Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Kamu harcamaları yoluyla büyümeye çalışmanın sınırları

    Hasan Ersel, Dr.26 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 1263

    Geçen yazımda kamu harcamaları yoluyla ekonomiyi canlandırmaya yönelik bir programın sorunlarından söz etmiştim. Çünkü, böyle bir programın başarıya ulaşması ancak sorunları ve dolayısıyla sınırları bilinirse olanaklıdır. Bunlara dikkat edilmezse beklenen sonuç alınamayacak, program büyük bir olasılıkla başarısız olacaktır. O zaman da bu başarısızlığın "dışsal" nedenlerinin neler olabileceğini keşfetmek için bir yığın boş söz söylenecektir. 2009 yılı için basit bir çerçeve oluşturarak bazı projeksiyonlar yapmaya çalıştım. Epey iyimser sayılabilecek temel varsayımlarım şöyle: Ekonomi 2008 yılının son çeyreğinde küresel krizden etkilenmeye başlayacaktır. Bu, kendisini, dış ticaret etkisi olarak ihracattaki azalma biçiminde gösterecektir. Bunun bekleyişler üzerindeki yansıması ise özel yatırımların ve buna bağlı olarak da ithalatın kısılması biçiminde olacaktır. Bu durumda hanehalkları da tüketimlerini bir miktar kısacaktır. 2009'un ilk iki çeyreğinde bu eğilim, üçüncü çeyrekte tek değişen iç talebin biraz canlanmasıdır. Son çeyrekte ise bu eğilim biraz daha güçlenecek. İhracatımız biraz toparlanmakla birlikte hâlâ 2008 düzeyine ulaşamayacak. Bu eğilime karşı hükümetin yılın ilk yarısına yoğunlaştırılmış bir harcama programı uyguladığını varsayalım. Kamu harcamalarının (kamu tüketimi+ kamu yatırımı) yüzde 7 oranında artırılmış olsun. Ancak bu artış ilk çeyrekte kamu harcamalarının yüzde on beş düzeyine kadar ulaşsın. Kamu gelirlerinin GSYH'ye oranını değiştirmeye yönelik köklü bir girişimde bulunulmayacağını varsayalım. Bu varsayımlar altında 2008 yılında ekonomimizin büyüme hızı yüzde 1 dolaylarında kalmaktadır. 2009 için ise ekonominin yüzde 1'e yakın (binde 8) daralacağı sonucu çıkmaktadır. Kamu açığının GSYH oranı da yüzde 1,5 dolaylarında olmaktadır. Bu basit çerçeve içinde, yine yarısına yoğunlaşmak kaydıyla kamu harcamalarındaki artış miktarını yüzde 10'a çıkaralım. Bu durumda ekonomideki daralmayı biraz denetim altına almak olanaklı. Ekonomi sadece binde 4 oranında daralıyor. Ama buna karşılık kamu açığının GSYH oranı yüzde 2'yi aşıyor. Peki ekonomimizin daralmaması, yani özel harcamalardaki düşüşün kamu tarafından telafi edilmesi durumunda ne oluyor? Kamu harcamalarındaki artışın yüzde 13'e çıkması gerekiyor. Bu durumda da kamu açığı GSYH'nin yüzde 3'üne yaklaşıyor. Tabii bütün bu alıştırmaları yaparken kamu açığının büyümesinin mali piyasalarda yaratacağı yan etkilerin (kredi faizlerinin yükselmesi, özel kesimin dışlanması vs) olmadığı varsayılmış oluyor. Dolayısıyla bunlar pek de gerçekçi sayılamayacak iyimser koşullar altında elde edilmiş sonuçlar. Ancak zaten amacım 2009 için öngörüde bulunmak değil. Kamu harcamalarını artırmaya dayalı bir programın içeriğinin miktarından daha önemli olduğunun altını çizmek. Yukarıdaki kamu harcamalarının yüzde 7 artırıldığı ilk çerçevede bir değişiklik yapalım. Bu değişiklikte kamu yatırımlarındaki artışın özel tüketimi uyaracak alanlara yapılmasına dikkat edildiğini kabul edelim. Yani 2009 yılında, yapılmakta olan kamu yatırımlarına ek olarak yapılanların, bir dönem sonra özel tüketim harcamalarında 4 kat artış yaptığını varsayalım. Bu pek de gerçek dışı bir rakam değil. Kamu yatırım harcaması yapınca, bu parayı alanlar (müteahhitler, işçiler vs) bir kısmını ellerinde tutup, kalanını harcayacaklar. Onların harcamalarından yararlananlar da aynı biçimde davranacaklar. Böylelikle bir birikimli etki doğacak. Burada kabaca elde tutulan miktarın yüzde 25 olduğu varsayılıyor. Bu durumda ekonominin büyüme hızı sıfıra çok yaklaşıyor (eksi binde 2,8). Buna karşılık kamu açığının GSYH'ye oranı yüzde 1,5'te kalıyor.

    Bu örnekte de görüleceği üzere, kamu harcamaları ile özel harcamaları ikame etmeye kalkışmak yerine, onları canlandırmayı hedeflemek, kamu borcunun yükselmesi gibi ileriye yönelik olumsuz etkileri azaltacağı için çok daha anlamlı bir seçenek olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun uygulaması kolay bir seçenek olmadığı açık. Bunun için öncelikle özel karar alıcıların, hükümetin aldığı önlemlere güvenerek harcamalarını artırmayı kabul etmeleri gerekiyor. Tabii güvenebilmelerinin önkoşulu da hükümetin ne yapacağını, yani programını bilmeleri. Bekliyoruz.

    Bu yazı 26.12.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır