkları yok etme maliyeti çok yüksekse iki durum söz konusu olur: Ya firma bu maliyeti üstlenir ve ciddi zarara uğrar ya da bu yola gitmez doğaya ve topluma zarar verir. İkinci durumda bu teknolojinin kullanılmasına ilgililerin izin vermemesi gerekir. İşte mali kesimde de böyle oldu. Sunulan mali hizmetler karşılığında yaratılan risk, mali kurumların altından kalkabileceğinden çok daha fazla oldu. Bu durumda da ilgili kamu yetkelerinin bu teknolojinin kullanılmasına izin vermemesi gerekiyor. Dolayısıyla sırada mali kesimin çalışabilmesini sağlayacak yapılabilir bir teknolojiye geçilmesi, yani mali kesimin çalışma kurallarını daha az risk üstlenmesini sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmesi, var. Bu konuda henüz bir şey yapılmadı. Ama hem ABD'de ve hem de Avrupa'da bunun yapılması gerektiği giderek daha çok söylenmeye başladı.  

    Yeniden yapılanma ve kârlılık

    Bu yapılırsa, büyük bir olasılıkla, mali kesimin kârlılığını düşürecek. Bu durumda, diğer her şey aynıyken, ekonominin genelinde kâr ve büyüme oranları da düşebilecek. Sadece mali kesim değil, bunun dışında çalışanlar (işçiler ve girişimciler) memnun olmayacak. Hükümetler de... Bütün bu nedenlerle mali kesimde düzenlemeler yapılması fikrini yaşama geçirmek söylendiği kadar kolay değil. Çünkü bundan herkesin beklediği aynı değil. Örneğin, ayakta kalan mali kuruluşlar, artan piyasa güçlerini kullanmakta daha özgür oldukları bir düzende riski daha iyi yönetebileceklerini söyleyebilirler. Zaten gevşetilmiş olan (Büyük Britanya'daki son birleşmeye izin verilmesi örneğinde olduğu gibi) satın alma ve birleşme konusundaki düzenlemelerin daha da yumuşatılması yoluyla mali kesimin daha büyük ölçekli ve daha az sayıda kurum etrafında örgütlenmesi sağlanabilir. Bu kurumların, rekabetçi duruma oranla daha yüksek kâr oranıyla çalışmasına göz yumulabilir. Rekabeti aksatıp, piyasanın tüketici aleyhine çalışmasına biraz göz yummak bir çözümdür ama iyi bir çözüm müdür? Tabii başka yollar da denenebilir. Örneğin ABD yatırım bankalarını mevduat bankalarına dönüştüren bir yola girdi. Böylelikle faklı mali hizmetleri sunmanın maliyet avantajından yararlanılmasına önem veren bir uygulama başlattı. İktisatta "kapsam ekonomisi" (economies of scope) adı verilen bu olgunun kâr oranlarındaki düşmeyi ne kadar önleyebileceği ise ayrı bir soru. Buna karşılık, mevduat bankacılığının hâkim olduğu Avrupa ve Türkiye gibi ülkelerde bu yolla pek kazanç sağlamak olanaklı değil. Görünen o ki, önümüzdeki dönemde mali kesimin kârlılığının düşmesi nedeniyle işlevini yapamaması görüşü ile aşırı risk alması nedeniyle tökezlemesini vurgulayanların tartışmalarına tanık olacağız. İlk grup, "aşırı müdahale"nin kârlılığı düşüreceğini ileri sürecek, risk yüklenimine getirilecek kısıtlamalara direnecek ya da bunları rekabet konusundaki kuralların hafifletilmesiyle dengelemeye çalışacak. İkinci grubun işi ise daha zor. Çünkü, her reformcu gibi, bir tasarım sorununu çözmek zorundalar. Mali kesim için önerdikleri çözümün bu kesimin ekonominin kalanıyla eklemleşme biçimini değiştireceğinin bilincinde olarak hareket etmeleri gerekiyor. Bu da pek o kadar kolay bir iş değil. Çünkü, bunun başarılı olabilmesi için mali kesim dışındaki iktisadi karar birimlerinin de başta finansman yapıları olmak üzere, pek çok alanda değişiklik yapması, verimliliklerini artıracak önlemler almaları gerekecek. Bu da istihdam sorununu gündeme getiriyor. Özetle, dert bitmiş değil. Tam tersine, sıkıntılı dönem asıl şimdi başlıyor. Sanırım uzun da sürecek.

     

    Bu yazı 06.10.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır