Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    TEPAV'ın çalışması çok yönlü önleme dikkat çekiyor

    Hasan Ersel, Dr.27 Mart 2009 - Okunma Sayısı: 1047

    Asya'dan gelen son haberler iç açıcı değil. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Japonya'nın şubat ayında ihracatının yüzde 49 düştüğü açıklandı. Bu düşüş ABD'ye ve AB'ye ihracatta, sırasıyla yüzde 58 ve yüzde 55 olmuş. Japonya'nın sadece gelişmiş ülkelere ihracatı düşmüyor. Çin'e olan ihracat da yüzde 40 düşmüş. İthalatında da yüzde 41 düşüş var. Japonya'da 2008'in son çeyreğinde GSYH yüzde 12,1 azalmış. 2009'un ilk çeyreği için benzer bir sonuç bekleniyor. Bu, 1974 yılından bu yana herhangi bir gelişmiş ekonomide kaydedilen en büyük gelir düşüşü. Yılın tümünde ise ekonominin yüzde 5,8 daralacağı tahmin ediliyormuş.  Çin'de de ihracat düşmeye devam ediyor. Güney Kore, Tayland, Malezya ve Singapur ise ihracatın düşme hızının azalmasıyla avunuyor. Vietnam ise bu bölgedeki tek şanslı ülke. Pirinç ve altın ihracatındaki artış nedeniyle toplam ihracatında artış olmuş ama sadece yüzde 2. Ancak bölge ekonomilerini izleyen uzmanlar, bu sonuçlardan pek etkilenmemişler. Bekleyişleri, bu ülkelerde ihracattaki azalmanın devam edeceği yönünde. Dünya ticaretinin çok büyük bir kısmını belirleyen ülkelerdeki bu gelişmelerin bir noktada bizi etkilemesi elbette söz konusu olacak. Bu etkinin kendisini nerede ve ne zaman göstereceğini kestirmek ise pek kolay değil. Küresel ekonomiyle bütünleşmiş olmanın pek çok iyi tarafı olabilir ama böyle de bir maliyeti var. İşi oluruna bırakmak, üretimin ve istihdamın çok düşmesine göz yummak demek. TEPAV'ın Türkiye Ekonomisi İçin Kriz Önlemleribaşlıklı çalışmasında sözü edilen, hiçbir şey yapılmazsa ne olur senaryosu bu. Tabii bu senaryonun gerçekleşmesi beklenmiyor. Amaç; hangi önlemlerin, bu duruma oranla en iyi sonucu vereceğini bulmaya çalışmak. Çalışmada üzerinde durulduğu üzere dış kaynak sorununun öncelikle çözülmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye'nin hem tasarruf açığı var hem de döviz açığı! IMF ile anlaşma yapmadığımız takdirde de işleri yürütebileceğimize bizleri belki ikna etmek olanaklıdır ama yabancıların ikna olacağını sanmıyorum. Dolayısıyla IMF ile anlaşma yapmak sorunu hiç de küçümsenecek bir şey değil. Çok yönlü önlem alma gereği Çalışmanın bulgularından birisinin altını çizmek istiyorum. O da ekonominin bu sorunu olabildiğince az zararla atlatabilmesini sağlamanın yolunun çok yönlü önlemler almaktan geçiyor olması.Nedeni şu: Krizin gelişme biçimini kestirmek pek olanaklı değil. Onun için krize karşı önlemlerin bir kısmının bünyenin hastalanan kısmını tedavi etmeye, diğerlerinin de hastalığın diğer taraflara bulaşmasını önlemeye yönelik olması gerekiyor. Her önlemin maliyeti olduğunu düşünürseniz, böyle bir yaklaşımı başarıyla uygulayabilmenin kaynak gereksinimi epeyce yüksek. Bu da müdahale paketlerinin maliyetini artırıyor.

    Bu sorunun çözümü kolay değil. Çünkü, kamunun elindeki kaynaklar sınırlı. Akla şu soru geliyor: Elimizdeki kaynakları en etkin biçimde kullanmak için kamu yönetimini mi kullanmalı, yoksa bankacılık sisteminden mi yararlanmalı? İlk seçenek idari kararlarla çalıştığı için denetlenebilirlik avantajına sahip ama bu yolla etkinlik sağlamanın zor olduğunu kendi deneyimizden biliyoruz. İkinci yol piyasa mekanizmasına dayanıyor. Bundan sonuç alabilmek için ise banka kredisi kanalının çalışması gerekli. Banka sistemimizin sağlıklı ve güçlü olduğunu iddia ettiğimize göre onların müşterileri hakkındaki yargılarına güvenimiz var demektir. Ancak bankaların iş hacimlerini büyütebilmeleri için müşterilerine olduğu kadar kendilerine de güvenebilmeleri gerekir. Bu ise sermayelerinin, daha çok iş yapabilmelerini sağlayacak kadar yüksek olmasını gerektirir. Dikkatinizi çekeyim, bu sermaye gereksinimi bankaların mali bünyelerinin güçsüz olması nedeniyle değil, özel kesimin dışarıdan artık temin edemediği dış kaynağın, hiç olmazsa bir kısmının, bankacılık sistemimizce karşılanabilmesi için gerekli. Bu kaynağın teminini bir önlem olarak düşünmek gerekiyor. Tabii maliyetini de.

    Bu yazı 27.03.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır