Arşiv

  • Mayıs 2024 (11)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Devletin krizden çıkıştaki rolü üzerine

    Hasan Ersel, Dr.12 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 918

    Hanehalklarının tüketim, şirketlerin de yatırım kararlarını azaltma yönünde gözden geçirdikleri bir ortamdayız. Bu hem gelişmiş ülkelerde böyle hem bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerde. Bu durumda akla ilk gelen çözüm yolunun "kamu harcamalarını artırmak" olması bir bakıma doğal. Asıl sorun ise bundan sonra başlıyor. Herhangi bir kamu harcamasını artırmakla beklenen sonuca varabilir miyiz? ABD'nin bu yıl başındaki vergi iadesi denemesini anımsayalım. Aslında bu da bir kamu harcaması olarak düşünülebilir. Yapılan, her vergi mükellefine sabit bir miktar transfer harcaması yapılması. Özelliği bunun kişiler arası aktarım biçiminde olmamasında. Burada transferi alan da onun finansmanına katılan da aynı kişi. Verginizi ödüyorsunuz, aradan bir süre geçtikten sonra devlet sizin verdiğiniz paranın bir kısmını size geri veriyor. Vergi ödeyen herkese ödeme yapıldığı için "Ona destek verdin, buna vermedin" eleştirisinden de muaf! Böyle bir transferin görece az gelirli olanlar için daha önemli olduğu söylenebilir. Bu özellik de denkserlik bağlamında savunulabilir. Nereden bakarsanız bakın siyasal açıdan en az baş ağrıtacak türde bir kamu harcaması. Beklenen neydi? Bu kişilerin büyük kısmının bu transferleri harcamaya dönüştürmesi. Doğrusu ben de öyle olur sanmıştım. Ama olmadı. ABD'de insanlar anlaşılan olup bitenlerden o kadar korkmuşlardı ki, bu parayı harcamadılar; "sakladılar" . Bu ifadeyi özellikle kullanıyorum. Belki bazıları banka hesaplarına koyup "tasarruf ettiler"; bazıları da bankalara bile güvenmeyip, yastık altına koydular. Bankalar da pek kredi açmaya gönüllü olmadılar. Sonuçta, umulan harcama yapılamamış oldu. ABD ekonomisinde toplam iç talep düşmeye devam etti. Bir de hayali örnek vereyim: Kamu harcamalarımızı artırdık diyelim. Bu artan miktarla da kamunun gereksinimi olan elektronik cihazları bu dönemde satın almış olalım. Bunlar da (sözgelimi) ABD, İsveç ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerden temin ediliyor olsun. Bu durumda söz konusu kamu harcaması artışı Türkiye'de toplam iç talebe ne katkı yapar? Hiç. Demek ki, hangi kamu harcamalarının kısa ve orta dönemde etkilerinin ne olacağının doğru dürüst tahmin edilmesi gerekiyor. Burada kendilerine destek isteyenlerin sesinin ne kadar yüksek çıktığı bir ölçüt değildir. Bazı insanlar gür seslidir, seslerini çok kimseye duyururlar. Ama "sessizliğin sesi"ni de duymak gerekir. Öte yandan bazı insanların belagatı çok iyidir, ikna kabiliyetleri yüksektir ama toplumsal açıdan bakıldığında, iyi konuşamayan ya da konuşamayacak durumda olana verilecek destek, harcanacak her YTL için, çok daha fazla getiri sağlıyor olabilir. Diyeceksiniz ki, ilk örneğin işe yaramadığını ABD'nin deneyimine bakıp öğrendik. İkincisini de bu ortamda yapmayacak kadar aklımız başımızda. İyi güzel de arada kalan binbir tür kamu harcamasından hangisini yapıp, kime destek verip kime vermeyeceğimize nasıl karar vereceğiz? En bilgili, deneyimli bir ressam bile bir rengin hangi tonunun yapmakta olduğu tabloda en iyi sonuç vereceğini kolayca kestiremez. Ama deneme yapma şansı vardır. Tablo üzerinde oynayabilir, bazı yerleri bozup yeniden boyayabilir. Tuval de küsmez! Oysa iktisat politikası yapımcısının deneme yapmak için fazla şansı yok. Bir karar aldığında, içinde bulunulan ortamı değiştirir. Dönüşü olmayan bir yola girilir. Bundan memnun olanlar da olur, üzülenler de. Bazıları (hata bugünlerde olduğu üzere çoğunluk) paniğe de kapılabilir. Örneğin, ABD yönetimi Lehman Brothers adlı finans kuruluşunun iflasına göz yumdu. Herkes paniğe kapıldı. Yönetim böyle olacağını biliyor olsaydı göz yumar mıydı? Soruyu genelleştireyim: "Tam bilgiye sahip olma" varsayımının piyasa oyuncuları için geçerli olmadığı, en azından, Keynes'ten bu yana biliniyordu. Herhalde, öğrenmemekte ısrar edenler de bu krizden sonra ayılmışlardır. Ancak, Lehman Brothers örneği, aynı zamanda, devletin bilgi sınırları konusunda bir uyarı içermiyor mu?

    Bu yazı 12.12.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır