Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Çin'in büyümesi bile sorgulanıyor, Merkez'in çağrısına kulak verilsin

    Hasan Ersel, Dr.10 Ağustos 2009 - Okunma Sayısı: 986

    2. çeyrekte yüzde 7.9 büyüdüğü tahmin edilen Çin, dünyaya göre hızlı büyüyor ancak bu durum bile sorgulanıyor. Çok daha kötü bir büyüme performansına sahip olan Türkiye'de Merkez Bankası'nın (MB) ikna edici bir orta dönemli mali program gerektiğine ilişkin çağrısı değerlendirilmeli. 2009'da Çin ekonomisinin dünyanın kalanına göre hızlı, kendi geçmişine göre ise yavaş büyüdüğü görülüyor. Çin Ulusal İstatistik Bürosu, ekonominin ilk çeyrekte yüzde 6.1, 2. çeyrekte ise daha da hızlanarak, yüzde 7.9 büyüdüğünü tahmin ediyor. Öte yandan, Çin'in bu sonuçları ihracatının yaklaşık yüzde 30 düştüğü bir ortamda elde etmiş olduğunun da altını çizmek gerek. Demek ki Çin iç talebi artırmanın bir yolunu bulmuş. Bunun nedeni olarak iki gelişme gösteriliyor: Bunlardan ilki Çin hükümetinin yürürlüğe soktuğu büyük mali canlandırma paketi. Bu paket bazı vergi özendirimlerinin yanı sıra, 2 yıllık bir dönemi kapsayan, yaklaşık 4 trilyon Yuan (585 milyar dolar) tutarında altyapı projelerinin devreye sokulmasını içeriyordu. Böyle bir paketin bankaları kredilerini artırmaları yönünde uyarması da umuluyordu. Nitekim öyle de olmuş. Bu da ikinci neden. Çin Merkez Bankası'nın yayımladığı istatistiklere göre 2009'un ilk yarısında iç krediler yüzde 20 (yaklaşık bir trilyon dolar) gibi çok yüksek bir oranda artmış. Bunun da çok büyük bir kısmı şirketler kesimine açılan krediler. Buraya kadar bakıldığında "olumlu" bir manzara ortaya çıkıyor. Hatta, insanın "Çinliler krizi atlatmanın yolunu bulmuş, darısı bizim başımıza" diyeceği geliyor. Ama iş o kadar basit değil. Bu gelişmeleri izleyenlerde tedirginlik başladı. Kredi hacmindeki bu olağanüstü artışın ciddi sorunları da beraberinde getireceğinden korkmaya başladılar. Burada en önemli kaygı noktası ise bankaların kredi kalitesinde bozulma olması. Yani batık kredilerin bankaların sağlığını bozacak derecede artması. Bu, Çin'in yabancı olduğu bir sorun değil. Daha önce de bankaların kamu iktisadi kuruluşlarına açtıkları kredilerde ciddi sorunlar yaşanmış ve bu kredilerde tahsil edilememe oranı çok yükselmişti. Bu noktada sorulan bir soru, Çin bankalarının, şu anda, aktiflerinde taşıdıkları sorunlu kredilerin büyüklüğünün ne olduğu. Bazı çalışmalarda bu rakamın açıklanandan epeyce fazla olduğu ileri sürülüyor. Eğer öyle ise sorunlu kredi miktarında, öngörüldüğü biçimdeki bir artış, Çin mali sistemi için tehlikeli sonuçlar verebilir. Bazı araştırmacılar ise mevcut durumun 1990'lardaki kredi genişlemesinden farklı olduğunu söylüyor. O tarihlerde, bankalar kamu iktisadi kuruluşlarına büyük miktarda kredi açmışlardı (aslında açmaya zorlanmışlardı). Bu kuruluşlardan bazıları tökezledi, alınan riskler gerçekleşti. Oysa, 2009'da gözlenen kredi artışı büyük ölçüde iktisadi canlandırma paketinin gereksinimlerini karşılamaya yönelik. Kredilerden yararlananlar ise yerel yönetimler. Dolayısıyla olayın arkasında Çin devletinin güvencesi var. Bankaların bu nedenle batık kredi sorunuyla karşılaşması sorunu bir anlamda ihmal edilebilir. Bu görüşü savunanlar resmi rakamlara göre Çin'de kamu borcunun GSYH'ye oranının sadece yüzde 17 olmasına dikkat çekiyor. Ayrıca Çin'in bu ortamda bile bütçe açığının GSYH'ye oranının 2009'da yüzde 4.3 dolayında olması bekleniyor (ABD'de ise bu oranın yüzde 13.7'ye sıçraması söz konusu) Bunlara bakarak, Çin'in kamu maliyesi devletin verdiği bu güvencenin arkasında durabilmesini sağlayacak durumda olduğu, bu nedenle Çin bankacılık sisteminin ciddi bir risk altında olmadığı ileri sürülüyor. Ancak, herkes bu görüşü paylaşmıyor. Bu görüşü savunanlara göre bir kere bankaların bilançolarında daha önce ortaya çıkan batık kredilerinin temizlenmesi nedeniyle, devletin zaten ciddi boyutta yükümlülüğü var. Ayrıca Çin'in kamu borcu istatistikleri yerel yönetimlerin borcunu içermiyor. Oysa bu rakamın GSYH'nin yaklaşık yüzde 16.5'i olduğu tahmin ediliyor. Tüm bu etmenler hesaba katıldığında, Çin'in toplam kamu borcunun GSYH'ye oranının yüzde 60 dolayında olduğu tahmin ediliyor. Öte yandan 2009'un ilk yarısında kamu gelirleri bir önceki yılın aynı dönemine oranla yüzde 2.4 düşmüş. Oysa, Çin hükümeti yüzde 8 artış bekliyormuş. Tabii kamu harcamaları artıyor, canlandırma paketinin etkisini daha çok göstereceği yılın 2. yarısında da bu eğilimin güçlenerek devam etmesi bekleniyor. Bütün bunlar bir arada düşünüldüğünde Çin'de 2009'da bütçe açığının katlanabileceğinden kaygı duyuluyor. Bu görüşü savunanların söylediklerinden hareket edilirse Çin'de mali dengelerde hızlı bir bozulma beklemek gerek. Bunun önemli bir sonucu var. Eğer mali canlandırma paketi beklenen etkiyi yapmakta yetersiz kalırsa, Çin hükümetinin mali dengeleri altüst etmeden bunu destekleyebilecek bir paketi gündeme getirmesi o kadar kolay değil. Çin hükümetinin oynama alanı sanıldığından çok daha dar. Çin yetkililerinin bu olup bitenlerin farkında olduklarına kuşku yok. Çin Merkez Bankası, geçen ayın sonlarında, aşırı kredi genişlemesine karşı "piyasa içi yöntemler" kullanarak önlem alacağını açıkladı. Kısa dönem faizlerde artış sinyalleri verdi. Diğer yandan da Çin Bankacılık Düzenleme Kurumu, kredi kalitesi konusunda bankaları daha dikkatli olmaları yönünde uyardı. Bütün bunlar göz önüne alındığında, uzmanlar, sürdürülebilirliği sağlamak üzere, Çin ekonomisinin kısa dönemde yavaşlamasını bekliyor.

    Çin sorunlarından dersler Çin'in sorunlarından söz etmemin nedeni, dünyanın kalanına oranla, çok daha başarılı bir büyüme performansı sergilemesine rağmen, bu ülke ekonomisinin geleceğine ilişkin olarak zihinlerde oluşan soruların ortadan kalkmadığına dikkati çekmek. Özellikle, cari dönemde olumlu olarak kabul edilen bu performansın sürdürülebilirliği sorgulanıyor. Hem de oldukça detaylı bir biçimde. Kriz ve sonrasındaki dönemde bu konudaki duyarlığın çok daha artması ise doğal. Çin'deki gelişmelere bu biçimde bakanların, çok daha kötü bir büyüme performansı sergilemekte olan Türkiye'yi farklı bir şekilde değerlendirmeleri pek beklenemez. Tabii ki aynı şeyleri söylemeyeceklerdir. Çin'de olduğu üzere mali kesimden kaynaklanan ve reel kesimi olumsuz etkileyebilecek bir bozulma beklemek için bir neden yok. Ama tersi için epeyce neden var. O zaman, Türkiye'nin büyüme performansını, sürdürülebilir biçimde nasıl düzeltebileceği sorusuna yanıt arayacaklardır. Bulabilecekler mi? Bence, TCMB'nin ikna edici bir orta dönemli mali program gerektiğine ilişkin çağrısını, bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Böyle bir programın "yürürlüğe girmesi", Türkiye'nin sürdürülebilir bir büyüme yoluna girebilmesi için sağlanması gerekli bir koşul.  

    ORTA VADELİ PROGRAM TEK HANELİ FAİZİ KALICILAŞTIRIR Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, 29 Temmuz'da yaptığı değerlendirmede, enflasyonun bu yıl sonunda yüzde 5.9 olacağını belirterek, küresel ekonomide ise toparlanmanın yavaş olacağını dile getirmişti. Yılmaz, faizlerin 3 yıl boyunca tek hanede kalacağını da kaydederken, hükümete orta vadeli program açıklaması çağrısında bulunmuştu. İşte Yılmaz'ın hükümete yaptığı orta vadeli program çağrısından önemli noktalar:

    • Borçlanmanın vade yapısı, faizlerin düzeyi ve finansal piyasaların derinliği dikkate alındığında, dengeleyici maliye politikaları için mali alanın çok da geniş olmadığı görülüyor.
    • Bütçe açığındaki kısa vadeli genişlemenin borç dinamiklerinin sürdürülebilirliğini temin eden orta vadeli bir programla desteklenmesi risk primimizin göreli olarak düşük kalmaya devam etmesi açısından büyük önem taşıyor.
    • Bu doğrultuda yurtiçinde de kamu maliyesinin görünümüne ilişkin algılamaların para politikasının orta vadede ve özellikle 2011'den sonra izleyeceği strateji açısından büyük önem taşıyor.
    • Piyasada oluşan orta ve uzun vadeli faiz oranlarının tek haneli değerlere kalıcı olarak inmesi mali disiplinin tesisine bağlı olacaktır.
    • Önümüzdeki dönemde mali disipline ilişkin ikna edici bir perspektif sunulması, hem risk primini düşürecek hem de politika faizlerinin uzun süre düşük düzeylerde tutulabilmesine olanak tanıyacaktır.
    • Dolayısıyla, borç dinamiklerinin sürdürülebilirliğini ve bütçe disiplinini gözeten orta vadeli somut bir mali programın tesisi halinde piyasa faizlerinin tek haneli oranlarda kalıcı olarak seyretmesinin mümkün olduğu düşünülmektedir.

    Bu yazı 10.08.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır