Arşiv

  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Reform yapalım demek kolay da

    Hasan Ersel, Dr.12 Haziran 2009 - Okunma Sayısı: 1036

    1979'da Macaristan'a planlama yetkilileriyle görüşmek üzere giden bir heyette yer alıyordum. Görüştüğümüz insanlar, teknik bilgileri güçlü, ne yaptıklarını iyi bilen ve hiç olmazsa benim bekleyişime oranla, olayları çok daha eleştirel gözle görebilen, bunu da ifade etmekten kaçınmayan kişilerdi. Tabii böyle insanlar çok da alçakgönüllü oluyorlar. Neredeyse olup biten olumlu hiçbir şeyde katkıları yokmuş gibi konuşuyorlardı. Ancak bir toplantıda, bir Macar yetkili, "Dünyada yöntem açısından tek doğru reformu biz yaptık" deyiverdi. Herhalde o da bizim böyle bir açıklamaya şaşıracağımızı bekliyordu ki, sözüne devam etti: "Yanlış anlamayın, 'Doğru işler yaptık' demiyorum. Sadece doğru yol izledik. Sonunda yine de beklemediğimiz pek çok olayla karşılaştık, aldığımız kararların bir kısmı da ya yanlış çıktı ya da işe yaramadı". Sonra olayı biraz daha açtı. Macarlar, II. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan merkezi planlama modeliyle işin pek de iyi yürümeyeceğini daha başlarda fark etmiş, köklü bir reform gereği üzerinde düşünmeye başlamışlar. Macar Bilimler Akademisi bu konuda araştırmaları 1952 yılında başlatmış. Bu tarihten sonra aralarında ünlü Macar iktisatçısı Janos Kornai'nin "İktisadi Faaliyetin Aşırı Merkezileşmesi" adını taşıyan ve daha sonra Oxford Üniversitesi Yayınevi tarafından İngilizcesi basılan doktora tezi başta olmak üzere, binlerce araştırma, rapor ve makale hazırlanmış. Neler yapılması ve nasıl yapılması gerektiği konusunda ana çizgiler belli olduktan sonra sıra siyasal düzeyde ikna aşamasına gelmiş. Reformcular, 2-3 üst düzey yöneticiyi ikna edip, reform yapmaya kalkışacak kadar saf değillermiş. Herkese dertlerini (reformun ne sağlayacağını, maliyetinin ne olacağını, nasıl karşılanacağını) anlatmaya çalışmışlar: Siyasiler, bürokratlar, işçi sendikaları vs. Tabii, arada bir yığın da olay (1956'daki gibi çok acı olanlar da dahil) yaşanmış. Sonuçta 1969 yılı haziran ayında Macar parlamentosu bir yasayla bu köklü reform programını kabul etmiş. 1979'da Macaristan diğer planlı ekonomilerden çok farklı, çok daha merkeziyetçilikten uzak, dışa açık bir ekonomi görünümdeydi. Tabii, her şey güllük gülistanlık değildi ama o günkü duruma çok kızanlar bile -ki epeyce vardı- bu reformlar sayesinde önemli bir atılım yapıldığını kabul ediyorlardı.

    Gençken, reform yapmanın tek sorununun doğru yolu bulmak olduğunu sanır, işin sadece teknik yönüne ağırlık verirdim. O noktada saçmalamamak gerektiği konusunda görüşüm değişmedi. Ama bunu yapmanın bırakın yeterli olmayı, gereklilik koşullarını bile sağlamadığını, zaman içinde fark ettim. Reform yapabilmenin (reform yasası geçirebilmekten söz etmiyorum) önkoşullarından en önemlisinin neyin, niçin, hangi yolla değiştirileceğine ve bunun maliyetinin nasıl bölüşüleceğine ilişkin olarak toplumsal uzlaşı sağlanması olduğunu da... Bu koşul sağlanmazsa reformlar üzerinde bolca gevezelik edilebilir, hatta "her şeyi değiştirmeye" yönelik yasalar bile meclisten geçirilebilir ama sonuçta hiçbir şey değişmez. Bu nedenle birileri, bu yönde hiçbir adım atmaksızın, yaygın ve köklü reformlar yapmaktan dem vurunca aklıma Giuseppe Tomasi di Lampedusa'nın "Leopar" adlı romanının önde gelen karakterlerinden, aristokrattan dönme devrimci, Tancredi Falconeri'nin ünlü sözü gelir: "Her şeyin aynı kalmasını istiyorsak her şey değişmelidir."

    Bu yazı 12.06.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır