Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    İşbirliği iradesi olmadıkça yeni görevler IMF'yi değiştirmez

    Hasan Ersel, Dr.24 Ağustos 2009 - Okunma Sayısı: 994

    Gelişmekte olan ülkelerin kararlarda daha çok söz sahibi olmaları doğru bir düşünce. Ama bunun için gereken 'işbirliği yapma iradesi'nin olduğu pek söylenemez. Bu yüzden, IMF'ye yeni görevler verilse de sonuç eskisinden farklı olmaz.   2008 krizi sırasında IMF'nin yıldızı birden parladı. Mali olanakları büyük ölçüde artırıldı. IMF'den çok şey bekleniyordu. Her şeyden önce artırılan bu olanakları kullanarak, bu krizden kötü etkilenen gelişmekte olan ülkeleri kurtarması isteniyordu. Bu, aslında IMF'nin yapageldiği işlerden pek farklı değil. Bu nedenle pek de yadırganacak tarafı yok. Ancak istekler bununla da bitmiyordu. IMF'nin dünyanın böyle bir krize bir daha düşmemesi için yeni düzenin oluşturulması ve yürütülmesinde de kritik rol sahibi olması gündemde. IMF'nin bu alandaki itibarının nedeni, konumundan kaynaklanıyor gibi. Bu alanda tek kuruluş olduğu için gözler IMF'ye döndü. Yoksa, IMF'nin bunun altından kalkıp kalkamayacağı sınanmış değil. Galiba, "IMF bu işin altından kalkamazsa başka hiçbir kuruluş kalkamaz" diye düşünülüyor. Bu nedenle de IMF'nin bu işi başarması olasılığının yüksek olup olmadığı ikincil bir sorun olarak görülüyor. Oysa, sorunun bu boyutu küçümsenmeyecek kadar karmaşık. IMF'nin küresel ekonominin gidişatını etkin bir biçimde yönlendirebilecek konumda olabilmesi, her şeyden önce siyasal bir sorun. Çünkü dünya bağımsız ülkelerden oluşuyor. Bu ülkelerin farklı sorunları ve küresel ekonomiye farklı eklemleşme biçimleri var. Dolayısıyla ülkelerin çıkarları farklı hatta bazen çelişiyor. Üstelik bu farklılıklar gelişmiş/gelişmekte olan ayrımına da indirilebilecek kadar basit değil. Öte yandan, yaşadığımız krizin daha da açık bir biçimde gösterdiği bir sorun daha var. Küresel ekonominin sağlıklı bir biçimde işlemesi, yani herkesin gönencini artıran, denkser ve sürdürülebilir büyümeyi sağlaması, piyasa mekanizmasının kendi başına sağlayabileceği bir iş değil. Hatta, bir adım daha öteye giderek, bunun olmayacağını söylemek daha doğru. Yani "işi piyasaya bırakalım" demek de bir çözüm değil.  

    Piyasa tökezlemesi Piyasa tökezlemesi (ya da başarısızlığı) adı verilen olayın önemi iktisatta uzun zamandır biliniyordu. Bu durumda, "uygun" kamu müdahalesiyle toplumsal açıdan daha iyi bir sonuca ulaşılabileceği iktisatta yıllar önce gösterilmişti. Greenwald-Stiglitz teoremi olarak bilinen bu sonuç, 1984'te yayımlanmış olmasına rağmen, hâlâ iktisatçıların kendi dünyaları ötesinde, az tanınıyor. Piyasa tökezlemesi en belirgin olarak uluslararası finans ortamında görülüyor. Küresel mali sistem, gelişmekte olan ülkelere kalkınmaları için gerekli kaynakları yeterince sağlayamıyor. Uluslararası likiditeden de son dönemdeki olağanüstü artışa rağmen, bu ülkelerin elde edebildiği yarar görece az. Hele Çin gibi birkaç ülke dışarıda bırakılırsa, eşitsizlik çok daha belirginleşiyor. Bütün bunların sonucu olarak da küresel ekonominin adil olmayan biçimde işlediğini görüyoruz. Peki bu durumu değiştirmek için neden köklü bir girişimde bulunulmuyor? Aslında bulunulmuş. 1944 Temmuzu'nda Bretton Woods konferansında yapılmaya çalışılan, dünya ekonomisinin işleyişine bir düzen getirmekti. IMF, aslında küresel gelişme ve iktisadi/mali istikrarı sağlamak için kurulmuştu. Ana fikir, çok taraflı anlaşmalar çerçevesinde ülkelerin döviz kuru politikalarını disiplin altına almak, sermaye hareketlerini denetlemek ve ödemeler dengesi cari işlemler kaleminin finansmanını sağlamak için likidite sağlamaktı. Ancak, IMF'nin gelişmesi bu amaç doğrultusunda olmadı. IMF'nin görevi gelişmekte olan ülkelerin sermaye hareketlerindeki istikrarsızlıklar nedeniyle karşılaştığı krizlerle uğraşmaya dönüştü. IMF'nin bu tür krizlerle karşılaşan ülkelere verdiği borçlar ise büyük ölçüde bu ülkelerden sermaye çıkışlarının finanse edilmesine yaradı.  

    IMF'den yeni beklentiler 2008 krizi, IMF'nin başlangıçtaki görevlerini, günün koşullarına uydurmak kaydıyla, yeniden üstlenmesine yönelik çağrıları artırdı. Daha somut olarak IMF'nin üye ülkelerin iktisadi performanslarını incelemesi, onları karşılaşabilecekleri iktisadi sorunlara ilişkin olarak uyarması, iktisat politikası önerileri yapması, karşılaşabilecekleri ödemeler dengesi sorunlarını aşabilmeleri için likidite sağlaması bekleniyor. Gelişmekte olan ülkelerde makro iktisadi istikrarın sağlanması ve istihdama destek verilmesi de IMF'nin üstlenmesi gereken görevler kapsamında düşünülüyor. Bu çerçeve içinde IMF neler yapabilir? Her şeyden önce IMF, üyelerine ekonomik ortamdaki değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan geçici ödemeler dengesi sorunlarının aşılabilmesi için likidite sağlayabilir. IMF'nin mali olanaklarının artırılması bu açıdan önemli ve olumlu bir adım. Gelişmekte olan ülkeler açısından bir başka sorun, sermaye hareketlerindeki büyük çalkantılar. Bu ülkelere büyük sermaye girişleri ve çıkışları olabiliyor. Sıcak para diye de adlandırılan bu tür hareketler, bu ülkelerin ekonomilerindeki gelişmelerle değil, küresel ortamla ilgili olabiliyor. Üstelik bu tür hareketler, gelişmekte olan ülkelerin iktisat politikası yapımcılarının yönetebilecekleri miktarların çok üzerine çıkabiliyor. Bu tür sermaye hareketleri ülkeye girerken de çıkarken de istikrarsızlığa yol açabiliyor. IMF'nin, gereğinde, bu tür sermaye hareketlerinin denetimine bile varabilen önlemler alarak gelişmekte olan ülkelere destek vermesi düşünülebilir. Ancak bu, ilk bakışta göründüğünden zor bir iş. Çünkü bu tür sermaye hareketlerine yol açan gelişmeler küresel ekonominin bir başka yerinde oluyor.  

    Küreselleşme kısıtları Özellikle de gelişmiş ülkelerde. O zaman bu sorunu biraz daha geniş tanımlamakta yarar var. Temel sorun, IMF'nin gelişmiş ülkelerin makro iktisadi ve mali politikalarının gelişmekte olan ülkeleri olumsuz biçimde etkilememesi için bir şeyler yapabilmesi! Bu gereksinim, gelişmekte olan ülkelerin böyle bir durumda gerekli önlemleri alabilecek makro iktisat politikası araçlarından ve mali yapıdan yoksun olmalarından kaynaklanıyor. 2008 krizi sonrasında görüldüğü üzere, gelişmiş ülkeler bu tür olumsuz etkileri giderebilmede daha şanslı konumdalar. Galiba işin özü de burada. Küreselleşme, ulusal düzeyde iktisat politikalarının tasarımı ve uygulanmasına bazı kısıtlar getirdi. Bunlar uluslararası antlaşmalar ya da düzenlemelerden kaynaklanıyor. Sanırım son çeyrek yüzyıla bakarsak, bu tür uluslararası kuralların, daha çok gelişmekte olan ülkelerin iktisat politikası seçeneklerini kısıtladığını söylemek yanıltıcı olmaz. Ancak, şimdi geldiğimiz noktada bu uygulamanın gelişmiş ülkeleri de ciddi bir biçimde kapsamadan küresel ekonominin sağlıklı bir biçimde yürümeyeceği anlaşıldı. Dikkat edilirse, küreselleşmenin ulusal ekonomiler arasında yakın bir karşılıklı bağımlılığı zorunlu kıldığı, bu nedenle de uluslararası işbirliği ve eşgüdümü sağlayacak bir uluslararası örgüte gerek olduğu ancak bu saptamadan sonra güncellik kazandı. Böylece, şimdiye kadar kurallara uymanın uluslararası işbirliği yapma bilincinin yerleşmiş olmasından çok, zorunluluktan kaynaklandığı bir kez daha doğrulanmış oldu.  

    İşbirliğine gidilecek mi Peki, bundan sonra beklenen işbirliği gerçekleşecek mi? IMF'nin karar verme mekanizmasında ve yapısında yapılması düşünülen değişikliklerin bu bağlamda önemi açık. Gelişmekte olan ülkelerin kararlarda daha çok ağırlık sahibi olmaları doğru yönde bir düşünce. Ama bunlar, "işbirliği yapma iradesinin" var olması durumunda sonuç almaya yarayan önlemler. Bu irade yoksa, IMF'nin ya da herhangi bir uluslararası kuruluşun davranışlarını değiştirmesini beklemenin pek bir anlamı yok. Peki bu irade var mı? Doğrusu, kendi karamsarlığımı başkalarına bulaştırmak istemem. Ama bana öyle geliyor ki krizin yarattığı büyük korku geçince, özellikle gelişmiş ülkelerin "işbirliği" temasını tanınmayacak hale getirecek "çeşitlemeler" üzerinde durmaları olasılığı daha fazla. Öyle olunca da IMF'ye yeni görevler verilse de, sonucun eskisinden çok farklı olmaması pekâlâ olanaklı. Uluslararası işbirliğine ilişkin kötümserliğimin kaynağı ise "çevrenin korunması" ve "barışın sağlanması" gibi küresel ve kamusal mallar bağlamında işbirliği yapma konusunda gözlediğim isteksizlik. Yanılmayı umuyorum.  
    NOT:
    IMF'nin görevlerinin yeniden tanımı ve yeniden yapılandırılması sorunuyla daha etraflı olarak ilgilenmek isteyenler için aşağıdaki çalışmayı özellikle tavsiye ederim. Bu çalışmada, IMF'nin tarihçesi ve iktisat öğretisi ışığında bu konu ele alınmakta ve somut öneriler ortaya konulmaktadır. Yılmaz Akyüz: Reforming the IMF: Back to the Drawing Board, UNCTAD, G-24 Discussion Paper Series No. 38, November 2005.    

    IMF neler yapabilir  

    • *Geçici ödemeler dengesi sorunlarının aşılabilmesi için likidite sağlayabilir.
    • *Sermaye hareketlerindeki büyük çalkantılarına karşı denetim göreve üstlenebilir.

    Bu yazı 24.08.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır