Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Gayri safi yurtiçi hasıla ölçütü gelişmeyi ölçmede yetersiz mi

    Hasan Ersel, Dr.28 Eylül 2009 - Okunma Sayısı: 1309

    Sabit fiyatlarla hesaplanan GSYH'deki yüzde değişme olarak ölçülen büyüme hızının yükselmesi başta iktidar olmak üzere herkesin yüzünde gülümsemelere yol açarken, tersine bir hareket olunca yüzler asılıyor ve parmaklar hükümete doğru sallanmaya başlıyor. Fakat şimdi iktasatçılar bu kavramı tartışmaya açtı.   2008 yılının şubat ayında Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy, üç seçkin iktisatçıdan bir komisyon oluşturup gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) kavramının iktisadi başarımın ve toplumsal gelişmenin bir göstergesi olarak yeterliliğinin değerlendirilmesini istemiş. Bu komisyona verilen görev GSYH'nin ölçümünde karşılaşılan sorunların ortaya konulmasını kapsadığı gibi, yeni seçeneklerin önerilmesi, değişik ölçme yöntemlerinin yapılabilirlikleri açısından kaşılaştırılması da var.  

    Stiglitz'e görev Bu komisyonu kurmak için davet edilen iktisatçılar Joseph E. Stiglitz (Komisyon Başkanı), Amartya Kumar Sen (Danışman) ve Jean-Paul Fitoussi (Koordinatör). Tabii böyle güçlü bir kadroya bu iş havale edilince, onlar da kendi alanlarında dünya ölçüsünde bilinen kişilerden oluşan bir komisyon kurmuşlar. Üstelik konuyu geniş tanımlayarak kadrolarına ulusal muhasebe, iklim değişikliği, sağlık, mutluluk, ruh sağlığı gibi alanlarda katkı yapmış kişileri çağırmışlar. 14 Eylül 2009'da bu komisyon dünyada büyük ilgi ile karşılanan raporunu yayımladı. Rapor uzunca: 292 sayfa. Buna rağmen ele aldığı son derece önemli konularda son sözü söylediği iddiasında değil. Tam tersine, rapor bu konularda bir tartışma başlatmayı hedefliyor.   

    'Büyüme hızı'nın yükselişi Türkiye'de 1960'ların başında planlı kalkınmaya geçtiğimizden bu yana "büyüme hızı" kavramı günlük konuşmalarımızda yer alıyor. Bununla kastedilen tüm ekonomide yaratılan mal ve hizmet miktarındaki artış. Ancak bu kavram, başka ülkelerde de olduğu üzere, tanımının ötesine de geçip, toplumsal ve iktisadi gelişmenin göstergesi, hatta neredeyse tek göstergesi haline geldi. Sabit fiyatlarla hesaplanan GSYH'deki yüzde değişme olarak ölçülen büyüme hızının yükselmesi başta iktidar olmak üzere herkesin yüzünde gülümsemelere yol açarken, tersine bir hareket olunca yüzler asılıyor ve parmaklar hükümete doğru sallanmaya başlıyor. Mali piyasalarımız filizlenmeye başlayınca, büyümeden daha da sık söz edilmeye başlandı. Bu piyasaların yoğun hareketliliği içinde başını kaşıyacak zaman bulamayan oyuncular ne olduğunu, nasıl hesapladığını pek de iyi bilemedikleri bu göstergenin sadece resmi tahminlerini değil, kendilerinin ya da başkalarının yaptığı öngörülerini hesaba katarak ya da katıyormuş gibi davranarak, yorum yapmaya başladılar. Böylece, "büyüme hızı" ve ona ilişkin öngörüler kelimenin tam anlamıyla günlük dile girdi.  

    GSYH iyi bir ölçüt mü Bu gelişme, aynı zamanda, GSYH kavramına olan güven ve ilginin aşınmasına da yol açtı. İnsanlar, GSYH'deki artışla kendi durumları arasında ilişki kurmakta zorluk çektiler. "GSYH'de % 7 artış olmuş. Ben bunu ne bizim evde ne de komşularda görüyorum" türü eleştirileri sıkça duyar olduk. Bu tür eleştirileri ileri sürenler zaman içinde "GSYH ölçümünde hata yapıldığı", hatta bazı ülkelerde "bu ölçümlerin siyasal amaçla tahrif edildiği" noktasına gelecek kadar güçlendi. Kuşkusuz bu iki eleştiri arasında fark var. Siyasal iktidarın resmi ulusal gelir tahminlerini tahrif etmesi ve ilgili kurumun buna alet olması ciddi bir ahlaki sorundur. Toplum kandırılmaya çalışılmıştır ve sorumluların bu nedenle cezalandırılması gerekir. Bu tür davranışlara demokratik ülkelerde artık pek rastlanmıyor. Doğrusu IMF gibi uluslararası kuruluşların, ülkelerin istatistiklerini yakından takip etmesi bu türden sahtekârlıkların epeyce azalmasına yol açtı. Buna karşılık GSYH'yi tahmin etmek hiç de kolay bir iş değil. Bu tahmin yapılırken veri toplamada karşılaşılan güçlükler, kavramların doğru algılanması ve ülkeye özel koşullara uygulanmasındaki sorunlar başta olmak üzere pek çok sorun, GSYH tahminlerinin ciddi hatalar içermesine yol açıyor.  

    Doğru tahmin zor GSYH'nin tahmini kolay değil. İktisadi gelişme de karşılaşılan güçlükleri artırıyor. Pek çok yeni ürün çok karmaşık özellikler gösteriyor. Bunların ayıklanıp, o ürünün üretilmesiyle yaratılan katma değeri hesaplamak çok zor. Hizmetler kesiminde, ölçüm çok daha sorunlu. Bir de bütün bunların üzerine, dünyada ağırlığı giderek artan kamu kesiminin yarattığı katma değerin ölçümü sorunu var. Malum, kamu hizmetlerini piyasa değerlendirmiyor! Yıllardır uluslararası kuruluşlar uzmanlarını bir araya getirip işin içinden nasıl çıkacaklarını hesaplıyorlar. Son olarak Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, IMF ve OECD uzmanlarının çalışmalarının sonuçlarını özetleyen raporun taslağı "System of National Accounts 2008" adlı 716 sayfa tutan bir dokümanda özetlendi! Ancak insanların gözledikleriyle resmi istatistikler arasında ortaya çıkan farkın tek nedeni ölçme sorunu değil. GSYH toplumun bir bütün olarak ne ürettiği ile ilişkili bir kavram. Oysa insanları ilgilendiren daha çok kendi gelirleri. GSYH artarken, gelir dağılımı bozuluyor olabilir. Hatta o kadar ki, daha düşük GSYH düzeyinde "sefalet" olgusuyla karşılaşmayan bir toplumda "gelişme", sefillerin ortaya çıkmasına yol açabilir. Bu durumda GSYH'nin, hatta adam başına GSYH'nin, artmış olması sefilleşen kitleler için ne anlam taşır ki? İşte burada gelişmeyi "kişi başına gelir artışı" ile tanımlamanın yetersizliği ortaya çıkıyor. Biraz daha düşünürsek başka sorunlar olabileceğini de görmek olanaklı. Örneğin, fabrikalarımız, 365 güne, günde 24 saat üç vardiya halinde çalıştırarak üretimimizi artırdığımızı düşünelim. Bu durumda hızlı GSYH artışı sağlayabiliriz. Ama makine ve teçhizatımız da normal duruma oranla çok daha fazla yıpranmış olacaktır. Biz bu yıpranmayı hesaba katmazsak, büyümeyi doğru ölçmüş olur muyuz? Bu sorunun yanıtı hayır. Bunu doğru görmek istiyorsak "Net Ulusal Gelir" kavramını kullanmamız gerekiyor. Bir adım daha atalım. Büyüme doğal kaynakların kullanımını artırıyor. Gelecek nesillerin kullanabileceği kaynakları biz bugün kullanarak onlar için büyümeyi zorlaştırıyoruz. Daha da beteri, büyümenin çevre üzerinde olumsuz etkileri olduğunu görüyoruz. Bu ise gelecek nesillerin yaşamlarını sürdürmelerini zorlaştıracak sonuçlar doğuracak gibi. Böyle bakıldığında, "geleceğin büyümesinden çalarak" büyümüş olmakla, bunu yapmadan büyümek arasında bir fark yok mu? Başka bir deyişle büyüme ölçütümüz "anlık büyümeyi" mi yoksa "sürdürülebilir büyümeyi" mi göstermeli?      

    Üretimin artması her zaman refahı artırmıyor Bir ilginç konu da büyüme ile insanların iyiliğinin (well-being) eş tutulmasından kaynaklanıyor. Mantık şu: "Ekonomi büyüyünce mal ve hizmet sunumu artıyor. İnsanlar da bu artıştan yararlanacaklarına göre onlar da daha iyi durumda olacaklar. O halde üretimdeki artışı ölçebilirsek, (GSYH'yi tahmin etmek), dolaylı olarak insanların durumunun ne kadar iyileştiğini de bulmuş oluruz." Komisyonun raporunda verdiği basit bir örnek bunun her zaman doğru olmayabileceğini, hatta tersinin doğru olabileceğini gösteriyor: Trafik sıkışıklığını düşünelim. Arabalar saatlerce yolda bekleyip, benzin yakıyorlar. Bu benzin talebinin, o da benzin üretiminin artmasına yol açıyor. Ama insanların durumu iyileşmiyor, hatta rafineride çalışanların kazançlarındaki artış hesaba katıldıktan sonra bile, büyük bir olasılıkla kötüleşiyor.

    Bu çok önemli çalışmaya ulaşma bilgileri şöyle: Joseph E. Stiglitz, Amartya Sen & Jean-Paul Fitoussi: Report by the Commission on the Measurement of Economic Performance and Social Progress, http://www.stiglitz-sen-fitoussi.fr

    Bu yazı 28.09.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır