Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    İktisatçılar boş ümit vermediler

    Hasan Ersel, Dr.22 Haziran 2009 - Okunma Sayısı: 1058

    Anadolu Üniversitesi'nin düzenlediği "Uluslararası Anadolu İktisat Kongresi" birçok ülkeden akademisyeni bir araya getirdi. Eskişehir ve üniversiteden etkilenen iktisatçılar, iktisat politikası konusunda ise gayet gerçekçiydiler.   Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü 17-19 Haziran 2009 tarihleri arasında "Uluslararası Anadolu İktisat Kongresi" başlıklı bir etkinlik düzenledi. Her şeyden önce bu kongreyi düzenleyen, emeği geçen herkesi kutlamak istiyorum. Gerçekten çok başarılı bir toplantıydı. Çok değişik alanlarda, çok sayıda ve farklı görüşleri yansıtan tebliğler sunuldu ve tartışıldı. Kendi hesabıma bu etkinliğe katılabilme fırsatını elde ettiğim çok memnun oldum. Katılabildiğim toplantılardan çok yararlandım, epeyce de öğrendim. (İki noktayı açayım: Aynı anda pek çok salonda farklı konularda oturumlar yapıldığı için insan seçme yapmak zorunda kalıyor. Seçme yapmanın da derste anlatıldığı kadar kolay olmadığını bir kez daha görüyorsunuz. Aklınız hep "öbür" salon[lar]da kalıyor. Niçin "epeyce öğrenmekle" yetindiğimi soracak olursanız, sorun yaşımda... Gençler çok daha fazla öğrenmişlerdir. Bundan eminim. Gözleyebildiğim heyecanları bunun kanıtı idi.) Bu çok güzel girişimin devam etmesini umuyorum. Özellikle ülkenin dört bir yanına dağılmış iktisatçıların böyle hoş bir ortamda bir araya gelmelerine, tartışmalarına ve birbirlerini tanımlarına büyük katkısı oluyor. Bu da ortak çalışmaları özendiren çok önemli bir boyut. Bütün bunlar iki dışsal etmen ile birleşerek daha da güzelleşiyordu.  

    55 yıl sonra Eskişehir Bir kere, Anadolu Üniversitesinin kampusu çok güzel. Sadece bizler gibi Türkiye'nin çeşitli yerlerinden gelenleri değil, çeşitli ülkelerdeki üniversitelerden gelen katılımcıları de etkiledi. İkincisi de Eskişehir. Şehrin kazandığı güzel ve modern görünüm de çok hoştu. Bu açıdan herhalde ben en çok etkilenenlerin başında geliyordum. 55 yıl önce Eskişehir'den ayrılmıştım. İnan yaşlanınca çocukluk anıları çok canlı olarak gözünün önüne geliyor. Porsuk kıyısında dolaşırken, donduğu yıl (sanırım 1952 idi) annemin benim oralarda yürüyüşe çıkarmasını anımsadım. Sonra oturduğumuz sokağı buldum. O zaman, evimizin yanındaki sokakta İbrahim Bacanak Başöğretmen'in (Bacanak Amca) açtığı yuva/ilkokul vardı. 1953 yılında o okulda, gramofonla bizlere, yıllar sonra Hugo Alfven'in 1. İsveç Rapsodisi olduğunu fark ettiğim, müzik çalınırdı. Biraz ötede de o yıllarda artık kapatılmış olan Halkevi... Alt katın penceresinden içeri baktığımızda bir kenarda tozlanmaya bırakılmış olan bakır nefesli çalgıları görebiliyorduk. Hava Harp Okulu'nun bandosundan tanıyordum ne olduklarını... Evimizin tam karşısındaki köşede, bakkal amca vardı. Adını anımsamıyorum. Ama eşi, kışın yakmak için tezek hazırlar, onları güneşte kuruturdu. Şimdi ise bunların hiç birisi yok. Ama sokağımız çok hoş bir değişime uğramış. Artık trafiğe kapatılmış. Oralarda dershaneler olduğu için sokaklarda gençler dolaşıyor. Anılarımdan sıyrılıp etrafıma baktığım anda çağlar ötesine yolculuk etmiş gibi oldum. Bizlere bütün bu güzellikleri kazandıranlara, özellikle de Sayın Yılmaz Büyükerşan'a, çok şey borçluyuz.  

    İktisat politikası sorunları   Eve dönmek, bu defa, bu güzelliklerden ayrılıp günlük yaşamın sıkıntılarıyla baş başa kalmak anlamına geliyordu. Gerçi, kongre düzenleyicileri bu geçişi yapmamız yardımcı olmak üzere da bir hizmet sunmayı unutmamışlardı. Toplantının son oturumu İktisat İşletme ve Finans dergisi yöneticisi Sayın Ali Bilge'nin oturum başkanlığını yaptığı "Küresel Kriz ve Türkiye Ekonomisi" başlıklı toplantı idi. Sırasıyla Erol Taymaz (ODTÜ), Fatih Özatay (TOBB-ETU ve Serdar Sayan (TOBB-ETU) konuştular. Bu üç değerli iktisatçımızı dinlerken, ekonomimizin krizden nasıl etkilendiği konusunda epeyce bilgi birikimimiz olduğuna bir kez daha tanık oldum. Bu kadarla da kalmadı, bundan sonra neler yapılması gerektiği konusunda da somut önerilerini sundular. "Ne yapmadılar?" diye sorarsanız, söyleyeyim: "Boş ümit vermediler". Çok da iyi ettiler. Değerli iktisatçılarımızın neler söylediklerini özetlemeye kalkışmayacağım. Umarım onlar görüşlerini geniş okur kitlesine yönelik olarak kaleme alırlar. Ancak Türkiye'de, onların açıklamalarından da cesaret alarak, iktisat politikasına ilişkin bazı görüşlerimi yinelemek istiyorum. Bunlardan ilki Türkiye'nin üretim yapısında dönüşüm gereği üzerine. Sayın Erol Taymaz, bu kongrede sunduğu tebliğde, kayıt dışı üretimin kayıt içine geçmesinin verimliliği artırıcı etki yaratacağına ilişkin bulgularını iletti. Ancak, bunun "buyurun sizi kayda alalım" demekle olmayacağına da dikkati çekti. Bu süreç, maliyetli hatta acı verici olabileceğini belirtti. Böyle olduğu için de üreticiler kayıt içine girmekte direnirler. Yine böyle olduğu için hükümetler kayıt dışını ortadan kaldırma konusunda çok söz eder, ama pek de bir şey yap[a]mazlar. Öte yandan, Türkiye ekonomisinin küresel ekonomiyle sağlıklı bütünleşmesi için böyle bir dönüşüm zorunlu. İster Avrupa Birliği üyeliği süreciyle bu yöne gidelim, ister kendimiz bir yol bulalım, bunu yapmak zorundayız. Bu bir yılda olacak bir şey değil. Her şeyden önce bu tür faaliyetlerde çalışanların kayıt içi alanlarda çalışmanın gerektirdiği becerilere sahip olmaları gerekiyor. Bu da onlara eğitim verilmesi demek. Bunun maliyetinin ise, kamu bütçesi yoluyla, toplum tarafından karşılanmasından başka çare yok. Tabii bunun yanı sıra, geçici olarak, bu tür şirketlere kamu desteği de vermek gerekecek. Önümüzdeki yıllarda bütçemizde bunların ciddiye alınabilir izdüşümlerini göremezsek söz konusu dönüşümü yapmaya niyetimiz olmadığı sonucuna varmaktan başka çare kalmayacak. O zaman da, dışarıdan bakanlar, bize "geçmiş olsun, kendi düşen ağlamaz" diyecekler. Sanırım giderek yoğunlaşan küresel rekabet ortamında bu hatayı yapmamızdan memnun olacakların sayısı az olmayacak.  

    Yakın geçmişin mirası Sayın Serdar Sayan dış ticaretimizde yeni pazarlar bulmuş olmamızın ne anlama geldiği üzerinde durdu. Yeni pazarlara yaptığımız ihracat, geleneksel pazarlardaki ihracatımızdaki düşüşün beşte biri kadar olduğunu belirtti. Bu önemli bir uyarı. Kuşkusuz yeni pazarlara açılmamız başarıdır. Ancak, bunun eski pazarları ikame edeceğini beklemek düş görmektir. Unutmamız gereken bir nokta var. Yeni pazarlarda satış yaparken en büyük referansımız "Avrupa'ya ihraç edebilmiş olmak"tır. Sayın Fatih Özatay'ın üzerinde durduğu konulardan birisi 2009'da kamu dengesindeki bozulma idi. Ekonomideki daralmanın vergi gelirleri üzerindeki olumsuz etkisi göz önüne alındığında bundan kaçınmak olanaksız. Ayrıca, bu koşullarda kamu açıklarını düşürmeye kalkışmanın yolu, kamu harcamalarını kısmak demek. Ancak, Bu durumun sürdürülebilir olmadığı de açık. Sayın Özatay orta dönemde kamu dengesinin yeniden oluşturulmasını öngören ciddi bir programın yürürlüğe konulmasının zorunlu olduğunu belirtti. Aynı görüşteyim. Ancak böyle bir programın başarısı onun orta dönemde uygulanacağına güven duyulmasıyla olanaklı. Oysa, bence, Türkiye'de, şu anda iktisat politikası saygınlığı açısından bir açık var. Bunu yakın geçmişimizden kalan bir miras olarak da düşünebiliriz. Bu nedenle de söz konusu açığı kapatabilmek için bazı ek güvencelere gerek var. IMF ile böyle bir programa destek veren bir anlaşma yapılması gibi...

    Bu yazı 22.06.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır