Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    'Enflasyondan korkma, para bas'

    Hasan Ersel, Dr.20 Mart 2009 - Okunma Sayısı: 1160

    Son zamanlarda "enflasyondan korkmayalım" ve "para basalım" diyenler çoğaldı. Enflasyondan korkmamak ne demek? "Hastanın ateşinin yükselmesinden korkmayın" demeye benziyor. Burada ayırt edilmesi gereken iki farklı olgu var: Hastalık ve bunun görüntüsü. Aynen yüksek ateş nasıl vücutta rahatsızlık olduğunun göstergesiyse enflasyon da ekonominin işleyişinde sorun olduğunu gösterir. Hastanın ateşinin yükselmesini hastalığın kendisi sanıp, hastayı buzlu çarşaflara sarıp bekletirsek, onu iyileştireceğimize daha kötüleşmesine hatta ölümüne yol açabiliriz. İktisat politikası da enflasyona yol açan sorunları çözmek yerine onun görünmesini engellemeye yönelirse, sorunu çözmüş olmaz. 1950'lerin sonlarına doğru Milli Korunma Kanunu'nun cezai yaptırımlarıyla fiyatların artmasını engellemeye çalışan iktidar sadece resmi istatistikleri etkileyebilmişti. O dönemin Akbaba mizah dergisine bakanlar, karaborsanın nasıl devleştiğini görürler. Sonuçta tarihimizin en ağır istikrar programını yürürlüğe koymak zorunda kaldık. Enflasyonu düşürmenin/artmamasını sağlamanın toplumsal maliyeti de vardır. Bu maliyet ihmal edilip, çok sevdiğimiz "her ne pahasına olursa olsun" sloganıyla da bu iş yapılmaz. Nasıl doktor da ateşi düşüreceğim diye hastanın bünyesini tahrip edici bir tedavi uygulamazsa, iktisat politikası yapımcısı da enflasyonu düşürmek/artmasını engellemek için alacağı önlemlerin iktisadi yapı üzerindeki etkilerini hesaba katar. Ama unutulmaması gereken bir nokta daha var: Ateş de enflasyon da süreklilik kazandıklarında, bünye üzerinde yıpratıcı etki yaparlar. Bu nedenle ne doktor ateşi düşürmeye boş verir ne de ciddi bir iktisat politikacısı yapımcısı enflasyonun yükselmesine... "Para basalım" ifadesi herhalde "para arzını artıralım" anlamına geliyor. Bu ifadede ilginç bir vurgu var: Para arzının bir makamın iradesiyle artırılabilir olduğu varsayılıyor. Acaba öyle mi? 1930'larda Viyana'da ünlü matematikçi Carl Menger'in öncülük ettiği bir grup bilim adamı, matematiksel iktisat alanında çok önemli araştırmalar yapıyorlardı. Bu grubun ilginç bir üyesi Karl Schlessinger (1889-1938) adlı bir bankacı idi. Adının bugün de anımsanmasını sağlayan katkısı ise "tamamlayıcı gevşeklik" (complementary slackness) kavramıydı. Daha sonra matematiksel programlamada çok yaygın olarak kullanılan bu kavramı konumuzla şöyle ilişkilendirmek olanaklı: Bir mal (ya da hizmet) kıt ise (istem, sunuma eşit ya da daha fazlaysa) o malın fiyatı bir artı sayıdır, bu durum tersine dönerse fiyat sıfır olur. Para bastık diyelim. Bu artan parayı isteyen olmazsa ne olacak? Akla üç sonuç geliyor: Merkez Bankası'nın bastığı parayı kimsenin istemeyeceğini (kredi açamayacağını) düşünen banka bu paraya talip olmaz, o zaman "rezerv para" büyümez. Kredi ile mevduatın karşılıklı etkileşimiyle ortaya çıkan banka parası yaratılma süreci başlamaz. Para arzı (M1 ve/veya M2) da artmaz. Bir süredir ABD'de olup biten de bu. Bu istenmeyen bir durum. Peki, parayı bir yolla kişiye ulaştırdığımızı düşünelim. Parayı tutmak istemiyorsa, ya gider döviz alır ya da mal. Döviz alırsa, etrafı "dolar iki lira olacak mı?" korkusu basar. Ya da gider mal alır. Bu durumda, mal piyasasında sunum artmazsa, mal fiyatları yükselir. Nedense, korkmadığımız durum da bu! Ama dikkatinizi çekeyim, "istemediğimiz", "korktuğumuz" ve "korkmadığımız" durumların hepsinin nedeni aynı: Para isteminin artmaması. Demek ki parayı artırabilmek için merkez bankası, mevduat sahipleri, kredi müşterileri ve bankaların birlikte bunu istemesi gerekiyor. Bunlardan ilkinin iradesi yetmiyor...

    Bu yazı 20.03.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır