Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Amerika'nın yüz yılı onun bestelerinde hayat buldu

    Hasan Ersel, Dr.16 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 1234

    Büyük Amerikalı besteci Elliott Carter 100 yaşında. Bir asırlık ömrüne rağmen üretmeyi sürdüren Carter için düzenlenen doğum günü konserinde Boston Senfoni Orkestrası bestecinin Interventions adlı yeni bir yapıtını icra etti. "Büyük Buhran'ın benim üzerimde ya da öğrencisi olduğum Harvard'a doğrudan bir etkisi yok gibiydi. Gazeteden olup bitenleri okuyordum. Yaşam ise eskisi gibi devam ediyordu. Dileğim bu krizde de öyle olması!" Bu sözler bundan tam 100 yıl önce 11 Aralık 1908'de New York'ta doğan büyük Amerikan bestecisi Elliott Carter'a ait. Carter, ileri yaşına rağmen dünyada olup bitenleri yakından izliyor. Bununla da kalmıyor, yeni yapıtlar besteliyor. Carter'ın 100. doğum yıldönümü için düzenlenen konserlerde piyanist Daniel Barenboim'a James Levine yönetimindeki Boston Senfoni Orkestrası bestecinin Interventions adlı yeni bir yapıtını icra etti. Besteci "bir tür piyano konçertosu" olarak nitelendirdiği bu yapıtını geçen sene tamamlamış. New York'taki konserde Igor Stravinsky'nin Bahar Ayini de yer alıyor. Çünkü bu yapıtı dinledikten sonra Carter modern müzikle ilgilenmeye başlamış. Konserde Boston Senfoni Orkestrası'nın yer almasının da Carter'ın yaşamıyla ilgisi var. Besteci şöyle diyor: "Harvard'a gitmemin nedeni Boston Senfoni Orkestrası'ydı. Çünkü o dönemde orkestrayı Serge] Koussevitzky yönetiyor ve programlarında modern müziğe çok yer veriyordu."  

    Öğretmeni yönlendirdi Carter, zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Dantel ithalatçısı olan babası yılda birkaç kere Fransa'ya giderken onu da yanına alırmış. Bu nedenle iyi Fransızca öğrenmiş. Aile çevresi onu, piyano dersi almaya zorlamış ama müzikle ilgilenmesini de pek istememiş. Onu modern müzikle tanıştıran ve sevdiren bir öğretmeni olmuş. Ama ona bu yolu bir uğraşı alanı olarak açan ise ünlü Amerikan bestecisi Charles Ives imiş. Ives onu hem modern müzik konserlerine götürmüş hem de Harvard'a kabulü için tavsiye mektubu yazmış. Ives'in aileyle olan ilişkisinin ise müzikle hiçbir ilgisi yok, onlara sigorta poliçesi satıyormuş! Carter, Harvard'da İngiliz edebiyatı okumuş. Çünkü, okulun müzik bölümünün kilise orgcusu yetiştirmeye yönelik bir eğitim verdiğini görüp sıkılmış. Buna karşılık, aldığı eğitim ona müzik yaşamında çok yardımcı olacak bir derinlik sağlamış. Carter, özellikle Alfred North Whitehead'dan felsefe dersleri almasının müzik düşüncesinin biçimlenmesine önemli katkı yaptığını söylüyor. Carter yüksek lisans yapmak için ise Harvard'ın müzik bölümünü seçmiş. Bu defa Walter Piston ve Gustav Holst gibi önemli besteciler hocası olmuş. Gustav Holst o tarihlerde çok yaşlıymış. Anlaşılan Carter'ın bestelerinden pek de hoşlanmamış. Bunu da "Kötü piyano çalıyorsun; çünkü çok fazla yanlış nota var" diye ona anlatmaya çalışmış. Carter, şimdi, Holst'un yarı yarıya haklı olduğunu söylüyor. Ona göre Holst bazen Carter'ın bestelerindeki yenilikleri anlayamadığı için bazen de gerçekten iyi olmadıkları için beğenmiyormuş. Walter Piston ise Carter'a Paris'e gidip Nadia Boulanger ile çalışmasını öğütlemiş. Carter onunla çalışmasının çok yararlı olduğunu söylüyor: "Başkalarının asıl bestelediğini öğrendim" diyor.

    Kendi müziğini yaptı Carter, Paris'ten döndükten sonra bir süre Aaron Copland'ın öncülüğünü yaptığı "yarı popülist müzik" akımı içinde yer almaya yönelmiş. Bu akım, kolay anlaşılabilir, dolayısıyla daha geniş kitlelere hitap eden müzik bestelemeyi hedefliyordu. Ama Carter bu akımın başarısız olduğu sonucuna ulaşmış: "Geniş kitleler bu müziği yine modern müzik olarak tanımlıyor ve özellikle onlar için yazılmış bu müziği sevmiyorlardı. Ben de bunun üzerine, kendi sevdiğim müziği yazmaya yöneldim." Carter'ın bir besteci olarak kendini duyurması 2. Yaylı Çalgılar Dörtlüsü'nün Juilliard Dörtlüsü tarafından icra edilip, Pulitzer Ödülü almasıyla oldu. Ünü ve saygınlığı zaman içinde arttı. Çoğu kez Avrupa'da, ABD'de olduğundan daha çok tanındı. Ama o yolunda devam etti. Yaşı ilerledikçe durgunlaşacağına, yepyeni ürünlerle müzikseverlerin karşısına çıktı. Yeni armonik ve yapısal ilkelerle deneyler yapmak onun için hep övünç kaynağı oldu. Yaşlılığın yaratıcılığı üzerindeki etkisi açısından da Carter'ı diğer bütün bestecilerden ayıran bir özelliği var. Giuseppe Verdi son operası Falstaff'ı yazdığında 80 yaşındaydı. Oysa, Carter, "What Next?" adlı ilk operasını 90 yaşında besteledi. Richard Strauss bestecilik yaşamını 84 yaşında bestelediği "Vier Letzte Lieder" (Dört Son Şarkı) ile noktalamıştı. Carter'ın bestecilik yaşamını bitirmek gibi bir niyeti yok. Son yapıtı gelecek yıl Aldenburgh şenliklerinde ilk kez yorumlanacak olan Ezra Pound'un Pisan Kantoları üzerine şarkı dizisi. Besteci 2007 yılında dokuz yapıt bitirmiş, 2008 yılı boyunca yedi yeni yapıt üzerinde çalışmaktaymış. Carter, ayrıca siyasal ve toplumsal açıdan daima ilerici bir çizgide olmayı sürdürmüş bir insan.  

    Stravinski ile dost Carter yaşamı boyunca pek çok büyük besteciyle yakın dostluklar kurmuş. Aile dostları Charles Ives, komşusu Edgar Varese ve Igor Stravinski gibi. Stravinski ile birlikteyken tanık olduğu hoş bir de olay var: New York'ta bir restoranda beraber yemek yerlerken garson bir müşterinin Stravinski'nin imzasını rica ettiğini söylemiş. Stravinski bundan pek hoşlanmamış, bir süre yanıt vermeyip bekletmiş. Kabul ettiğinde de masalarına memnun bir biçimde yaklaşan Frank Sinatra ve Mia Farrow çiftini görmüşler. Bu büyük besteciye, sağlık, mutluluk ve yeni yapıtlar dolu nice yıllar diliyorum.

    Bu yazı 16.12.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır