Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Çevremizdeki gelişmeler iktisat politikası için alarm

    Hasan Ersel, Dr.09 Ocak 2009 - Okunma Sayısı: 1075

    Türkiye'nin küresel krizden etkileneceğini, bunun da birden fazla dalga biçiminde olacağını düşünüyordum. Bu dalgalardan ilki merkezdeki (ABD ve AB) iktisadi daralmanın dünyaya dış ticaret, finansman ve bekleyişler biçiminde yansımasıydı. Bu etki galiba 2008'in ekim ayından bu yana görülüyor. İkinci dalga çevre ülkelerin merkezdeki bu daralmaya tepkilerinin bize yansımasından kaynaklanıyor. Bu, büyük ölçüde dış ticaretin daralması, petrol fiyatlarının düşmesi gibi nedenlerle Ortadoğu ülkeleri, Çin ve Rusya gibi ülkelerin ekonomilerinde sorunlar çıkması ve bu ülkelerle bizim aramızdaki iktisadi ilişkilerin de etkilenmesi ile açıklanabilir. Üçüncü dalga ise hem merkez ve hem de çevre ülkelerinde alınan/alınmakta olan önlemlerin küresel ekonominin işleyişine ve dolayısıyla Türkiye'ye etkileriydi. Olaya böyle bakınca Türkiye'nin işinin hiç de kolay olmadığı sonucuna varmak zor değil. Tam bir dalgaya karşı önlem aldığınızı düşündüğünüz sırada ötekisi geliyor. Üstelik, ne kadar doğru karar alırsanız alın, her dalga biraz hırpalayacağı için, bir sonra gelenin ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi, kendi gücünü aşabilir de. Bu nedenle önceden önlem alınması gerekiyor. Ancak anlaşılan sorunumuz, küresel iktisadi kriz dışı nedenlerle daha da büyüyecek gibi. Önce İsrail'in Gazze'ye saldırısı ile ortalık sarsıldı. Kolayca durulacağını da sanmam. Uluslararası ilişkiler alanında bu insanlık faciası daha önce de olduğu gibi görmezden gelinerek, yeni koşullara uygun "çözümler" üretilmeye çalışılacak. Daha önceki "çözümlerin" ne kadar barış ve huzur(!) getirdiği malum. Bu defa da farklı bir sonuç çıkacağını sanmıyorum. Ancak, bu olayın Ortadoğu ülkelerinde yönetimler ile toplum arasında sürtüşmeyi artırıcı etki yaratması olasılığı yüksek. Bizden kaynaklanmayan, gelişmelerini etkileme yönünde pek katkımız olamayacağı da anlaşılan, bir sorun. Ama sonuçta bölgenin ve dolayısıyla Türkiye'nin riski yükselecek gibi görünüyor. Bu olup bitenler yetmemiş gibi, Ukrayna ile Rusya'nın doğalgaz anlaşmazlığı yeniden patlak verdi. Kimin ne kadar haklı olduğu sorununu bir tarafa bırakıp bizim için ne anlama geldiğine bakalım. Bu anlaşmazlık sonuçta Doğu Avrupa ülkeleriyle birlikte Türkiye'nin doğalgaz gereksinimini güvenli bir biçimde sağlayamadığını gösterdi. Doğu Avrupa ülkelerinde bu nedenle sanayi kuruluşları üretimlerine ara vermeye başladılar. Sonuçta onların yanı sıra Türkiye'nin de riski artmış oldu.

    Bütün bu karamsar tablodan "battık, mahvolduk" sonucu çıkmaz, elbette. Yapabileceğimiz pek çok şey var. Epeyce gecikmiş olmamıza rağmen yine de alacağımız sağduyulu kararlarla bu ortamdan az yara alarak kurtulma şansımız var. Ancak soruların özüyle ilgilenmemiz ve somut önlemler üzerinde çalışmamız koşuluyla. "Paket açıklanması" ya da "IMF ile anlaşma yapılması" etrafındaki tartışmaların önemli kısmı bu amaca hizmet etmiyor. Bütünlüğü olan ciddi bir programın açıklanması, ülkemizdeki karar alıcıların bekleyişlerini olumlu yönde etkileyeceği için IMF ile anlaşma yapılması da yabancıların kaygılarını azaltacağı için iyidir. Ama ekonominin performansını asıl belirleyecek olan iktisat bilgisine dayalı ciddi önlemler alınması ve bunların uygulanmasıdır. Böyle olunca işler çabucak çözülecek, kısa zamanda bu dertlerden kurtulacak mıyız? Sanmıyorum. 2009'un son çeyreğine kadar ekonomiden düzelme sinyalleri geleceğini beklemiyorum. Son çeyrekte de ekonomimiz büyümeye başlasa bile, işsizlik ciddi sorunumuz olmaya devam edecek gibi görünüyor. Ama bu yolu izlemezsek, işler daha da sarpa sarabilir. Bugün sonuç almamızı sağlayabilecek olan elimizdeki politika araçları gecikirsek işe yaramayabilir.

    Bu yazı 09.01.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır