Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Neden iktisat politikasında değişikliğe gerek var

    Hasan Ersel, Dr.10 Nisan 2009 - Okunma Sayısı: 979

    1890'da ünlü Fransız matematikçisi Jules Henri Poincaré, dinamik sistemlerin davranışlarının başlangıç koşullarına çok duyarlı olduğunu ortaya koydu. Bunun sonucu olarak, başlangıç koşullarında çok küçük bir değişiklik olduğunda, sistemin davranışı çok değişiyordu. Başka bir değişle bu durumda hiçbir rastlantısal öğe taşımayan bir sistemin davranışı "rastlantısal" dolayısıyla "öngörülemez" oluyordu. Poincaré'nin bu önermesi 70 yıl sonra matematikçilerin ilgisini çekti ve "kaos" kuramının oluşturulmasında önemli bir rol oynadı. Kaos kuramı ise iktisadi düşünceyi etkiledi. İktisadi değişkenlerin davranışlarında görülen "davranış bozuklukları", yani modellerin öngörülerine uymayan davranışlar üzerinde çalışmalar yoğunlaştıkça, iktisatçıları zorlayan sonuçlar elde edilmeye başlandı. Başlangıçta ekonomik sistemlerin "yörüngeden çıkmalarının" tek nedeni olarak "dışsal şoklar" düşünülürken giderek bu sonucu veren güçlerin sistemin kendi içinden kaynaklanabileceği anlaşılmaya başlandı. Tabii bu, iktisadi olaylara bakış biçimini etkiledi. İktisat politikası kararlarını alırken dıştan gelen etkilerin yanı sıra iktisadi karar birimlerinin davranışlarının da çok daha detaylı bir biçimde çözümlenmesi ve hesaba katılması gerektiği anlaşıldı. Eğer bir sistem kendi davranışları nedeniyle beklenmeyen ve/veya arzu edilmeyen davranışlar gösterirse akla gelen ilk soru, bu sistemi denetim altına almak için ne yapılması gerektiğidir. Dolayısıyla yapısı gereği kalımsızlık (istikrarsızlık) yaratabilecek bir sistemi tasarlayan ya da böyle bir sistemle çalışmak zorunda kalan kişinin ilk işi, bu durumun verebileceği zararları en az indirecek, bir denetim sistemi kurmaktır. Örneğin, manevra yeteneğinin artması için "yapısal olarak kalımsız" imal edilen, F-16 savaş uçağının ayırt edici özelliği, pilotun uçak üzerindeki denetimini çok artıran, bilgisayara dayalı "kablo ile uçuş" (fly-by-wire) denetim sistemi ile donatılmış olmasıdır. İktisadi yaşamda mühendislikteki denetim çözümüne karşılık gelen, iktisat politikası kararlarıdır. Bunlar iktisat politikası yapımcısına sistemi denetleyebilme olanağı sağlarlar. Bu nedenle de iktisat politikası kuramında giderek hâkim olan anlayış, ekonominin "özünde kalımsız" olduğu varsayımından hareket etmektir. Ekonominin "özünde kalımsız" olması aslında kötü bir özellik değildir. Nasıl ki, F-16 uçağının yapısal olarak kalımsız olması onun manevra yeteneğini artırıyorsa, kalımsızlık bir ekonominin canlılığının ayrılmaz bir parçasıdır. O halde iktisat politikasının amacı, ekonominin canlılığını öldürmeden kalımlılığını sağlamaktır. Bu da kolay bir iş değildir. Son krizde, işi ciddiye alan ülkelerde ve G-20 kararlarından edinilen izlenime göre küresel ölçekte, var olan denetim sistemlerinin bu amacı sağlamada yetersiz kaldığı sonucuna varıldı. Daha etkin denetim mekanizmaları tasarlanıp yürürlüğe konulmaya çalışılıyor. Kimileri buna, tarihte bu konuda en önemli katkılardan birisini yapmış olan iktisatçıya gönderme yaparak "Keynes'çi" diyor. Ama bunu, bu arayış sürecinin iktisat politikası çerçevesini Keynes'in söylediklerinin tekrarına götüreceği biçiminde anlamamak gerekir. Söz konusu olan, Keynes'in bakış açısına yaklaşmaktır, onun yaşadığı günlere değil.

    Türkiye'de ise farklı bir tutum sergileniyor. Sistemin davranışında değişiklik olmasına rağmen (üretim hızla düşüyor, işsizlik çok artıyor), denetim mekanizmasında (iktisat politikasında) somuta indirgenen köklü bir değişiklik yok. Mevcut iktisat politikası uygulamalarıyla sistemin eski denge yoluna dönebileceği varsayılıyor. Bu nedenle de hükümetin en önem verdiği konu bekleyişlerin "dışsal etkilerle" bozulmaması. Bunu sağlamak için de "Kaygılanmayın, işinize devam edin" anlamına gelen mesajlara ağırlık veriliyor. Oysa sistemin kendi iç dinamiğinden gelen [yapısal] sorunlar söz konusu olduğunda, bu yaklaşımın etkili olma şansı çok düşük.

    Bu yazı 10.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır