Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Her az gelişmiş yerde etnik çatışma olmaz, gelişmiş ülkelerde de sorun ortadan kalkmaz

    Hasan Ersel, Dr.13 Temmuz 2009 - Okunma Sayısı: 1306

    Kimi uzmanlar 'iktisadi az gelişmişliğin' etnik çatışmayı körüklediğini savunuyor. Ancak bu görüş pek de doğru görünmüyor. Her az gelişmiş yerde etnik çatışma çıkmıyor. Ayrıca, iktisadi gelişme de etnik çatışmayı ortadan kaldırmıyor.   Geçen hafta G-8 toplantısını bile ikinci düzeye iten gelişmeler Çin Halk Cumhuriyeti'nin (kısaca Çin) Şincan Özerk Bölgesi'ndeki (kısaca Sincan) Urumçi şehrinde meydana gelen olaylar oldu. En tutucu tahminler bile temel alındığında, olayların boyutu ve şiddeti ürkütücüydü. Etnik gruplar arasındaki ilişkiler soğuk olmaktan çekişmeye kadar değişen biçimlerde ortaya çıkabiliyor. Etnik farklılıkların gerginliğe yol açabildiği de biliniyor. Ama her etnik farklılık çatışmaya dönüşmüyor. Bu defa ise öyle oldu. Etnik gruplar arasındaki ilişkinin nasıl olup da çatışma noktasına geldiği sorusu ise doğal olarak herkesin ilgisini çekiyor. Yanıtlaması kolay bir soru da değil. Bu zorluğu göz ardı edip, aslında "yanıt niteliği taşımayan yanıt" verenler ise çok. Bu tür açıklamalardan birisi "Çin'de yaşanan, etnik farklılık olan başka yerlerde de olur" biçiminde özetlenebilecek bir görüş. Dikkat edilirse, mantıksal açıdan bu önerme, "etnik farklılıkların varlığı çatışma için yeterli koşuldur" anlamına geliyor. Oysa, etnik farklılıkların olduğu pek çok ülkede çatışma olmuyor. Dolayısıyla da böyle bir önermenin doğru olmadığı sonucuna varmak kolay. Bu önermeye, ciddiye aldığım için değil, yakınlarda dile getirildiği için değindim. Etnik sorunlar ve bunlardan kaynaklanan çatışmalar benim uzmanlık alanım değil. Ancak bu bağlamda ileri sürülen görüşlerin bir kısmı iktisadi gerekçelere dayanıyor ve bunlar iktisat kuramındaki tartışmalarda da yer alıyor. Kendimi bu alan ile sınırlayarak bana önemli gelen bir çalışma dizisine dikkati çekmek istiyorum.  

    Etnik çatışma ve iktisadi durum İktisadi bir temele dayanıyor gibi görünen bir görüş "iktisadi az gelişmişliğin" etnik çatışmayı körüklediğini savunuyor. Ancak bu görüş pek de doğru görünmüyor. Her az gelişmiş yerde etnik çatışma çıkmıyor. Ayrıca, iktisadi gelişme de etnik çatışmayı ortadan kaldırmıyor. Sincan'daki olaya bakalım: 2008 yılında Sincan'da kişi başına GSYH 2008 yılında 19.893 Renminbi (RMB) ya da 2.867 dolar). Aynı tarihte Çin'de ortalama olarak kişi başı GSYH ise 3315 dolar. Bu durumda Çin'in 31 bölgesi itibariyle sıralama yapıldığında Sincan eyaleti 15'inci sırada; yani ülke içinde orta gelişmişlik düzeyinde bir yer. Birleşmiş Milletler'in "Beşeri Gelişmişlik Endeksi" hesaplamasına göre yapılan sıralama gelişmişlik düzeyi hakkında daha kapsamlı bilgi verebiliyor. Bu çalışmanın Çin'in bölgeleri için yapıldığı son yıl olan 2006'da Sincan, yine Çin'in orta düzey gelişmiş bir bölgesi olarak sınıflandırılıyor. Bu yılda Sincan 0.707 puanla, bölgeler arası sıralamada 22'nci sırada. Çin'in geneli için endeks değeri ise 0.792. (UNDP: China Human Development Report 2007/8, Beijing, s. 139) Öte yandan Sincan bölgesi Çin'in hızlı gelişen bir yöresi. Sincan bölgesinin GSYH'si 2004'te yaklaşık 28 milyar dolarken 2008'de 60 milyar dolara yükselmiş. Bölgenin bu dönemde yıllık GSYH büyüme hızı dolar cinsinden ölçüldüğünde yüzde 20 dolaylarında çıkıyor. RMB cinsinden ölçüldüğünde ise yüzde 17. Her iki durumda da bölgenin gelişme hızı, Çin'in ortalamasının epeyce üstünde.  

    İktisadi eşitsizlik Bir başka görüş ise "iktisadi eşitsizliklerin" etnik çatışmayı yarattığı biçiminde. Bu konudaki yaygın görüş bir etnik grubun, diğer etnik gruptan daha varlıklı olması durumunu esas alıyor. Bu görüşe göre, görece kötü durumda olan etnik grup rahatsız oluyor ve bu da çatışmaya yol açıyor. Ancak, dikkat edilirse bu, yetersiz bir açıklama. Bir kere, örtük de olsa, bu görüş etnik çatışmayı çıkaranın görece az varlıklı olan etnik grup olduğunu ileri sürmüş oluyor. Oysa böyle bir genelleme yapmak çok zor. Öte yandan, şu soru da yanıtlanmış değil: Niçin görece az varlıklı olan etnik grup öbür grubu "kıskanıp" onlar gibi olmaya çalışmıyor da "haset" duygusuyla hareket ediyor ve başkalarına zarar vermeye kalkışıyor? Bir yanıt o etnik grubun engellenmiş olmasına dayanıyor. Örneğin, devlet bir etnik grup üyelerini yüksek kazanç ya da saygınlık sağlayabilecek işleri yapmaktan mahrum edebilir. Ama tek yol bu değil. Engelleme bir etnik grup aleyhine eğitim eşitsizlikleri yaratarak da olabilir. Bu durumda, iş yaşamındaki rekabet koşulları, sürekli olarak, bu etnik grupta olan insanlara fırsat verilmemesine yol açabilir. Dikkat edilirse her iki durumda da söz konusu ülkedeki devletin sorumluluğu ortaya çıkıyor. İlkinde ayrımcılığı bizzat yaptığı için, ikincisinde piyasa mekanizmasının işleyiş biçiminin fiili ayrımcılık sonucunu vermesi olasılığını giderecek önlemleri almadığı için.  Ancak "iktisadi eşitsizlik" savı, yukarıdakine benzer biçimde bir yapıya kavuşturulsa bile, etnik gerginliğin çatışmaya dönüşmesi olgusunu açıklamaya yetmiyor. Öte yandan iktisadi eşitsizliğin sadece etnik gruplar arasında ortaya çıkması, olanaksız değilse bile, genel kural değil. Daha çok gözlenen hem etnik gruplar arasında ve hem de etnik gruplar içinde eşitsizliğin var olması. O zaman akla bir başka soru geliyor. Niçin kaybedenler bir araya gelmiyorlar da kaybedenlerin bir kısmı bazı kazananlarla etnik temele dayalı bir koalisyon oluşturuyor? Bu koalisyon neden, bazen, etnik çatışmayı bir yol olarak seçiyor?  

    Büyüme yetmeyebilir Bu soruya Joan Esteban ve Debraj Ray ("On the Salience of Ethnic Conflict", American Economic Review, 2008, Cilt 98, No. 5, s. 2185-2202.) yanıt aramışlar. Oluşturdukları modelde insanların amacı kendilerine, iktisadi, siyasal, kültürel ya da dini boyutlarda olabildiğince fazla olanak sağlamak. Yazarlar iktisadi eşitsizliklerin olduğu koşullarda, bu mücadelenin bir etnik çatışma doğurma yönünde bir sonuç vermesinin sınıf çatışmasına (zengin/fakir çatışması) oranla daha olası olduğunu gösteriyorlar. Bunun bir temel nedeni, zenginlerin sınıf çatışması olduğunda daha büyük kayıplarının olması. Öte yandan, bir etnik grubun zengin/fakir biçiminde farklılaşması, aynı zamanda, amaç açısından işe yarayabiliyor. Zenginler, bu mücadeleyi finanse ederlerken, fakirler de emeklerini sunarak birbirlerine destek olabiliyorlar. Oysa sınıf çatışması durumunda bu olanak yok. Yazarlar bir başka çalışmalarında (Joan Esteban ve Debraj Ray: "A Model of Ethnic Conflict", Şubat 2009), aynıetnik grup içindeki gelir farklılıkları derinleştikçe, etnik çatışmanın şiddetlenmesi olasılığının artacağını da gösteriyorlar. Öte yandan, bir etnik grup içinde köktencilik açısından farklılıklar arttıkça, o grubun saldırganlığının düşeceğini de gösteriyorlar. Çatışmanın şiddeti ise yazarların diğer bir çalışmasında gösterdikleri gibi, eşitsizliğin ve kutuplaşmanın derecesine bağlı, (Joan Esteban ve Debraj Ray: "Linking Conflict to Inequality and Polarization", Mart 2009). Görüldüğü üzere, etnik gerginlikler, kişi başına gelirin artmasıyla, kendiliğinden azalmıyor. Tam tersine, iktisadi gelişme eşitsizlikleri artırıyorsa, var olan etnik gerginliği çatışmaya dönüştürebiliyor. Edilgen bir tutum takınıp, çözümü büyümenin nimetlerinden beklemek safdilliği aşan bir hata. Bu sonuçlar yazarların tüm bulgularını kapsamıyor. Ama bu temel sonuçlardan da görüleceği üzere, bazı iktisadi göstergelere kabaca göndermeler yapılarak etnik çatışmayı açıklamak olanaklı değil.  

    Çin ve etnik sorun Çin, çok etnik grubu içinde barındıran bir ülke olmakla övünüyor. Gerçi çok büyük bir çoğunluk (yüzde 91,6) Han Çinli. Uygurlar nüfusun sadece binde 6,8'ini oluşturuyorlar ve 6'ncı en büyük etnik grup sıfatını taşıyorlar. Çin'in kâğıt paralarının üzerinde, herhalde, etnik gruplara saygı ifadesi olarak dört dilde "Çin Halk Bankası" yazıyor. Bu dillerden birisi de Uygurca. Pekin'de göze çarpan görkemli binalardan birisi "Devlet Etnik İşler Komisyonu". Bakanlık düzeyinde bir örgüt; bakanın adı da Li Dek Su imiş. Bütün bu göstergelere bakarsak, Çin'in etnik grupları ve onların sorunlarını ciddiye aldığı sonucuna varmak gerekiyor. Ama Urumçi'de patlak veren olaylar göz önüne alındığında, akla iki seçenek geliyor. Bunlardan ilki, görünüm ile özün bir birini tutmadığı, yani Çin'in aslında etnik grupların sorunlarıyla ilgilenmeyi önemsemediği. İkinci seçenek ise Çin'deki siyasal ve idari mekanizmanın etnik sorunları çözmeyi beceremediği ve hatta derinleşmesine bile yol açmış olabileceği. Beceriksizlik ile denetlenemeyen yetkenin birleşmesinin ne ölçüde trajik ve beklenmedik gelişmelere yol açabileceğinin örneklerini hem Çin'in kendi hem de başka ülkelerin tarihsel deneyimlerinden çıkarmak olanaklı. Gerekli beceriyi edinip kullanabilmek ise öncelikle niyet, sonra da bu amaç için kaynak aktarımını gerektiriyor. Bakalım Çin bu yolu benimseyecek mi?

    Bu yazı 13.07.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır