Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bankacımız siyah giydiyse o gün bekleyişler kötü, gri giydiyse güzel

    Hasan Ersel, Dr.27 Nisan 2009 - Okunma Sayısı: 1093

    Bekleyişlerden söz edenler neyi kastediyor? Bilançoyla mı, gelir tablosuna mı, yoksa varlık fiyatlarına dair olanlardan mı? Bankacımızın hangi tür bekleyişlerine önem verdiğini kestirebiliyor muyuz? Yaşadığımız krizden nasıl kurtulabileceğimizden söz edenlerin bir kısmı, olayın en büyük açıklayıcısının "bekleyişler" olduğunu söyleyip, "bekleyişlerin düzeltilmesiyle" bunun sağlanabileceğini iddia ediyor. Bu görüşü ileri sürenlerin en azından şu soruları yanıtlamalarını bekliyorsunuz: Bu bekleyişler nasıl oluşuyor? Oluştuktan sonra kolay değişiyor mu, yoksa inatçılar mı? Değişmeleri neye bağlı? Teselli edici öğütlerle mi değişecekler, yoksa dönüşü olmayan bir yola girdiklerini iyice görmelerini sağlayacak köklü değişimler sonucunda mı? Doğrusu, bu soruların sorulup sorulmadığından pek emin değilim ama yetkililerin yanıtlamadığına eminim. Bu soruların yanıtlarını bildiğim iddiasında değilim. Ama bekleyişlerin nasıl oluşturulduğu konusunda bir deneme yaparak, hiç olmazsa, düşünmeye başlayabiliriz. Bir kredi ekonomisini düşünelim. Yani, ekonominin dünü, bugünü ve yarınını bağlamada finansal ilişkiler önemli bir rol oynasın. Böyle bir ekonomide, bir anlamda, finansın, üretimin önüne geçtiğini söyleyebiliriz. Başka bir deyişle ileride kazanç elde edebilmek için bu gün paranın nasıl kullanılacağı konusunda verilecek karar, neyin, nasıl ve ne kadar üretileceğini de belirlemiş olacaktır. Alım-satım ise bu bağlamda, mantıksal öncelik sıralamasında üretimden sonra gelmektedir. (Tabii "bu böyle olmamalıdır, üretim toplumun isteklerini tatmin etme yönünde öncelikli olmalıdır" diye düşünülebilir. Bu "olması gerektiğini" düşündüğünüz durumdur. Sözünü ettiğim ise "olan".)  

    Bankacıyla müşterinin öyküsü Böyle bir ekonomide, kredi sözleşmelerinin nasıl yapılacağına bir göz atalım: Her sabah koyu renk elbisesini giyip işine giden bir bankacıyı düşünelim. Bu bankacı hangi koşullarda bir kredi sözleşmesinin altına imza atar? Bankacının temel kaygısı, açtığı krediyi ve sözleşmede üzerinde anlaştıkları faizi geri almaktır. Demek ki bankacı, kredi sözleşmesinden kaynaklanan ödemelerin tümünün karşılanmasıyla; yani, müşterinin borcunun tamamını ödeyebilecek durumda olup olmadığı ile ilgilidir. Dolayısıyla onu ancak bu konuya ışık tutacak bilgiler ilgilendirecek, onlar üzerinde çalışacak, diğer bilgileri ise ihmal edebilecektir. Kuşkusuz borcun ödenebilir olması için ilerideki gelir akımlarının bunu karşılıyor olması gerekir. Ama ilerideki gelir akımlarını tahmin etmek o kadar da kolay değildir. Bu durumda, kredi sözleşmesinin güvenilirliğini sağlayan müşterinin öz kaynaklarının güçlü olmasıdır. Demek ki bankacımız açısından önemli bilgiler kredi müşterinin bilançosunda yer almaktadır. Bankacımız bu değişkenlere ilişkin bekleyişlerine dayanarak karar alır. Bu kredi ilişkisinin uzunca bir süre sorunsuz devam ettiğini düşünelim. Bankacı müşterisine güvenmeye başlamış olsun. İşini büyütmesi durumunda daha çok kredi kullanabileceğini de görüyor olsun. Tabii o zaman bankasının iş hacmi ve dolayısıyla kârı artacak, kendisinin alacağı prim de yükselecek. Ancak, kredi sözleşmesinin güvenli olması için öz kaynak koşulunda ısrar etmesi durumunda bu kredi artışının sağlayamayacağını varsayalım. Bankacımız güneşli bir güne biraz daha iyimser olarak başlasın. Daha sabahtan, koyu renk yerine, gri elbisesini giyip işine gitmeye karar versin. Bu değişiklik ve güzel havada yürümek ona iyi gelmiş olmalı ki ofisine geldiğinde artık "neden borcun tamamının ödenmesi kısıtı içinde kalayım. Eğer müşterinin nakit akımları borç servisini ödemeye yetiyorsa sorun yok. Bu koşul sağlandığı sürece kredi miktarını artırabilirim. Müşteri de bu krediyi kullanmak istediği sürece bu koşula uyarak devam edebilir" diye düşünüyor olsun. Dikkat edilirse, bu durumda risk algılamasına temel olan bilgi artık kredi müşterisinin bilançosu değil, gelir tablosudur. Eğer nakit akımları kredi sözleşmesinin gerektirdiği ödemeleri (faiz, komisyon vs.) karşılamaya yeterli ise sorun yoktur; kredi müşterisi borçlarını yenileyebilecek durumdadır. Bunun sağlanması kredi sözleşmesini yapmak için yeterlidir. Önemli olan bu değişkenlere ilişkin olarak bankacımızın bekleyişleridir. Nakit akımların borcun tamamını ödemeye yetip yetmemesi, bu bağlamda, önemli değildir. Bu bilgi ihmal edilebilir.

    Ponzi dünyası Müşteriye kullandırılan kredi bu çerçeve içinde artmaya devam etsin. Müşteri kârlı görünen bir yeni proje için yine bankacımıza başvursun. Ama bu defa hesaplar kredi müşterisinin nakit akımlarının ne ana para taksitlerini, ne de faiz ödemelerini karşılamak için yeterli olmadığını gösteriyor olsun. Bankacımızın, sabah iyi tarafından kalktığını, gri elbisesini bile bir tarafa bırakıp, iyice açık renk bir elbisesini giyip, yakasına karanfilini taktıktan sonra, neşe içinde işine geldiğini düşünelim. İyimserliği, kredi sözleşmesine yaklaşımına da yansısın: "Üzülmenize gerek yok" desin müşterisine, "Gerçi gelir akımlarınız krediye ilişkin ödemelerinizi karşılamaya yetmiyor ama size kolaylık gösterebiliriz. Gerekli ipotek ve teminatları alırsak bir miktar kredi daha temin edebilirsiniz." Dikkat ederseniz artık, ne kredi müşterisinin bilançosundaki ne de gelir tablosundaki bilgilere gerek kalmıştır. Önemli olan bankacımızın ipotek ve teminatların piyasa değerine ilişkin bekleyişlerdir. Gerçi bunlar nakde çevrildiğinde ise tabii kredi müşterisinin öz kaynakları azalmış olacaktır ama bankacı o günün gelmemesini dileyerek, sözleşmeyi hazırlar ve keyif içinde evine döner. Akşam biraz dinlendikten sonra, durumu gözden geçirdiğinde, aslına, Ponzi'nin dünyasına adım atmış olduğunu fark eder. Bu noktadan sonra kendi yaptığı türden işlemlerin yaygınlaşmamış olmasına dua etmekten başka yapacak bir şey kalmamıştır.

    Dualar tutmazsa Ama bazen de dualar tutmaz. 2008'in ABD'sinde olduğu üzere. O zaman, varlık fiyatları düşer; ipotekler ve teminatlar krediyi karşılayamaz hale gelir. Müşteri iflas etme aşamasına gelir (ABD'de General Motors), bankanın bilançosunda batık krediler şişmeye başlar (IMF'ye göre 2009 başlarında dünya mali sisteminin zararı 4.1 trilyon dolara ulaşmış). Bankacımız, bir mucize sonucu, hâlâ işinden kovulmamışsa, ertesi sabah işe gitmek üzere kalkıp elbise dolabını açtığında karısının bütün açık renk elbiselerini attığını görür. Sadece koyu renk elbiseleri kalmıştır. O da siyah bir takım elbise seçer, siyah bir boyunbağı takar ve işine gider. Masasına oturur, ilk kredi talebi dosyasını açar ve bilanço üzerinde çalışmaya başlar. Artık firmanın öz kaynaklarının açılacak krediyi karşılaması bile onun için tatmin edici değildir. Öz kaynaklarının bunun ölçütün gerektirdiğinden çok daha fazla olması gerektiğini düşünmektedir. Dün göz attığında yeni bir kredi açma umudu veren dosya artık hiç de çekici görünmemektedir. Kredi başvurusunu reddeder. Bekleyişleri çok değişmiştir. Şimdi soralım: Bekleyişlerden söz edenler neyi kastediyor? Bilançoyla ilgili bekleyişlerden mi, gelir tablosuna ilişkin bekleyişlerden mi, yoksa varlık fiyatlarına ilişkin olanlardan mı? Bankacımızın hangi koşullarda hangi tür bekleyişlerine önem verdiğini kestirebiliyor muyuz? Farklı bekleyişler sözkonusu ise doğal olarak da bunları etkileyen nedenler de farklı olacaktır. Dolayısıyla da bankacımız bekleyişlerini farklı göstergelere, gelişmelere bakarak oluşturacaktır. Bunların neler olduğunu biliyor muyuz? Bu nedenleri etkileyebilecek araçlarımız var mı? Bir adım daha atalım, örneğimizdeki bankacının iyice bozulan bekleyişlerini kim, nasıl ve hangi sürede iyileştirecek? Bu sorulara doğru dürüst yanıt veremiyorsak, "bekleyişler efendim" dedikten sonra susup muzaffer bir edayla etrafı süzmenin pek de anlamı yok... Bu öykü, Hyman P. Minsky'nin bundan 20 küsur yıl önce söyledikleri ile Christopher A. Sims'in son bir kaç yıldır ileri sürdüğü görüşleri basit bir çerçevede ilişkilendirme denemesi. Ama bu düzeyde bile "bekleyişler", ele alınması hiç de kolay olmayan bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu nedenle "bekleyişleri etkilemekten" kolayca söz edenlere kuşkuyla bakıyorum.

    Bu yazı 27.04.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır