Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    2009'un ikinci yarısına kadar işsiz sayısı daha da artacak

    Hasan Ersel, Dr.29 Aralık 2008 - Okunma Sayısı: 1015

    2009'un ilk yarısında ekonomi ciddi ölçüde daralacak ve pek çok şirket mecburen bazı çalışanlarının işine son verecektir. İkinci yarıdaki toparlanma sırasında ise işverendeki güven sorunu nedeniyle kaybedilen istihdam oranında bir geri dönüş beklememek gerekir. Sayın Seyfettin Gürsel Referans'ta 25 Aralık 200 Perşembe günü yayınlanan yazısında şöyle diyor: "Büyüme verileri de zaten ekonomin giderek durgunlaştığını gösteriyor. Gelecek aylarda işsizlik artışının, ne yazık ki, daha da hızlanması kaçınılmaz görünüyor. Yıllık bazda istihdam artışının önce sıfırlanması ardından 2009'un ilk aylarından itibaren düşüşün başlamasını bekliyorum... 2009'da tarım dışı istihdamda az da olsa bir gerileme gerçekleştiğinde, halen 2.5 milyon olan işsiz sayısı 3 milyonu geçecektir. " Ben 2009 yılında, ciddi bir program uygulanacağı varsayımı altında, Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'daki (GSYH) düşüşün oldukça sınırlı kalacağını düşünüyorum. Tabii, son iki yıldır, iktisat politikası bağlamında sürekli düş kırıklığına yol açan bir hükümetin bu noktadan sonra hata yapmayacağını varsaymamın gerçekçi olmadığını söyleyebilirsiniz. Korkarım ki haklısınız! Konumuza dönersek, ben ekonominin önümüzdeki yılın ilk yarısında daralacağı, ikinci yarısında ise yavaş da olsa toparlanabileceğini düşünüyorum. Bunun sonucunda da 2009 yılının bütünü için GSYH'da, az da olsa, bir düşme bekliyorum. Buna karşılık, Sayın Seyfettin Gürsel'in kaygılarına tamamen katılıyorum. Bu iki görüşü nasıl bağdaştırdığımı basit bir çerçeve içinde anlatmaya çalışacağım.  

    Şirketlerin istihdam kararı Şirketler istihdam kararlarını alabilmek için ne kadar üretim yapmaları gerektiğine, bu üretimi yapabilmek için de kaç saat işgücü kullanmaları gerektiğini hesaba katarlar. Bu bir teknolojik ilişkidir. Ancak ne kadar üretim yapılacağı kararı ne kadar satış yapılmasının beklendiğine bağlıdır. Eğer şirket satışlarının önemli ölçüde artacağını düşünüyorsa bunun anlamı üretimin artması, daha çok işgücü kullanılmasıdır. Tersine satışların düşeceği bekleniyorsa, üretim azaltılacak, daha az işgücü kullanılacaktır. Görüldüğü gibi burada önem kazanan şirketi satışlara ilişkin bekleyişleridir. Ancak, işçi robot değildir. İnsanlar, robotlar gibi programları yüklenip, düğmeye basınca çalışmaya başlamazlar; onlardan yararlanılmadığında da depoya konulamazlar (daha doğrusu konulmamaları gerekir). Bu nedenle şirketler, üretim miktarları biraz düşünce işçilerini çıkarmazlar, çalışma saatlerini azaltırlar. Benzer biçimde üretimi biraz artırmak gerektiğinde, şirket yönetimi bunun kalıcı bir artış olacağına iyice emin olmadıkça istihdam ettiği işçi sayısını artırma yoluna gitmez. Bunun yerine yasalar çerçevesinde, işçilerle anlaşarak fazla mesai yapılması yoluna gider. Dolayısıyla, üretim miktarı ile çalışılan saat arasında teknolojik bir ilişki olmasına karşılık, çalışan işçi sayısı söz konusu olduğunda bu ilişki çok zayıflar. Üretim düzeyindeki oynamaların istihdam edilen işçi sayısı üzerindeki etkisi teknolojinin yanı sıra işyerindeki insan ilişkileri, gelenekler ve yasal düzenlemeler gibi farklı etmenler tarafından belirlenir  

    Şirketin farklı tepkileri O halde şirketin "normal" üretim düzeyinin biraz altında ve üstünde üretim yapması durumunda istihdam ettiği işçi sayısı değişmez, çalışılan saat değişir. Üretimdeki değişme bunun ötesinde olursa ne olur? Önce üretimin artık mevcut işgücü ile sürdürülemeyecek kadar artırılmasının düşünüldüğü durumu ele alalım. Bu durumda şirket ihtiyatlı davranmayı tercih edecektir. Ne de olsa üretimi artırma kararı satışlarda beklenen yükselmeyle ilgilidir. Ama bu bekleyiş gerçekleşmeyebilir. Bu nedenle, şirket yeni işçiler istihdam ederken de şöyle düşünecektir: "Tüm çalışanların fazla mesai yapacağını varsayıp, ona göre yeni işçi alayım". Dolayısıyla şirket, normal çalışma koşullarında gerekli olan işçi sayısından daha az yeni işçi alacaktır. Burada şirket yönetimi iki varsayım yapmaktadır. Bunlardan ilki üretimde artış yapma gereği devam ederse, yeniden işçi alabileceğidir. İşsizliğin yaygın olduğu koşullarda bu varsayım gerçekçi olabilir. İkinci olarak da işgücü sınırı nedeniyle kabul edilmeyen siparişler, kaçırılmış fırsatlardır ama hiç olmazsa fiilen zarar doğmamıştır. Olan "kârdan kayıptır". Bu tür kayplar mali tablolara yansımaz. Dolayısıyla şirket yönetiminden bunun hesabı, genelde, pek yüksek sesle sorulmaz. Satışlar düştüğünde ise şirket farklı bir yaklaşım izleyecektir. Bu durumda iş gücü fazlası, doğrudan şirketin hesaplarında aşırı maliyet olarak görülecek, kârı düşürecektir. Bu ise şirket yönetimi için ciddi bir olumsuz nottur. Bu nedenle, işçi çıkarma hesabı yapılırken her işçinin çalışmakta olduğu süre üzerinden (çalışma saati düşürüldüyse o rakam) kaç işçiye gerek olduğu hesaplanacak ve bunun ötesindeki fazla işçinin işine son verilecektir. Dikkat edilirse bu anlatılanların doğal sonucu, satışlardaki bir artış beklendiğinde istihdam edilen işçi sayısında meydana gelecek artışın, satışlarda aynı miktarda azalış beklendiği duruma oranla daha az olacağıdır.  

    2009 Türkiye'si ve istihdam Bu davranış biçimini şimdi Türkiye'nin 2009 gelişmesine ilişkin öngörülerimle birleştireyim. 2009'un ilk yarısında ekonomi ciddi ölçüde daralacaksa, pek çok şirket mecburen bazı çalışanlarının işine son verecektir. İkinci yarıdaki toparlanma, iki farklı nedenle, bu kaybedilen istihdamın yeniden kazanılması için yeterli olmayacağını düşünüyorum. Bunlardan ilki, ikinci yarıdaki toparlanmanın ilk yarıdaki daralmaya oranla daha zayıf olacağı biçimindeki kişisel öngörüm. İkinci neden ise yukarıda anlattığım şirketlerin istihdama ilişkin tutumları. Ekonomi toparlanmaya başladığında, şirketler hâlâ daralma sırasında yaşadıkları sıkıntıların etkisi altında olmaya devam edecekler, talepteki artışın geçici olabileceği kaygısını taşıyacaklardır. Bu durumda da gereğinden fazla işçi istihdam etmektense bir miktar işçi açığı ile yola devam etmeyi, gerektiğinde çalışma saatlerini artırmayı, yeğleyeceklerdir. O zaman da 2009'da işsizlik oranının, GSYH'daki azalma oranının epeyce üzerinde artması beklenmelidir. Bu sonucun ortaya çıkmasını da işverenin psikolojik durumuna bağlamak akla gelebilir. Bunun işsiz kalan insanları rahatlatacağını sanmıyorum. Onların derdine çözüm bulunmak isteniyorsa, şirketlerin ekonomideki canlanmanın kalıcı olduğuna inanacakları ortamsal koşulların bir an önce sağlanması gerekir. İktisat politikası yapımcısının görevi budur. Bu açıdan kritik dönem ise 2009'u üçüncü çeyreği olacaktır.

    Bu yazı 29.12.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır