Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İhracata dayalı büyüme yolu daralırken Türkiye ne yapacak

    Hasan Ersel, Dr.25 Mayıs 2009 - Okunma Sayısı: 1065

    Türkiye'nin yararlandığı küresel koşulların artık sürmeyeceği anlaşılıyor. Peki ne yapacağız? Akla mallarımıza olan dış talebi, iç talep ile ikame edip, iç talebe dayalı büyüme yolunu seçmek geliyor. Ancak bir sorun var. O da Türkiye'nin iç talebini karşılamak için üretim yapabilmek için ham madde, yarı mamul ve sermaye malı biçiminde ithalât yapmak zorunda olması.   Küresel kriz sonrasında nasıl bir yeni dünya düzeni nasıl oluşacak? Doğrusu sorunun verilmesi gereken yanıtı "bilemiyoruz" olmalı. Ama insan bilmediği konularda düşünmeyi seviyor. Tabii belki bir işe yarar diye de umutlanmıyor da değil. Bu da o tür bir düşünce alıştırması... Küresel ekonomide, geçtiğimiz dönemde ortaya çıkan bazı gelişmelere göz atalım. Bunların başında dünya mal ve hizmet ticaret hacminin hızlı bir biçimde büyümesi geliyor. Tablo 1'den görüleceği üzere 2003-2007 dönemini kapsayan beş yılda, dünya mal ve hizmet ticaret hacmi yılda ortalama yüzde 7,8 artmış. Ancak bu eğilim 2008'de kesilmiş görünüyor. IMF'nin verilerine göre 2007'de yüzde 7,2 büyüyen dünya ticareti, 2008'de sadece yüzde 3,3 büyümüş. 2008 yılının son çeyreği ise, bu açıdan, özellikle çarpıcı. Hollanda'nın önemli bir araştırma kuruluşunun yakınlarda yayınlanan tahminlerinde göre, 2008 yılı son çeyreğinde dünya ticaretinin yüzde 11,3 daralmış. Bu rakam söz konusu kuruluşun tahmin yapmaya başladığı 1991 yılından bu yana kaydedilen en derin daralma imiş.  

    Küresel kıpırdanma 2009 yılı için olumlu öngörüde bulunan kimse yok. IMF dünya mal ve hizmet ticaretinde % 11 daralma öngörüyor. Dünya Ticaret örgütü biraz daha iyimser, öngörüsü yüzde 9 azalma biçiminde. Küresel krizin sona ereceği umulan 2010 yılı için ise IMF, dünya mal ve hizmet ticaretinde sadece yüzde 0,6 dolayında bir kıpırdanma bekliyor. Anlaşılan, hızla daralan dünya dış ticareti öyle kolayca toparlanamayacak. Başka bir değişle "ihracata dayalı büyüme dönemi", bir anlamda sona ermişe benziyor. Bu son noktadaki görüşümü biraz açayım: Tabii ki, dünyada dış ticaret yapılamaya devam edecek. Yine bu dış ticarette başarılı olan ülkeler, bundan yararlanacaklar ve bu yolla büyüyecekler. Ama, bu artık eskisi gibi kolay bir büyüme yolu olmayacak. Çünkü, artık hızla büyüyen bir pastadan nasıl olsa bize de düşer dönemi bitti. Pay almaya çalışan, karşısında payı düşecek olanları bulacak; rekabet çok daha yoğunlaşacak. Neden böyle olacak? Uzunca bir süredir dünya ticaretini canlı tutan ve hızla büyümesine yol açan en önemli etmen ABD'nin dış ticaret açığı idi. Bu kriz sonrasında ABD'nin bunu düşürmekten başka çaresi yok. Bu ise ABD'nin ihracatını artırmasından çok, ithalâtını azaltması yoluyla olacak gibi görünüyor (Amerikan malı al). ABD'nin dış ticaret açığını düşürmesi, küresel önemde bir değişiklik. Çünkü ABD'nin yerini dolduracak başka ekonomi yok. Demek ki, küresel ölçekte dış ticaret açığını sürekli büyütebilen bir oyuncu artık olmayacak. Öyle ise dış ticaret fazlasını sürekli büyüterek yoluna devam edebilecek oyuncular da olmayacak. Başta Çin olmak üzere pek çok ülkenin ihracat yapabilme olanakları ve dolayısıyla da dış ticaret fazlaları düşecek. İhracat pazarlarını korumak her ülke için daha önemli olacak ve dolayısıyla, bu pazarlarda rekabet artacak.  

    Türkiye ne yapacak Önce Türkiye'nin dış ticaretinin önemli artış gösterdiği yıllarda küresel ticaretin arttığı yıllar olduğunun altını çizmekte yarar var. Türkiye, bu anlamda olağan dışı bir şey yapmamış olabilir, ama bu fırsattan yararlandığı da açık. Bu da Türkiye'nin lehine bir puan. Ancak Türkiye dış ticaretinin GSYH'sı içindeki payını önemli ölçüde artırmasına rağmen, dış ticaret fazlası vermeyi başarmış değil. İthalâtı bu dönemde de ihracatının üstünde olmaya devam etmiş. Ancak şu noktanın da altını çizmek gerek: Türkiye'de doğrudan ya da dolaylı olarak çok daha fazla insan dış ticaretle ilgili bir faaliyet nedeniyle istihdam edilmiş. Başka bir deyişle, Türkiye ekonomisinin küresel ekonomiye olan duyarlığı artmış. 2008 yılının son çeyreğinden bu yana üretim ve istihdamda gördüğümüz düşüş bunun bir kanıtı. Türkiye'nin yararlandığı bu koşulların artık sürmeyeceği anlaşılıyor. Peki ne yapacağız? Akla mallarımıza olan dış talebi, iç talep ile ikame edip, iç talebe dayalı büyüme yolunu seçmek geliyor. Ancak bir sorun var. O da Türkiye'nin iç talebini karşılamak için üretim yapabilmek için ham madde, yarı mamul ve sermaye malı biçiminde ithalât yapmak zorunda olması. Ne yazık ki, "ABD ithalâtını nasıl kısıyorsa, biz de öyle kısarız" diyemiyoruz. Çünkü, ABD ithal etmekte olduğu ürünlerin büyük bir kısmını, biraz daha pahalı olsa da, kendisi üretebilecek durumda. Türkiye için bu olanak çok daha sınırlı. Hiç olmazsa, orta dönemde. Bu durumda, bu yolu sürdürmek geçtiğimiz yıllardakinden bile daha büyük dış ticaret açığı vermemiz ve dolayısıyla da ödemeler dengesi cari işlemler hesabı açığımızın daha da büyümesi gerek. Oysa, krizle beraber, ödemeler dengesi cari işlemler hesabında vermekte olduğumuz açığı sürdüremeyeceğimizi gördük. Cari açık hemen daraldı. Çünkü, bunun finansmanını sağlayamadık. Bugünkü görünüme bakarsak, ekonomimizi daralmaktan büyümeye geçirebilmek için, cari işlemler açığımızı büyütmemiz gerekiyor. Birilerinin bu açığımızı finanse etmesi gerekecek. İçinde bulunduğumuz ortamda ortalıkta pek böyle birileri görünmüyor. IMF'nin adının gündemde olmasının temel nedeni de bu zaten.  

    Yeni kârlı alanlar Peki ya önümüzdeki dönem? Yukarıda da belirttiğim üzere dünya ticareti hızla büyürken ve dünyada inanılmaz bir likidite fazlası varken, cari açık verebiliyorduk. Çünkü cari açığımızı finanse edebilecek gücü olan ve bize bu finansman olanağını bedeli karşılığı sağlamaktan çekinmeyen birileri vardı. Çekinememelerinin nedeni ise dünya finans çevrelerinin, artan dünya ticaretinin söz konusu olduğu koşullarda Türkiye'nin ana para ve faiz ödemesi için gerekli olanakları (başta döviz olmak üzere) bulabileceğini düşünmekte olmalarıydı. Dünya ticaret ortamı değişince, bu çevreler ellerinde finansman olanakları olsa bile aynı biçimde düşünmeye devam edecekler mi? Büyük bir olasılıkla hayır... Bu durumda Türkiye'nin yapacağı bir şey yok mu? Bence var. Bir kere orta dönemde küresel ekonomideki ortaya çıkan ve önümüzdeki yıllarda ivme kazanacağı anlaşılan dönüşümü iyi algılamamız gerekiyor. Bu pek o kadar kolay bir şey değil. Örneğin ABD'de yürürlüğe konulan program özünde yenileşimi (innovation) özendirmeye büyük ağırlık veriyor. Başarılı olursa, pek çok yeni ürün ortaya çıkacak. Biz dahil dünyada yaygın bir biçimde üretilen pek çok malın (söz gelimi şimdiki otomobiller) üretimi ya da yaygın ticareti duracak. Peki bu hangi alanlarda olacak? Hangi yeni, kârlı alanlar, ortaya çıkacak? Dünyada yeni iş bölümünde Türkiye'ye hangi alanlar açık olacak? Bu sorulara yanıtlar ürettiğimizde sanayimizin bu yeni dünyanın koşullarında başarılı bir biçimde yaşamını sürdürebilmesi için gerekli dönüşüm yönünde hamle yapılması gündeme gelecek. Bu da, bizlere olduğu kadar, dış dünyaya da anlatılabilecek ve güven verebilecek yeni bir sanayi politikasını yürürlüğe koymak demek. Böyle bir politikanın ciddiye alınabilmesi için iç tasarruf oranımızı nasıl artırabileceğimizi de belirlememiz gerekecek. Dış tasarrufları, kendi gelişme amaçları için etkin bir biçimde kullanmış olan gelişmekte olan ekonomilerin ortak bir özelliği var: O da iç tasarruf oranlarının yüksek olması. İç talebi yükseltmek hedefiyle bu çelişiyor mu? Hayır. İç talebin düşük olması ile iç tüketimin düşük olması aynı şey değildir. Yatırımı artırarak da iç talep yükseltilebilir. Üstelik, bazı koşularda iç talebi artırırken bir süre için kişi başına iç tüketimi düşürmek, zaman içinde toplumu orta/uzun dönemde adam başına daha yüksek tüketim düzeyine kavuşturabilir. Bunu topluma anlatmak siyasal beceri ister. Bu doğru... Ama bu yolda başarı elde edildiğinde, dış tasarruf temin etme şansı artabileceği için, gerekli iç tasarruf oranı da aşırı yükselmeyeceği de gösterilebilir.  

    Yıllar Dünya ve Hizmet Ticaretindeki Yıllık Değişme (%)
    2003 4,9
    2004 10,4
    2005 7,5
    2006 9,2
    2007 7,2
    2008 3,3
    2009 -11.0 (Öngörü)
    2010 0,6 (Öngörü)
    Kaynak: IMF World Economic Outlook, çeşitli yıllar

     

    Bu yazı 25.05.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır